Zorunlu Bir İhtiyaç Olarak Alternatif Üniversite

Haksöz

İDKAM'da 26 Eylül 1998 tarihinde "Zorunlu Bir İhtiyaç Olarak Alternatif Üniversite" başlıklı bir program düzenlendi. Gülsüm Peker'in yöneticiliğini yaptığı programa Gülsen Demirkol ve Halil Tunalı konuşmacı olarak katıldılar.

Programın başında G. Peker, konunun alternatif üniversite olması hasebiyle, somut, kısa vadeli projeler üretileceği yönünde bir algılamanın oluşabileceğini, ancak sorunun daha geniş kapsamlı bir eğitim problemi ve eğitim anlayışı olduğuna dikkatleri çekti: "Üniversite çağına gelen insanlar yaş itibari ile toplumun en dinamik, en hareketli kesimini oluşturuyorlar. Bu genç kesim, ilk, orta, liseden sonra üniversiteli olabiliyor ve her okul döneminde kendilerine sistemin temel dayanakları tekrar tekrar anlatılıyor. Gençlerin üniversite hayalleri, bilgilerini arttırma, bilimsellikle tanışma, sınırlamalara uğramadan özgürce bilgiye ulaşma gibi amaçlarla süslenmiş oluyor. Fakat çok geçmeden sistemin tek tip adam yetiştirme mantığının üniversitelerde de devam ettiği açıkça görülüyor. Gençliğin bir kesimi sistemin teşvik ettiği spor, müzik gibi tuzaklara takılırken, diğer bir alanda da üniversiteler bu işlevi görmeye başlıyor. Üniversiteler, öğrencileri dar alanlara sıkıştırıp düşünme ve eleştiriye vakit bırakmıyor. Çünkü düşünen, eleştiren, değiştirmeye aday insanlar istenmiyor. Üniversiteler de sistemin depolitizasyonunun bir aracı olarak varlıklarını sürdürüyorlar".

Peker, ilk olarak sözü Gülsen Demirkol'a verdi. Demirkol, üniversitelerin ne anlama geldiğini kısaca değerlendirerek, bugün reel olarak üniversitelerde yaşanan baskı, zulüm ve kısıtlamalardan söz ederek, bunların ideal üniversite tanımlamalarına yakın olmadığını belirtti. Esas itibariyle üniversitelerin işlevinin resmi ideolojiyi güçlendiren, resmi ideolojiyi koruyan bir yapıları olduğunu ve mevcut düzeni meşrulaştırma ile görevli olduklarına dikkat çekti. Mevcut ideolojiyi besleyen yapılar olarak gözüken üniversitelerin bu düzenin ideolojik gücünü hakim kılma, devam ettirebilme çabasında olduğunu söylerken, bilginin ideolojik bir silah olarak kullanıldığını, sömürüyü örtmeyi amaçladığını da ekledi. Evrensel bilgiye ulaşmak için üç şart olduğundan bahseden Demirkol, bu şartlan; 1- Doğru okuma, 2- Sahih bilgi, 3- Çaba harcama şeklinde sıraladı. Demirkol, Batı'da ilk üniversitelerin 12. yüzyılda kurulduğunu ve bunların kiliselere bağlı kurumlar olduğunu belirterek; "Dönemin üniversiteleri, kiliselerin yaptığı teolojik tartışmalara bağlı, seküler anlayışı içselleştirmişlerdir ve mevcut egemen gücü meşrulaştıran kurumlar olagelmişlerdir" dedi.

Şu an Batı'da özerk üniversitelerin olduğunu belirten Demirkol, sözkonusu kurumların özgür ve bilim adamlarının da bağımsız gibi göründüğünü, gerçekte ise bunların da mevcut ideolojiden soyutlanamadıklarını vurguladı. Bu üniversitelerden mevcut sisteme birtakım eleştirilerin yöneltilmesinin, aslında danışıklı döğüşten başka birşey olmadığını ve bu çabaların sonuçta sistemin bekâsını temine yaradığını belirtti. Ayrıca Batı'da strateji üniversitelerinin kurularak, buralarda bilimin ideolojik bir silah şeklinde kullanıldığını ve belli kişilerin uzmanlık nosyonlarının alabildiğine genişletildiğini söyledi.

"Üniversitelerin ideal bir yapıya sahip olmadığı, fakat ideal bir yapıya sahip olduğu farzedilse bile, müslüman bir öğrenci için üniversitede bulunmak, niteliği artırmak, uzmanlaşmak yeterli midir? İslami kimliği netleşmemiş fakat kariyer sahibi bir müslüman olmak hedef olabilir mi" sorusuna H. Tunalı şu ifadelerle dikkat çekti: "Yıllardır mevcut üniversitelerden, teknik anlamda iyi eğitim almış ve kendini İslam'a nispet eden pek çok insan yetişti. Fakat bugün Türkiye'deki gelişmeler, müslümanların lehine değil. Demek ki, sorun teknik niteliği arttırmakla çözülmüyor. Bugün müslümanların İslami kimliği, İslami hareketi tanımlama, ilkelerini netleştirme sorunu var. Bu yapılmadığı için yıllardır tüm iyi-niyetli çabalar ya sistemin havuzuna aktı ya da kolayca manipüle edilebildi. Çünkü Akit Gazetesi'nin CHP ve tek parti düşmanlığına endekslenip bunun dışında askeri, polisi vs. ile düzeni her şeyiyle sahiplenen milliyetçi-mukaddesatçılığından Yeni Şafak'ın elitist Türkiyeciliğine; FP'nin artık laik-demokratik cumhuriyeti sahiplenmesinden radikal camianın içinden kimilerinin yabancılaşma sorununa çözüm amacıyla ısıtıp piyasaya sürdükleri yerelleşmeciliğe kadar ufak tefek nüanslarla tüm bu çevrelerin zihniyetlerinin ortak ifadesi "herşey Türkiye için" sloganında kendini buluyor ve maalesef bu zihniyetle, hepsinin karşı olduğu CHP ve Kemalizmin "Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesine çıkarma" ülküsü arasında hedef olarak bir fark kalmıyor. Fark, bunu kimin daha iyi yapacağında. Görüldüğü gibi bu hedefin, bırakın İslamiliğini, düzen karşıtı, hatta orijinal bir tarafı bile yok. Bu sadece akademik planda değil; ticari, siyasi, hukuki her alanda böyle. Dolayısıyla iyi niyetli de olsa çabalar boşa çıkıyor".

