YÖK, yüksek öğrenim üzerindeki baskıyı giderek artırıyor ve cunta yönetimi zamanından kalma dokunulmazlığının verdiği cesaretle pervasızca hareket ediyor. Son aldığı kararlarla, adeta kurumlar üstü bir kurummuş gibi davranan ve ne hukuk ne de adalet gözeten YÖK, böylece başörtüsü yasakçılığının yılmaz savunucusu rolünü başarıyla oynamaya da devam ediyor! Soruna kesin bir çözüm getirmeye bir türlü cesaret edemeyen AKP hükümeti ise, ortadan kaldıramadığı YÖK'ün getirdiği ağır yük altında eziliyor!
Yaşanan son gelişmelere göz attığımızda, YÖK'ün 15 yeni üniversiteye rektör atarken, kanunları işine göre nasıl yorumladığını görüyoruz. YÖK Başkanı Teziç, yeni açılan üniversitelere, söz konusu fakültelerin daha önce bağlı bulundukları üniversitelerin rektörlerini "tedviren" atandığını belirtti. Karara göre, "tedviren" atanan rektörler, zaman içinde burada kadrolarını ve yönetim kurullarını oluşturacaklar. Tedviren rektör ataması yapılan üniversiteler, kendi içerisinde gerekli hazırlıkları tamamlamalarının ardından rektör seçimlerine geçebilecekler. Böylece YÖK, hükümetin, akademide kendi kadrolarını oluşturarak, YÖK içinde belirli bir ağırlık kazanma oyununu kendi lehinde bozmuş oldu!
Bu durumun YÖK ve AKP cephesinden değerlendirilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı'nın, atamalarda YÖK'ün devre dışı bırakılmayacağı yönündeki itirazını asıl gerekçe kabul eden Anayasa Mahkemesi, böylece oligarşik düzenin kollanması görevini yerine getirme adına kurumlar ve makamlar arası bir dayanışma sergiledi ve AKP'nin atamalarda YÖK'ü devre dışı bırakma girişimini durdurdu. YÖK de Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra doğan kanuni boşluğu iyi kullandı ve bu yeni üniversitelere, kendi adamlarını yerleştirdi.
YÖK'ün bu adımını, AKP hukuki açıdan eleştiriyor. Fakat, kabul edilmesi gereken şu ki, YÖK mevcut haliyle gücünü hukuktan ziyade, vesayeti altında bulunduğu silahlı bürokrasiden alıyor. Kararın hukuki açıdan değil, siyasi açıdan alındığı apaçık bir gerçek iken ve yüksek mahkemeler de bu konuda, YÖK ile aynı vesayet çatısı altında kaldığından, itirazların bu durumu olumlu yönde değiştirmeyeceği düşünülebilir. AKP'nin yapması gereken, YÖK'ün aldığı kararlardan sonra sızlanmak ya da şikayetçi olmak değil, elindeki yetkiyi kullanarak bu kurumu ortadan kaldırmaktır.
Yasakta "Tereddüt" Yok!
YÖK'ün, kanunları kendine uyduran kararlarından bir diğeri de, Türkiye dışında tanıdığı üniversitelerden alınan diplomaların tanınmasıyla ilgili oldu. Karara göre, YÖK tarafından yapılan seviye tespit sınavına girme zorunluluğu kaldırılırken, eğitim düzeyi ve içeriği konusunda YÖK'ün "tereddüt"e düştüğü adaylara yönelik bir sınav düzenlenecek.
Kararda, son derece muğlak bir kavram olarak "tereddüt"e sığınan YÖK, herhangi bir kural ya da kriter getirmiyor. YÖK'ün keyfi uygulamalarına yeni bir örnek olan bu kararda, hangi durumlarda tereddüde düşüleceğiyle ilgili hiçbir açıklama olmadığı için, denklik sorununda yeni sıkıntılar yaşanacağı kesin. Fakat asıl sıkıntının başörtüsü yasağından ötürü başka ülkelerde okuyan öğrencilerin geri dönüşünde yaşanacağını tahmin etmek, hiç de zor olmasa gerek. Biliyoruz ki; YÖK, başörtüsü yasakçılığında hiçbir şekilde tereddüt etmiyor! Karar uygulamaya koyulursa, başörtüsüyle okumak için alternatif olarak görülen yabancı üniversite kapısının tıp doktorluğu, diş hekimliği ve eczacılık alanlarında kapanma ihtimali çok yüksek.
Zulmün Katsayısı Yüksek!
