Öncelikle Haksöz Dergisi'nin yayıncılık alanıyla, fikri ve siyasi alanlarının koordinatlarını ayırt etmek faydalı olacaktır. Sekiz yıldır sürdürülen zorlu bir yayın dönemi sürecinde, Haksöz Dergisi'nin klasik teknik içerikli yayıncılık sıkıntıları malum. Özellikle teknik içerikli eksikleriyle alakalı çok fazla şey söylemeyi gerekli bulmuyorum.
Benim bir anlamda ısrarla üzerinde durmak istediğim alan; fikri ve siyasi misyonun duruşu ile ilgili koordinatlar olacaktır.
Çeyrek yüzyıla yaklaşan bir zamandır Almanya'da yaşayan birisi olarak, şahsımı ve benim gibi binlerce göçmen müslüman için sıkıntılarını gördüğümüz ve hissettiğimiz, makro ve mikro ölçekte süren bir kavganın tanıklığını ve taraftarlığını yapmaktadır. Bizler biliyoruz ki; hiç bir şey tesadüfen oluşmuyor. Rabbimizin izn-i ilahi'siyle yaşadığımız yeryüzü gerçeğinde ne olup bitiyorsa, kararlı-şuurlu eylemlerimiz sonucu ortaya çıkıyor. Elbette ki, Allah'ın tarihe müdahale ettiğine de iman etmekteyiz... İnsanların zulüm bataklığına saplanıp ekini ve nesli yok etme sürecine girdiği her kaos döneminde, Rabbimiz. vahiyle donattığı Rasuller görevlendirerek-göndererek tarihe müdahale etmiştir..
Müslümanlar olarak iman ederiz ki; Allah, Peygamberler (salat ve selam onlara olsun) vasıtasıyla tarihe müdahalesini son Rasul Muhammed bin Abdullah ile noktalamıştır. Peygamberler müminler için en büyük örnektir... Peygamber sonrası tevhid, adalet, özgürlük çağrısı Allah'a hakkıyla iman eden müminlere, yine Rabbimiz tarafından sorumluluk ve görev olarak tevdi edilmiştir. Müslümanların görevi-sorumlulukları bozgunculuk, tuğyan, esaret, kula kul olma... gibi her türden zulmü ortadan kaldırmaktır. İnsanlığın esenlik iklimine kavuşması, özgürlük, barış, eşitlik ve adaletin gerçekleşmesi yükümlülüğü ancak, müminlerin yükümlülüklerini-sorumluluklarını yerine getirmesiyle gerçekleşebilir.
Makro Ölçek: Kapitalizm, Sömürü, Piyasa Ekonomisi...
Yeryüzü gezegeninin hangi coğrafyasında olursak olalım, bugün kapitalizmin en azgın bir şekilde insanları ekonomik, siyasi, kültürel ve psikolojik olarak etkisi affına aldığına tanıklık yapmaktayız. Bu konjonktürel dayatmanın boyutlarını reel hayatın içerisinde de farkediyoruz ki; insan hak ve hürriyetlerine, insan onuruna yönelik türlü saldırı ve aşağılamayı yapmalarına rağmen, yine, onların denetiminde içi boşaltılıp ve belagattan öte bir amaç taşımayan barış, insan hakları... gibi etik değerlere vurgu yaptıklarını görüyoruz. Uluslararası sömürü küstahça kendi egemenliğinden, egemen seçkinlerin barışından, seçkinlerin insan haklarından bahsediyor. Seçkinlerin barışına hayır, egemenlerin insan haklarına hayır!
Şimdilerin moda tabiriyle "globalleşen dünya" da kapitalizm-emperyalizm; liberal demokrasi pazar ve piyasa ekonomisi söylemiyle, insanlığın yegana seçeneğinin yeni dünya düzeni olduğu safsatasını gündemleştiriyor.
Her şeyin piyasaya havale edildiği, piyasadaki küçük hırsızların lanetlenip cezalandırıldığı, ama büyük hırsızların yüceltilip mükafatlandırdığı, insanı insan olmaktan çıkarmayı amaçlayan, insani olan her şeye savaş ilan eden sömürgeci-koloni uygarlığına karşı; hak, adalet ve özgürlük bilincini kuşanmış hak ve özgürlükler alanını genişletmeyi, ekini ve nesli kendi yörüngesine oturtmayı amaçlayan inançlı insanlara büyük görevler düşmektedir.