Müslümanların, ne istediğini bilen, planlı, programlı bir mücadele yürütebilecek nitelikte yetiştirilmesi gerektiğini vurgulayan Tunalı, bunun salt iyi niyet ve teknik nitelikle olamayacağının da altını çizdi.

İkinci defa söz alan Demirkol, ideolojisiz kurum olamayacağını, üniversitelerin de sistemin bir uzantısı durumunda olduğunu belirterek herşeye rağmen Türkiye'de ve dünyada sisteme muhalif oluşumlar var olduğunu ifade ederek konuşmasına başladı. G. Demirkol, oluşturulmaya çalışılan muhalif/alternatif kurumların sisteme karşı bir felsefi arka plana sahip olmalarına rağmen zamanla sisteme destek verir hale gelebildiklerini örneklerle belirtti. Bunların dışında İslam dünyasında alternatif kurumlar olarak, Cemaati İslami örnekliğini, Malik Bin Nebi'nin çalışmalarını, Güney Afrika'daki cemaatler üstü çabaların varlığını dile getirdi. İran'da Hüseyniye-i İrşad'ın eğitimci kadrosunu ve buralardaki ders başlıklarını vurguladı. Türkiye'de ise Denge yayınlarının "bilinç serisi"nin, merkeze alınan bilgi kaynağı açısından önemli bir gelişme olduğuna dikkat çekerek, üniversite dışından Bilim-Sanat Vakfı gibi kurumların akademik çalışmaları kolaylaştırabildiğini sözlerine ekledi. Sol kesimde ise Fikret Başkaya'nın önderliğinde Özgür Üniversite grubunun varlığından bahsetti. Sınavları olmayan ve diploma vermeyen Özgür Üniversite'nin, her ne kadar verdikleri eğitime güvenseler de altyapı eksikliği sebebiyle alternatif değil, sadece "özgür üniversite" olabilecek durumda olduğunu dile getirerek konuşmasını noktaladı.

Alternatif üniversite için neler yapabileceğimize değinen H. Tunalı; öncelikle, Kur'ani ilkeleri hayata geçirmek için bir Kur'an neslinin oluşturulması gerekliliği üzerinde durdu. Salt bilgi ve tekniğin öncelenmesinin doğru olmadığını, belli bir perspektif ve iradeye sahip olunması gerektiğini belirtti. Üniversitelerdeki seviyenin lise düzeyinde kaldığını vurgulayan Tunalı, "Böyle olunca da, üniversitede altyapı oluşturulmaya çalışılıyor, fakat üniversite sonrası hemen hayata atılındığı için süreç tamamlanamıyor" dedi. Kurumsallaşmanın önemli bir avantaj olmakla beraber, şart olmadığını belirten Tunalı, "Önemli olan, yılmayan bir irade ve bilinci kuşanmaktır. Böyle olunca, her yerde ve şartta; sürgünde ve hapiste, insan bu eğitimi sürdürür" diyerek, sürgünde ve zindanda geçen mücadele dolu bir hayata rağmen, bize çok önemli eserler bırakan İzzet Derveze'yi örnek gösterdi.

Programın sonunda; "Eşit olmayan farklı ortamlarda yetişerek üniversiteye gelme şansını yakalayan öğrencilerin genelde, benliğini tanıma, kimliğini oluşturmayı üniversite ve daha sonraki yıllara bırakmış olduğu görülüyor. En azından lise döneminde okunması gereken kitaplar, bazı konular hakkındaki tartışmalar üniversitede gündeme gelebiliyor. Belli bir bilgi birikimi olmadığından üniversite yılları bilgi birikiminin edinileceği alanlar olarak değerlendiriliyor. Bizim kendi üniversitelerimizi oluşturabilmek için özellikle sosyal bilimlerde öncelikli olarak kendi perspektifimizle temel bilimlerde inceleme araştırmalarımız, bakış açımızla değerlendirmelerimiz ve üniversite öncesi lise, hatta ilk ve ortaokul düzeyinde eğitim kurumlarımızın olması gerekiyor. Bunlar için de öğretim kadrolarında görev yapacak öğretim elemanlarına ihtiyacımız var" değerlendirmesi yapıldı. İlginin yoğun olduğu program, dinleyicilerin de katılımıyla sona erdi.