Hukukçular Derneği tarafından 22 Eylül günü düzenlenen "Yılın Hukukçuları Ödül Töreni" Harbiye Cemal Reşit Rey konser salonunda yapıldı.
İstanbul Barosu'na kayıtlı ve İslami değerleri ön planda tutan avukatların oluşturduğu Hukukçular Derneği, bu etkinlikle, zulüm ve işkenceye karşı hak ve özgürlükleri savunmanın ve ayrıca Türkiye'de başörtülü bayan avukatlara karşı uygulanan duruşmalara katılma yasağı gibi haksızlıklara karşı mücadele etmenin gerekliliğini gündeme getirmiş oldu. Ve bu duyarlılığı paylaşan tüm avukatlara dayanışma çağrısı yaparken; haktan, adaletten, insan haklarından yana olan tüm avukatlara sesini duyurma ve irtibatlaşma azmi içinde olduğunu ortaya koydu.
22-23 Ekim tarihleri arasında yapılacak olan İstanbul Barosu seçimlerinden önce tertiplenmesi düşünülen bu organizasyonun hazırlıklarının çok kısa bir süreye sıkıştırılmasına rağmen, yine de tören, yoğun sayılabilecek bir katılımla gerçekleştirildi.
Töreni yaptığı konuşma ile açan Dernek Başkanı Necati Ceylan, Türkiye'deki hukuk sisteminin ve mevcut uygulamaların önemli problemler taşıdığını ve sistemin tıkandığını belirtti. Ceylan konuşmasında şu vurguyu yaptı: "Hukuk devleti ve demokrasinin varlığının tartışıldığı, sistemin tıkandığı, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, savunma haklarının engellendiği bir ortamda zulüm ve işkence görmüş insanlarımızın hak arama mücadelesini takdirle karşılıyoruz."
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan ise yaptığı kısa konuşmasında adaletin mülkün esası olduğunu, ancak ülkede adaletsizliğin, yolsuzluğun ve her türlü haksızlığın kol gezdiğini belirtirken, "Adaletin egemen olduğu bir ülkede saadet vardır. Adaletin olmadığı bir ülkede saadetten bahsetmek mümkün değildir" dedi.
Hukukçular Derneği'nin ilk kez tertiplediği "Yılın Hukukçuları Ödül Töreni"nde beş kişi yılın hukukçusu olmaya layık görülerek ödüllendirildi. Ödüllerin ilki "Yılın idealist devlet adamı" sıfatıyla Rauf Denktaş'a takdim edilecekti; ancak Denktaş törene gelemediği için ödülün kendisine dernek başkanı tarafından ulaştırılmasına karar verildi. Ancak "Yılın ideal devlet adamı"nı seçmenin hangi ölçülere dayandığı konusu merak uyandırıyordu. Böyle bir ödül verilecekse niçin Aliya İzzetbegoviç'in veya Hasan Turabi'nin öncelenmediği sorusunun birçok kişi tarafından Cemal Reşit Rey salonunda ayak üstü yapılan kısa sohbetlerde ifade edildiğine tanık olduk.
İkinci ödül Prof. Dr. Hüseyin Hatemi'ye verildi. Özellikle hukuk devleti ve insan hakları gibi bir çok konuda gerek akademik çalışmalarıyla ve gerekse günlük yazılarıyla Hak'tan, adaletten, özgürlükten yana ciddi açılımlar gerçekleştiren Hatemi, bu ödülü sembolik olarak aldığını, Türkiye'de bu ödülün beşyüz küsur sene önce sesi idam edilerek kısılan büyük hukukçu Molla Lütfi'nin hakkı olduğunu belirtti.
