YÖK üniversite sınavını kazanan öğrencilere sınav sonuç belgelerinin yanında bir de ek belge yollamış. YÖK bununla, üniversiteyi kazanan öğrencileri çeşitli tehlikelere karşı uyarıp bilinçlendirmeyi hedeflemişti elbette ki...
Bu tehlikelerin başında "terör" örgütleri yer alıyordu ve özellikle bu örgütler üniversitelerde yoğunlaşmıştı. YÖK'ün de görevi üniversitelerdeki öğrencilerine bu örgütlerin gerçek yüzünü anlatarak korumaktı. Zaten üniversiteler "toplumların refah ve mutluluğu için bilginin üretilmesini, yayılmasını ve kullanılmasını sağlayan kurumlardır. Üniversiteler, bu işlevlerini yerine getirirken toplumumuzun kültür mirasını tanımanızda ve yaratıcılığınızı geliştirmenizde şüphesiz yardımcı olacaktır" diyen YÖK, bilginin üretilmesi ve yayılmasını engelleyen bu grupların engellenmesi için üniversitelerde gerekli önlemleri almış ve kampüsleri kışlaya çevirmişti.
Aynı kitapçıkta yer alan bir başka ifade de egemenlerin iki yüzlülüklerini bir defa daha ortaya koyuyor: "Grup içine çekilen kişilerin, örgütün felsefesi doğrultusunda yayın yapan kitap, dergi ve gazeteler okutularak beyinleri yıkanmaktadır. Böylece, örgüt ideolojisi uğruna ölmeye hazır militanlar yetiştirilmesinin ilk aşaması tamamlanmış olmaktadır". "Peki siz bilginin üretildiği ve yayıldığı" bu kurumlarınızda kendi köhnemiş felsefenizi insanlara daha ilkokuldan beri dayatmıyor musunuz? Sizin yaklaşık 11 yıllık bir eğitim sürecinde körpe beyinleri yıkamanıza rağmen, bu insanların kolayca değişebileceğini varsayıyor ve adeta kendi kendinizi aşağılıyorsunuz. Bu elbette sizin "bir yaşındaki kadar ham, 75 yaşındaki kadar köhnemiş cumhuriyetinizin" ne kadar istim üstünde durduğunu gösteriyor.
Bakın bu örgütler daha hangi metodlara başvuruyormuş? "...Örgütün kirli emellerine ulaşmak için kullanılan bireyler, yüreği kin ve nefret dolu birer robot haline getirilmektedirler". Herhalde bu satırları yazanların zihniyetini bilmeyenler, bu insanlar ne kadar hümanist, özgürlükçüymüş diyebilir. Eğer üniversitelerde böyle örgütler varsa bunların en büyüğünü YÖK'ün şahsında egemenler oluşturmaktadır. Bunun en büyük delili de üniversitelerin bugünkü halleridir,
YÖK'ün "Sevgili öğrencileri"ne bu örgütlerle ilgili son tavsiyesi de oldukça ilginç: "Yeryüzünde nefretin değil, sevginin temsilcisi olmanız gerektiğini unutmayınız". Bugün üniversitelerin üzerine kara bir bulut gibi çöken başörtüsü zulmünü kesintisiz hale getiren YÖK zihniyetini göz önünde bulundurduğumuzda, herhalde bu tavsiyede bulunacak en son kuruluşlardan biridir YÖK.
Son olarak kitapçıkta başörtüsüz fotoğraf uyarısı yapılmadan geçilmiyor: "Kayıt için gereken 12 adet 4.5x6 (cm) ebadındaki fotoğraflar, son altı ay içinde, önden, başı ve boynu açık adayı kolaylıkla tanıtabilecek şekilde çekilmiş olmalıdır".
Bu uyarıdan sonra, vatan, millet, ezan edebiyatı yapılmadan da geçilmiyor: "Bu kutsal vatan toprakları üzerinde şanlı Türk Bayrağı dalgalanıyorsa, ezan sesi duyuluyorsa, bunları Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran büyük Atatürk ile O'nun silah ve siyaset arkadaşlarına borçlu olduğumuzu hiçbir zaman unutmayınız"
Bu son satırlardan da öğreniyoruz ki, bizim borçlu olduklarımız, sadece bu ülkedeki rantiye kesimi değilmiş.