Komünist tehlikenin bertaraf edildiğine ancak, yeşil İslam hattının halen potansiyel bir tehlike olduğuna vurgu yapılması oldukça anlamlıdır. Çeşitli manipülasyonlarla yeni dünya düzeninde, 21. asra girerken, artık büyük ideallere, idealistlere ve ütopyalara yer olmadığına herkesi inandırmak istiyorlar. Hak ve batıl, doğru ve yanlış, karanlık ve aydınlık mücadelesini hafife alarak etkisizleştirmek, dolayısıyla boğmak isliyorlar. Zalimlerin maaşlı, profesyonel raportörleri, eli kalem tutan, ağzı laf yapan memurları tarafından entellektüel-zihinsel kirlenmeyi meşrulaştırmak istiyorlar.
Liberalizmin bireysellik ve bencillik anlayışı; kollektif örgütlü mücadele yerine atomize olmuş bir insan sürüsü olmayı kendi menfaati açısından sürekli canlı tutmakta. Makro ölçekte emperyalizmin kültürel, entellektüel, ekonomik ve psikolojik safsatalarını bu söylemler merkezinde dillenmekte... Ancak, unutulmaması gerekir; ezilenler zalimleri keşfettikleri zaman, adalet ve özgürleşmek için de örgütlü mücadeleye girdiklerinde başarılı olabilirler!..
Mikro Ölçek: Laiklik, çağdaşlık, kemalizm-resmi ideoloji
Mikro ölçekte uluslararası emperyalizme ve küresel kapitalizme endeksli Türkiye'de laiklik, çağdaşlık, kemalizm ve bir bütün olarak resmi ideoloji adı altında, kendisi gibi düşünmeyen muhalif her kesime gerek ekonomik, gerek sosyal, gerek siyasal, gerekse kanuni/yasal dayatmalarla baskı altında tutmakta. Etnik ve dini kimlikler nesnel olarak mevcut iken, amâlaşmış resmi ideoloji tarafından yok sayılmaktadır. Kürt sorunu, başörtüsü v.b etnik ve dini İslami kimliklere karşı son dönemde daha bir ilkelleşen dayatmalar; insanların en tabii eğitim haklan, öğretim üyeleri üzerindeki uygulamalar, gazete, tv, parti, sivil toplum ve insan haklan örgütlerinin kapatılması ve yöneticilerinin cezalandırılması gün be gün artarak daha da katmerleşmektedir.
Mukavemet Hattı: Kararlılık-direnç-cazibe
Haksöz fikri ve siyasi misyonu itibariyle Türkiye'nin ve Dünya'nın makro ve mikro gerçeğinde yaşanan çeşitli zulüm olgusuyla kendisini muhalefet hattının bir ayağı olarak görmelidir, diye düşünüyorum. Yani gerek bütünsel muhalefet, gerek peygamberlerin varisi dolayımında, temsil iddiasındaki bir bütünün parçası olarak görmelidir... Bütünü anlamadan da parçaları anlamak mümkün olmadığı gibi, bütünü oluşturan da parçalardır!..
Bu hat; insanı yabancılaştıran ve dolayısıyla ontolojik misyonundan uzaklaştıran, eşref-i mahlukat olan insanı tarihin öznesinden çıkartıp, köleleştiren, ekini ve nesli yok etmek isteyen paradigmaya karşı peygamberlerin ve takipçilerinin temsil ettiği bir yükümlülük hattıdır.
Haksöz geniş anlamıyla muhalefet hattının gereklerini dikkate alarak ve muhalefet yelpazesinin özel alanını İslami çizgi olarak benimseyip, gerek geniş muhalefet, gerek özel alanın entellektüel/zihinsel, kurumsal/yapısal yetersizliklerini bir reel olgu bağlamında değerlendirmelidir. Bu sürecin aşılması için stratejiler geliştirilmelidir. Kanaatimce, geniş toplumsal muhalefet oluşturmak ve özel, içe yönelik kuşatıcı çalışmalar yapmak içinde yaşadığı konjonktür olarak da kaçınılmaz gözükmektedir.
