Hacı Yakup Selimoski; Yugoslavya İslam Cemaati Reisu'i-Uleması
Bismillahirrahmanirrahim.
Gelişmekte olan seyri Yugoslavya müslümanlarının hayati çıkarlarını ciddi biçimde tehdit edebilecek derin etkilere sahip siyasi kriz karşısında, Yugoslavya'daki durumun daha şimdiden uluslararası boyutlara ulaştığı ve dini kurumlan da dahil olmak üzere Avrupa faktörünün aktif bir rol oynadığını da gözönüne alarak; dünyadaki tüm İslami cemaat ve enstitülerin, Özellikle de uluslararası karakter taşıyanların, en yoğun ilgilerini Yugoslavya müslümanlarının kaderleri üzerine tahsis etmelerinin ve onların haklarını ve çıkarlarım savunmalarının bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz.
Müslümanların dini lideri olarak Yugoslavya İslam Cemaati Riyaseti, bu memorandumu; İslami dayanışmanın bir gereği olarak onlardan yardım taleb etmek ve gerçekleri açıklamak için yayınlamıştır.
1. YUGOSLAVYA'DA MÜSLÜMANLAR: ETNİK YAPI, DİNÎ, KÜLTÜREL, İNSANÎ VE SİYASİ ORGANİZASYONLAR
Boşnak müslümanları Sırpça-Hırvatça'nın bir lehçesi olan ve "Boşnakça" olarak adlandırılan bir dil kullanmaktadırlar. Boşnak müslümanlarının kullandığı dil, hatırı sayılır ölçüde Doğu sözcükleri ve İslami kavramların etkisi altındadır.
Yugoslavya'daki müslüman toplumunun nüfusu, 6 milyon civarındadır ve bu sayı değişik etnik grupların mensupları tarafından oluşturulmaktadır.
Bunların ilki, ulus statüsüne sahip Boşnak müslümanlarıdır. Boşnak müslümanları 1991 resmi nüfus sayımı sonuçlarına göre nüfusun %44'ünü oluşturdukları Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nde; müslümanların nüfusun %75'ini oluşturdukları Sırbistan Cumhuriyeti'nin güney-batı kısmında -tarihi adıyla Yeni Pazar Sancağı'nda- ve bun-ra ilaveten müslüman nüfusun %14,6'sını oluşturdukları Karadağ kesiminde yaşamatadırlar. Boşnak müslümanları; kuzey-batıdaki Hırvat ve Slovenya Yugoslav Cumhuriyetleri'nin endüstri şehirleri etrafında yoğunlaşan müslüman-muhacir topluluklarının da hatırı sayılır bir kısmını oluşturur. Bu cumhuriyetlerdeki müslümanların nüfusunun 300,000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
İkinci müslüman etnik grubu, Yugoslavya'da hukuki açıdan azınlık statüsünde kabul edilen Arnavutlar oluşturur. Siyasi konumlarının zorluğu nedeniyle, 1991'in başında yapılan nüfus sayımına katılmayı reddetmişlerdir. Sayılarının 3 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Kosova özerk bölgesinde nüfusun %90'ını, Makedonya Cumhuriyeti'nde toplam nüfusun %30'unu, Karadağ'da ise %8'ini oluşturmaktadırlar.
Üçüncü etnik grubu ise hukuki açıdan azınlık statüsüne sahip olan Türkler oluşturur. 200,000 civarında oldukları tahmin edilen Türkler, daha ziyade Kosova özerk bölgesinde ve Makedonya Cumhuriyeti'nde meskundurlar.
Bunların yara sıra, Çingene, Torbeşi, Goranci gibi diğer etnik gruplar arasında da müslümanlar vardır.