YÖK'ün eğitim düzenindeki baskıcı ve yasakçı tutumunun diğer bir boyutunda ise 28 Şubat sürecinden beri sürdürülen düşük katsayı uygulaması var. Genelde meslek liselerine yönelik getirilen ama esasta imam-hatip liselerini hedef alan farklı katsayı uygulaması, yüz binlerce öğrenciyi mağdur ediyor.
ÖSS'de çok iyi derece yapan İHL öğrencileri, sınav sistemindeki bu uygulama yüzünden yerleştirmede ya açıkta kalıyor ya da istemedikleri bölümlere gidiyor. Kimi öğrenciler ise özel üniversiteleri tercih etmek zorunda kalıyor.
Katsayı uygulamasının temelinde, elbette başörtüsü yasağı yatıyor. YÖK, katsayı uygulamasından vazgeçildiğinde, başörtülü olarak imam-hatip liselerinde eğitim alan öğrencilerin, sınav sonucunda üniversiteyi kazanması ve başörtülü biçimde yüksek öğrenim görmeyi talep etmesi ihtimalinin yükseleceğini iyi biliyor. Bu yüzden, yasakçılığı baştan sıkı tutan YÖK, kimliğinden vazgeçmeyen öğrencilere, üniversite kapılarını kapatarak, küçük yaştaki öğrencileri ağır ikilemlerin ortasında bırakıyor.
YÖK'ün Vebalinden AKP Beri Değildir!
YÖK, her türlü haksızlığı ve hukuksuzluğu açıktan, herkese meydan okuyarak gerçekleştirirken, toplumsal sorunların kenarından dolaşan ve bu sorunları mümkün mertebe gündeme getirmeden gemisini yürütmeye çalışan AKP hükümeti ise, diğer sorunlarda olduğu gibi, YÖK sorununu da bir kenara bırakmayı tercih ediyor.
AKP'nin kurduğu hükümetin Acil Eylem Planı'nda, bir yıl içinde "üniversitelerin idari ve akademik özerkliğe kavuşmaları sağlanacağı ve Yüksek Öğretim Kurumu'nun yeniden yapılandırılacağı" söyleniyordu. Bu konuda, AKP'nin eski Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu'nun 18 Şubat 2003 tarihinde kamuoyuna açıkladığı YÖK tasarısı, YÖK komutasındaki 77 rektörün ortak çıkışıyla karşılaşınca, bir daha gündeme getirilmemek üzere rafa kaldırıldı.
Böylece sorunu çözecekmiş gibi yapıp da, gerçekçi bir çözüm iradesi sergileyemeyen AKP, katsayı ve başörtüsü yasağına karşı çözüm isteyen kendi tabanını adeta fırçalayarak, hükümetin arkasında durmamakla suçladı! Askeri ve sivil bürokrasi karşısında serçeliğe bürünen AKP, toplumsal sorunların çözümünü talep eden halk karşısında ise şahinliğe soyunmaktan vazgeçmeyerek, kendisine oy veren seçmen kitlesini dahi hayal kırıklığına uğrattı.
AKP'nin silik ve pasif tutumunun, sorunları çözmeye değil yeni sorunların çıkmasına yol açtığı ortadadır. YÖK'ü kaldıramayan ya da en azından işlevsizleştiremeyen AKP hükümeti, YÖK'ün yol açtığı zararlarda, kendisinin de payı olduğunu ise kabul etmemektedir. Ara sıra yükselttiği itirazlarla YÖK'ü toplumsal nefretin hedefine oturturken, kendisini gelecek tepkilerden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Oysa görülmesi gereken şudur ki, YÖK'ün uyguladığı zulüm devam ediyorsa, bu zulmün vebalini YÖK'ü kaldıramayan AKP'nin de taşıdığıdır.
YÖK, başörtüsü yasakçılığını artık ülke sınırlarının da dışına taşımaktadır. Kazakistan Uluslararası Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde, YÖK'e bağlı cuntacı rektörün, göreve başlar başlamaz aldığı başörtüsü yasağı kararı, artık bu zulümde sınır tanınmayacağının en somut göstergelerinden biri olmuştur.
12 Eylül cuntasının kurduğu ve üniversitelerde cunta düzenini sağlaması amaçlanan YÖK, derhal kaldırılmalı, yüksek öğrenim üzerindeki askeri vesayet derhal son bulmalıdır; tıpkı, siyasi, hukuki ve sosyal hayatta son bulması gerektiği gibi… Çözüm ise, siyasi değil, sivil iradenin kendi sorunlarını sahiplenmesiyle gelecektir.