Yine kanaatimce, kültürel, zihinsel, yapısal bir muhalefet oluşturmak için kuşkusuz çerçevesi belli, toplumun farklı kesimlerinde var olan zulme ve baskılara karşı taraf olmaktan geçecektir. Sürekli kendisini merkezde gören, ayrılıkları adeta körükleyen, gerekli olmaması lazım iken dahi, siyasi, kültürel, sosyal ve psikolojik v.b gibi her şeyi zorlama usulüyle dini temele ve itikada oturtan, ilkeli ilgi odağı haline gelemeyen, sempatik ve cezbetme görüntüsünden uzak genel ve özel bir muhalefet hattı statik kalmaya mahkumdur. (Özellikle selefi zihinler, benim söylediklerimi anlamamak için itiraz edeceklerdir. Kişisel, psikolojik karakterlerinden kaynaklanan sorunları, hayattan kopuk getto lükstüler kuşkusuz her farklılıkları dinselleştireceklerdir.)
Bir cazibe ve çekim alanının oluşturulması, kendi kendisiyle, kendi potansiyeliyle -genel anlamda insanlık, özel anlamda kendilerini Islama nispet edenler- kavgalı olunmamasına bağlıdır. Ve yine temsil ettiği hattın-çizginin gerek potansiyel birey, gerekse potansiyel kurum bazında lüzumsuz gerginliklere girilmemesiyle mümkündür. Takdir edilir ki; kendi doğal tabanıyla ilişkileri bozuk, sürekli eleştirmek kan kaybına, umutsuzluğa ve marjinalleşmeye yol açar. Dolayısıyla neticede egemen İstikbarın işine gelecektir. Nüans ve sosyo-politik konularda farklı olunan birey ve kurumlarla doğrularda aynileşmek süreç içerisinde onlara yönlendirme kabiliyeti, kendisini sevdirme ve kabul ettirme yeteneği ile gerçekleşebilir. Özgürlük, adalet ve kardeşlik duygularını sevimsizleştirerek sosyalleştiremeyiz.
Öyle zannediyorum ki; özgürlük, adalet ve zulme karşı çıkma bilincini oluşturmak zorundayız. Bugün için nesnel bir duruş içerisinde bulunan birey ve kurumları, öznel bir çizgiye getirmek, dolayısıyla duruşlarının doğruluğu-yanlışlığı ikna, yönlendirme, sahiplenme suretiyle vuzuha kavuşturulmalıdır. Bilindiği gibi bireyler ve kurumlar aynı sosyal ve kültürel süreci daha erken veya daha geç kavrayabilmektedirler. Sorumluluk idrakine varmış sevdalı yüreklere düşen görev; muhalefet çizgisini kalınlaştırmak, genişletmek ve cazibe oluşturarak birey ve kurumları yönlendirerek, çekim alanı içerisine katmanın yollarını aramak olmalıdır.
Her şeyden önce böyle bir çağrıyı ve manifestoyu ancak, kendi düşünsel söylemine güvenen, ilkelerini oturtmuş ve kendi iç dizaynından korkmayan gruplar ve yapılar gerçekleştirebilir. Bunun aksine her şeyi ideolojikleştirmek ve dolayısıyla ortak iş yapmamak için bahaneler oluşturmanın ve üretmenin kime, ne faydası olabilir?
Kişisel ve psikolojik sorunları, kendisini ve içerisinde yer almadığı her hareketi ve girişimi kötülemek eyleminden uzak durmalıyız. Bütünü anlamadan parçaları anlamak mümkün değildir. Zulümler bir bütün olarak toplum kesimlerinin tamamını hedef almaktadır. Bugün bizim başımıza gelenler, yarın bir başkasının başına gelebilir. Bu nedenle zulmün tüm veçhelerini anlamaya ve çözüme yönelik bir duruşun ve hattın layıkıyla temsilcileri olmak zorundayız. Bu duygu ve düşüncelerle söz başta olmak üzere bütün haklara sahip çıkalım. Rabbimiz bizden hakka tanıklık etmemizi istiyor!
Almanca'da kullanılan bir atasözü var: Ein Reisender soll mann nicht aufhalten!... Yolcu Yolunda Gerek!.. Vesselam...