Din işlerinin organizasyonuna gelince; Yugoslavya'daki bütün müslümanlar dini bir toplulukta birleşmişlerdir. Resmi adı "İslam Cemaati" olan bu topluluk, merkezi Saraybosna'da bulunan, Reisu'l-ulema'nın başında olduğu bir riyaset tarafından yönetilmektedir, İslam Cemaati, Yugoslavya topraklarının tamamında gelişmiş bir şube, enstitü ve büro ağına sahiptir. 2060 cami, 740 mescid, 1210 başlangıç seviyesinde dini okul, (Saraybosna, Priştine ve Üsküp'te) toplam öğrenci sayısı erkek ve kız olmak üzere 820 olan orta dereceli 3 İslami okul ve erkek-kadın toplam 120 öğrencisi olan bir İslami ilahiyat Fakültesi İslam Cemaati'nin idaresi altındadır, İslam Cemaati'nin bünyesinde 2,100 alim-imam, hatip, muallim, müderris ve müftü görev yapmaktadır.
İslam Cemaati'nin ana görevi; İslami ibadetlerin ifası ve müslümanların menfaatleri ve meşru haklarının korunması için zorunlu bir durum olarak İslami öğretimin yaygınlaştırılmasına, İslami bilincin desteklenmesine ve Yugoslavya'daki müslümanların İslami kimliklerinin korunmasına vaziyet etmektir.
Bu dini organizasyonun yanı sıra, Yugoslavya müslümanları bir çok kültürel, sosyal ve hayır kurumlarına da sahiptir. Bu kurumlar, tek-parti yönetimindeki komünist rejimin 1990'ın sonu ve 1991'in başında yıkılmasından sonra kurulmuşlardır. Bunlar arasında en tanınmışları şunlardır: Saraybosna'da bulunan İslami Kültür Cemiyeti [Preporod (: Rönesans)], ayrıca Üsküp'deki İslami Kültür ve Hayır Cemiyeti [diğer bir adı da "Hidaye"dir], yine Saraybosna'da bulunan İslami Hayır Cemiyeti ["Merhamet" olarak da bilinir] ve Priştina'daki İslami Hayır Cemiyeti [Sami Fraseri]. Saraybosna'da bir İslami Enformasyan Ajansı ve Vakıf Bankası'nın kurulması hazırlıkları ileri bir aşamada bulunmaktadır.
Yugoslavya'nın çok partili bir sisteme geçmesinden sonra, farklı müslüman etnik grupların üyelerini bünyesinde toplayan bir çok siyasi parti kuruldu. Bu partiler arasında en etkili olanı, Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı da olan Aliya Izzetbegoviç'in liderliğini yaptığı Demokratik Eylem Partisi'dir. Bosna Meclisi'nde en fazla milletvekiline sahip olan Demokratik Eylem Partisi, aynı zamanda Yeni Pazar Sancağı'ndaki müslümanları da siyasi olarak temsil etmektedir. Kosova'daki Arnavutlar arasında demokratik ve ulusal isimli bir çok siyasi parti ve cemiyet vardır ve bunlar arasında en etkili olanı Kosova Demokratik Birliği'dir. Arnavutları Bata Makedonya da temsil eden parti, Demokratik Refah Partisi'dir. Türk Demokratik Birliği, Türk etnik grubu arasında faaldir.
2. YUGOSLAVYA'DAKİ SİYASÎ KRİZ VE MÜSLÜMANLARIN DURUMUNA ETKİSİ
Tek parti yönetimindeki komünist rejimin yıkılması diğer vatandaşların yanı sıra Müslümanlar tarafından da; cemaat ve birey açısından olumlu potansiyelin açığa çıkmasına imkan tanıyacağı, özgürlüklerin ve insan haklarının yaygınlaşacağı umuduyla ve sevinçle karşılandı. Bununla birlikte, gelişen olaylar onların ümitlerini ve beklentilerini dağıttı. Ateist komünist ideolojilerin yerini, özellikle ülkenin doğu kesimlerinde açıkça İslam karşıtı eğilim taşıyan aşırı milliyetçi ideolojiler aldı.