Hukuk felsefesi ile akli düşünce arasındaki uyumun "ilahi tabii hukuk" görüşünde birleşerek gerçekleştirilebileceğini belirten Hatemi şunları söyledi; "Allah'ın yarattığı insan fıtratının temel değerlerine sığınılmalıdır. Bu bugün yükselen değerler değil, yüce değerlerdir. Asıl olan adalet değeridir. Adaletin göreceli olduğu aldatmacadır. Adaletin ne olduğunu Hz. Adem yeryüzünde tebliğ etmiş ve aynı değeri Rasulullah Arafat'da veda hutbesinde tekrarlamıştır. Hukuk felsefesindeki adalet ölçütünün ne olduğunu böylece anlamak gerekir. Bundan sonra insanlara görevleri için bağışlanan ve yeryüzünde cenneti kurabilmeleri için sağlanan insanlıklarının tesisi görevi hukuk devletinindir. İdeal adalet devleti hukuk devletinin aslıdır. Hedef bu olmalıdır; ama göstergeler iç açıcı değildir. Bu eğilimi ne hukukçular çevresinde ne de toplumda görebiliyoruz. Ve saptırmalar başlıyor. Biri teknolojiye karşı hukukun karşı koyamayacağını öne sürüyor. Deniyor ki teknoloji karşısında hukuk değişir. Bu iddia son on yıldır yaygın. Hatta bu inançlı kesimlerde de görülüyor. Bunun arkasında pragmatik yaklaşımlar vardır."
Üçüncü ödül avukat Bekir Berk'in anısına oğlu avukat Ertuğrul Berk'e Prof. Dr. Asaf Ataseven tarafından verildi. Ertuğrul Berk yaptığı konuşmasında ise babasının sadece inanç özgürlüğü için bir hukuk mücadelesi yürütmediğini, aynı zamanda bir sosyal mücadele yürüttüğünü ve bu mücadeleyi arkadaşlarıyla yürüttüğünü vurgulayıp, müteveffanın yakın arkadaşı olan Sözler Yayınevi yetkilisini ödülü paylaşmaya kürsüye davet etti. Bu seronomiye bağlı olarak ifade edilen "asıl yılın hukukçusu olarak bu ödül, 1960 yılında Yüksek Hakimler Kurulu'nca Said Nursi'nin yargılanması sırasında kendisine yapılan telkinleri dikkate almadığı için görevinden alınan ve şu anda doksan yaşında bulunan hakim Abdülmecid Belli'ye verilmelidir" sözleri izleyicilerin dikkatini çekti.
Dördüncü ödül başörtüsü mağdurları adına başörtüsü sorunu ile aktif olarak ilgilenen Hukukçular Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Gönül Arslan'a Beyoğlu Belediye Başkanı Nusret Bayraktar tarafından verildi. Arslan yaptığı konuşmada başörtülü avukatların mahkemelerde duruşmalara alınmamasını protesto etmek ve bu uygulamaları kırabilmek için Baro seçimlerinde başarılı olmaya mahkum olduklarını ve bunun için tüm inananların el birlik çalışmaları gereği üzerinde durdu.
"Mazlumların haklarını savunma kararlılığı" nedeniyle Kahire Barosu'na verildiğini öğrendiğimiz son ödül ise Mısır Avukatlar Sendikası'nı temsilen Türkiye'ye davet edilen Yusuf Kamil ve Naci Taha'ya verildi. Törende bu ödülün niçin Kahire Baro'suna layık görüldüğünün açıklanmaması, bu anlamlı tercihin değerini sıradanlaştırdı. Ancak izleyicilerin Mısırlı avukatlara gösterdikleri ilgiyi uzunca alkışlarla izhar etmeleri, belki ifade kalıplarına yansımayan ama özlemlerimizi dile getiren bir İslami duyarlılığın canlanışına işaret ediyordu.
İlahi adaletin arandığı, vahye olan ihtiyacımızın belirtildiği böylesine güzel temenniler ve tesbitler arasında; yargısız infazlar, işkenceler ve işkenceciler karşısında yetki sahibi oldukları halde hiçbir tepki göstermeyen devlet ricalinden bazılarının kutlama telgraflarına yer vermek; ödül töreni sonrasında Türk kültürünün İslam'la sentezlendiğine işaretlerde bulunup Osmanlı döneminden kalma aşk ve meşk şarkılarıyla hafif meşrep bir hava oluşturan Yıldırım Gürses'in Türkçü söylemi kadar can sıkıcı bir burukluk meydana getirdi.
Hakkı ve adaleti aramanın ilkeliliği içinde bu tür burukluk verecek tavırlardan ve düzenlemelerden uzaklaşıldığı oranda, Hukukçular Derneği etkinliklerine daha içten, fedakar ve üretici katılımcılar bulabileceği inancındayız.