Selahaddin Eş, 12 Eylül 1980 darbesinin ülkede estirdiği dehşet atmosferinin getireceklerini öngörerek terk etmek zorunda kaldığı ülkeye tam 35 yıl sonra dönebildi. Selahaddin Eş’in hikâyesi bir yanıyla bu ülkenin nasıl bir zulüm denizinde yüzdüğünün hikâyesi sayılabilir. On yıllara uzanan ve despotizmin, zorbalığın, hukuksuzluğun birebir yansıdığı geniş bir zaman dilimi var karşımızda. Ama aynı zamanda gelişen süreci bunca karanlıktan sonra beliren bir ışık, yarınlara daha ümitli bakmamızı sağlayan bir durum olarak da okumak mümkün. Ağır aksak da olsa, bir şeylerin değiştiğini, güzel şeylerin de olduğunu hissettiren, sevindiren bir gelişme olarak gördüğümüz bu kavuşmadan dolayı Rabbimize hamd ediyor, upuzun bir aradan sonra nihayet geçen ay memleketinde kucaklaştığımız abimize bir kere daha buradan hoş geldin diyoruz.
Bu vesileyle gelemeyen, engellenen, duvarlarla çevrelenen tüm kardeşlerimizin maruz kaldığı zulmün, haksızlığın da altını çiziyoruz. Ve yine birçoğu 28 Şubat hukuksuzluk sürecinin doğrudan mağduru olan bu kardeşlerimizin yaşadıkları yetmez mi diye soruyoruz. 28 Şubat’ın tam tekmil bir darbe olduğunu bugün artık kimse tartışmıyor. Ve ne mutlu ki, istenilen kapsamda olmasa da darbecilikle suçlanan pek çok isim hesap veriyor. Ama tam bu noktada bir çelişki ortaya çıkıyor. Darbeciler yargılanırken, darbecilerin icraatları neticesinde zindanlara tıkılan ya da hicrete zorlanan kardeşlerimiz malum süreçte maruz kaldıkları zulmü aynen çekmeye devam ediyorlar. Burada görmezden gelinemeyecek bir çelişki, açık bir yanlış, kapsamlı bir hukuksuzluk var. Ve ne yazık ki, hukuksuzluk herkes tarafından net biçimde görülmesine rağmen bir türlü bunu gidermeye yönelik bir adım atılmıyor.
28 Şubat büyük mağduriyetlere yol açtı. Çok can yaktı, zulmetti. Ve şimdilerde Rabbimizin lütfuyla bu mağduriyetlerin kısmen de olsa giderilmesi için adımlar atılıyor. Ama yargı ayağında işlenen zulümlerin giderilmesine dönük bir çaba gözükmüyor. Bu yüzden 28 Şubat yargısının çürümüşlüğü neticesinde ortaya çıkan ve halen de süregelen mağduriyetlerin giderilmesi için de bir an önce bir şeylerin yapılması gerektiğinin altını çiziyoruz.
Ergenekonculara, Balyozculara konjonktürel kaygılarla açılan kapıların açık bir hukuksuzluk yüzünden içeride tutulan kardeşlerimize kapalı olması çok elem verici. Aynı şekilde hukuksuzluğu gidermek için atılması gereken adımların çözüm sürecine ve Öcalan’a endekslenmesinin de ne adaletle, ne vicdanla bağdaşır bir şey olmadığının görülmesi gerekiyor. Rabbimizden çeşitli davalardan zindanlarda bulunan tüm kardeşlerimizin maruz kaldıkları zulmün en kısa zamanda sona ermesini diliyor, tüm okuyucularımızı selamların en güzeliyle selamlıyoruz!