Ortaçağ mitlerine dayanan, Hıristiyan Balkan halkının Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaşlarından ilham alan ulusal ve siyasi ideolojiler, Müslümanlara karşı savaşan Haçlılar'ın davasını sürdürmek; müslüman grupları kanuni haklarından mahrum etmek ve onları "ikinci sınıf vatandaş statüsüne indirgemek arzusundalar. Gerçekten de sık sık, müslümanların soykırıma uğratılmalarına ya da Türkiye'ye tehcirine yönelik çağrılar işitilmektedir. Bosna-Hersek'te ve ülkenin diğer kesimlerinde Osmanlı Devleti'nin hakim olduğu dönemlerden beri egemen olan karşılıklı hoşgörü ve birlikte yaşam; siyasette etkili bir rolleri olan milliyetçi aşın uçların faal oldukları üç yıl içerisinde ihlal edilmiştir.
Geçen bir kaç yıl içinde meydana gelen bir dizi olay, hadiselerin bir propaganda ya da boş,bir tehdit olmadığını teyit etmiştir.
1974 Anayasası'na göre Sırbistan Cumhuriyeti'nin bir parçası, fakat aynı zamanda federal sınırlar içerisinde bağımsız temsil anlamına gelen "Federasyondun teşkilinde temel elemanlardan biri" olan Kosova Özerk bölgesindeki siyasi kriz; on yıl önce başladı ve 1989'da Sırbistan Yönetimi'nin otonomiyi ilga etmesi ve polis rejiminin bölgeye hakimiyeti son buldu.
Sonuç; Arnavut nüfusun cinayetlere, yasal olmayan tutuklamalara, hareket serbestilerinin sınırlanması, işlerini kaybetmeleri ve dilleriyle eğitiminden mahrum kılınmaları gibi insan haklarına mugayir bir dizi uygulamaya maruz kalmasıydı.
Bosna-Hersek'te; 1990 Kasım seçimlerinden sonra Demokratik Eylem Partisi'nin, Hırvatistan Demokratik Partisi ve Sırbistan Demokratik Partisi ile birlikte Kabineyi oluşturmasından sonra, Müslümanların İslam Cumhuriyeti kurma eğiliminde oldukları zannıyla suçlamalar başladı. Müslüman siyasi parti ve dinî araştırma merkezlerinin bütün dinlerin ve görüşlerin eşit şekilde hürmet gördüğü, bütün vatandaşların dinî ve ulusal kökenlerinin dikkate alındığı bir cumhuriyet arzusunda olduklarını açıklamalarının gerçek olmasına karşın; söz konusu suçlama maksatlı bir çarpıtmanın sonucudur.
Müslümanlara yönelik suçlamalar, müslümanları Avrupa devletleri gözünde itibardan düşürmek ve Yugoslavya'nın dahilî sınırlarını değiştirme arzusunda olanları gizleme amacına matuftur. Mevcut federal birliğin dağılması ve yeni bir toprak dağıtımının başarıya ulaşması halinde; müslümanlar siyasi, ekonomik ve kültürel hayata muhtemel etkilerde bulunmayı kaybetmiş ve kendilerini ifade etmeleri sınırlanmış yahut etnik bir azınlık seviyesine düşürülmüş olacaklardır. Hırvatistan ve Sırbistan'daki siyasi liderler; Bosna ve Hersek'i bölmek ve Boşnak müslümanlarını anavatanlarından çıkarıp, sınırları genişletilmiş komşu federal devletlerin vatandaştan haline getirmenin planlarını yapmaktadırlar. Aynı zamanda, Bosna ve Hersek'in sınır bölgeleri olarak bilinen Karadağ ve Yeni Pazar Sancağ'ında yaşayan müslümanlar üzerindeki siyasi baskı da her geçen gün artmakta ve özellikle de, askeri birlikler şeklinde örgütlenmiş aşırı uçlar tarafından yapılan sindirme hareketleri, provakasyonlar ve sürekli tehditlere maruz kalmaktadırlar. Sırbistan ve Karadağ'daki etnik hareket, II. Dünya Savaşı'nın sonunda 100,000'den fazla müslümanın katledildiği soykırımın bir tekrarıdır.
