İsrail'in 'arz-ı mev'ûd' hayali, bir şekilde Güney Lübnan'dan çekilmesiyle darbe yemişti. Keza, geçtiğimiz Haziran ayında Şarm el-Şeyh ve Akabe görüşmelerinde ve törenlerinde alınan kararlar ile İsrail veya Yahudi Fanatizmi bir darbe daha yedi. Çünkü her iki görüşme ve törenin ardından ortaya konulan 'Yol Haritası' 2005 yılında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörüyor. Aslında varılan bu sonuç, Filistin halkı için atıfet ve iane değildir. Kimin toprağını kime bağışlıyor İsrail? Gerek 1948 öncesi işgal ettiği topraklar, gerekse 1967 sonrası işgal ettiği topraklar Filistinlilerindir ve bu topraklarda son 14 asır Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler barış içinde yaşamışlardır. Ama ne zaman ki önce İngiltere ve sonrada Amerika, petrolün bol olduğu ve kapitalizmin tek alternatifi olan İslam'ın etkili olduğu Ortadoğu coğrafyasında 'tetikçi' ihtiyacı duydu, ortaya Siyonist ve terörist bir devlet çıktı. Aslında bu İsrail devletinin nesebi de sahih değil. Yani babasının kim olduğu belli değil, İngiltere mi, Amerika mı belli değil. Galiba her ikisi de!
Sicili oldukça bozuk olan Başbakan Şaron ve onun savunma bakanı olan savaş delisi Mofaz'ın içinde bulunduğu İsrail kabinesinde bu 'Yol Haritası'nı sürdürülmesinden çok kabul edilmesi oldukça önemlidir. Zira bu, aynı zamanda Nil'den Fırat'a kadar olan toprak hayaline bir darbedir.
İsrail'in 'Yol Haritası'nı kabul etmesinin asıl amacının barışı sağlamak olmadığı açıktır. Asıl amaçları kendilerine yakın olduğunu zannettikleri Filistin yönetiminin yeni başkanı Mahmud Abbas vasıtasıyla, kontrol altına alınamayan Hamas ve İslami Cihad gibi örgütleri devre dışı bırakmak, Filistin yönetiminin bu örgütlere yönelik baskıcı ve yıkıcı uygulamalarını kolaylaştırmak ve uzun zamandan beri devam eden mücadeleden yorgun ve yoksul hale gelen Filistin halkı ile direniş öncüsü İslami Cihad ve Hamas'ın arasını açmaktır.
Ne var ki; ABD, BM, AB ve Rusya'nın birlikte hazırladıkları bu 'Yol Haritası' formülüne yalnızca Filistin yönetiminin ve el-Fetih'in destek vereceği bekleniyordu. En azından Şaron ve Mafaz'ın hesapları böyle idi. Ama beklenenin tam tersi bir gelişme yaşandı. El-Fetih'in üç aylık ateşkesi kabulünün ardından İslami Cihad ve Hamas'ın da kabul etmeleri, ABD-İsrail oyununu bozdu. Çünkü onların en büyük sıkıntılarından birisi de, bugüne kadar devam eden İsrail karşıtı mücadelede Filistinlilerin iç çatışma yaşamamaları. Ama bu 'Yol Haritası' formülü doğrultusunda ortaya çıkacak anlaşmazlıkların bir şekilde Filistinli gruplar arasında çatışmaya neden olacağı bekleniyordu. Zira uzun bir süreden beridir sürekli mücadele veren Filistinler hemen hemen onurlarının dışında her şeylerini kaybettiler, ayakta kalan tek varlıkları onurlu direnişleridir.
Gerek İslami Cihad, gerekse Hamas bu stratejiyi çok iyi tahlil ettiler. Üç aylık ateşkesi kabul etmeleri bu örgütlerin Filistin halkı nezdindeki konumlarını sağlamlaştırdı. Yani çile ve ızdırap dolu Filistin halkının bir şekilde kızgınlığını önledi. Diğer yandan 'Yol Haritası'na ve ateşkese İsrail ve ABD'den daha çok önem veren AB ve Rusya'yı da memnun etti. AB ve Rusya, Filistinlilerden 'Yol Haritası'na ve ateşkese titizlik göstermelerini daha çok istiyor. Başka bir ifadeyle ABD ve İsrail'in sahiplendiği Mahmud Abbas yönetimi ve el-Fetih örgütü ile ABD'nin ve Rusya'nın politik olarak diğer gruba karşı yakın durduğu Hamas ve İslami Cihad'ın gerek ateşkesi ihlal edip etmeyecekleri ve gerekse 'Yol Haritası'na uyum sağlayıp sağlayamayacakları test ediliyor. Ama görünen o ki, 'Yol Haritası'nı da ateşkesi de ihlal eden taraf İsrail'dir. Çünkü İsrail terörist bir devlettir. Terörle beslenen ve ayakta kalmaya çalışan bir devlet terörsüz yapamaz. Nitekim yapamadı da. 3 Temmuz 2003'te el-Aksa Şehidleri Tugayı mensuplarından Mahmut Şavari Batı Şeria'nın Kalkilya kentinde İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucu şehid oldu. Bu durum ateşkesi kabul eden Filistinlileri değil, İsrail'i zan altına sokmuştur.
Mahmud Abbas'ın Şarm el-Şeyh ve Akabe'de yaptığı konuşmalarda Kudüs'ün geleceğinden bahsetmemesi, mülteciler sorununu ve Yahudi yerleşimciler meselesini gündeme getirmemesi yadırganabilir. Zira bunlar Filistin-İsrail anlaşmazlıklarında önemli hususlardır. Ne var ki bugün gelinen noktada el-Fetih, İslami Cihad ve Hamas'ın ateşkesi kabul etmeleri, Filistin mücadelesini bir adım öne çıkarmıştır. Ayrıca Filistin yönetimi dışındaki mücadele unsurlarının da tasfiyesini durdurmuştur. Bu durum İsrail ve ABD'yi sıkıntıya sevk etmiştir. Ayrıca Filistinlilerin Mescid-i Aksa ve İbrahim Camilerinin yanı sıra Doğuş Kilisesi ve diğer Hıristiyan mukaddeslerinin de saldırıdan uzak tutulmalarını istemeleri, işgale karşı olmayı ortak payda haline getirdiklerinin önemli bir göstergesidir.