Savaş tehdidi, bu kesimlerdeki İslami kültür mirasını -ki bu miras, tüm İslam dünyasının kültürel mirasını oluşturan bütünün ayrılmaz bir parçasıdır- doğrudan tehlikeye atmaktadır.
Bütün bunlarla birlikte düşünüldüğünde, abartı yapmaksızın Yugoslavya müslümanlarının tarihlerinin dönüm noktası olabilecek mukadder bir döneme doğru gittikleri söylenebilir. İslam Cemaati doğrudan siyasete karışmamasına rağmen, gittikçe vahim bir hal olan olaylar karşısında kör ve sağır kalamaz; zira maddi ve manevi hayatiyetleri yok olma tehdidi altındaki müslümanların endişeleri her geçen gün artmaktadır.
Bu yüzden, İslam Cemaati'nin liderleri, Yugoslavya'daki siyasi krizin hangi ilke ve yollara göre çözüleceğine dair kendi durumlarını tanımlamışlardır.
Birincisi; krizin kesinlikle tehditlere ve kaba güce başvurmaksızın, müzakerelerle, barışçı yollarla çözülmesi gerektiğine inanıyoruz.
İkincisi; Yugoslavya'nın egemen cumhuriyetlerin oluşturduğu ve demokrasi, İnsan hakları, özgürlük ve ekonomik refah üzerine bina edilmiş bir birlik olmasını istiyoruz. Cumhuriyetler arasındaki mevcut sınırlar değişmeden kalmalıdır.
Eğer siyasi gelişmeler bu şekilde devam eder ve Yugoslavya tamamen dağılırsa, İslam Cemaati Bosna-Hersek'in egemen, bağımsız bir cumhuriyet olması ve Kosova'daki Arnavut nüfusa özerklik verilmesi ,-ki bu, 1974 Yugoslavya Anayasası'nda bulunduğu şekildeki otonomiden, kendi cumhuriyetlerini kurmalarına kadar değişebilir- arzusundadır. Ama her halükârda, müslümanların dinî yönetiminin tek elden olması zaruridir.
3. YUGOSLAVYA MÜSLÜMANLARI, DÜNYADAKİ İSLAMİ CEMAATLER VE KURUMLARDAN NELER BEKLİYOR?
Şimdiye kadar, Yugoslavya'daki kriz sırasında Müslüman Kamuoyu, Yugoslavya'daki müslüman topluluğun kaderine beklenen ilgiyi göstermedi.
Yugoslavya'daki müslümanlar; İslam dünyasının kamuoyu -oluşturan kurumları- olarak tanınan kurum ve cemaatlerden, değerli ilgilerini İslam Ümmeti'nin -15., 16. ve 17. yüzyıllarda İslam'ı kabul etmiş, bağımsız Avrupalı halkın oluşturduğu- bu önemli kesiminin kaderine yöneltmelerini beklemektedir.
Biz; İslam ülkelerinin yönetimlerinden ve uluslararası İslam kurumlardan da, Yugoslavya'daki müslümanların dinî ve siyasî temsillerinin devam etmesi için destek vermelerini bekliyoruz.
Biz; müslüman ülkelerdeki gazete, radyo ve televizyondan, Yugoslavya'daki krize ilişkin haberlerinde müslümanların durumlarına yer vermelerini bekliyoruz.
Biz; hayır kurumlan, dayanışma fonları, Kızılay ve Yugoslavya'daki müslüman kurumlarla ilişkisi olanlardan ihtiyacı duyulan acil gereksinim maddelerinin bir an öncegöndermelerini istiyoruz.
Geniş çaplı bir çatışma patlak verdiğinde -Allah'a şükürler olsun ki, bugüne kadar böyle bir şey gerçekleşmedi- müslümanlar acımasız bir saldırıyla karşılaşacaklar. Bu durumda imanın, hayatın, onurun ve mal-mülkün korunması İslam ümmeti üzerine yazılı bir kaderden de öte dinî bir yükümlülüktür.