(Aziz Şehid Seyyid Kutub anısına)
Yirmi dokuz Ağustos bindokuzyüz altmışaltı
Yusuf'un tanıdığı zindandan Mısır'dan
Hücrelerin tek tek ışıkları söndü
Şehadet nakışlı kefeniyle
Ey şanlı seherde darağacına gülümseyen şehid
Dilinde zafer ayetleri, zalim Firavun Nasır mağlub
Ölümü ölümsüzlüğe mazlumluğu direnişe çeviren
Şimdi Rabbimin katında rızıkla içinde Seyyid Kutub
Ceylanlarım boğazından vurulur her nedense
O zaman içimdeki denize kan ırmakları dökülür
Söz vermişim ölümün beyaz duvağını kaldırmaya
Dağ başlarına çıkarmaya
Harbi hapishanesinden yaralı kuşlar uçuyor
Kan damlıyor sehpalardan
Zindan duvarlarının nabzı atıyor duyuyorum
Yalın yürek şahlanırım o zaman
Vahye muhalif, inkarlara sığınılan coğrafyada
Ayaklar suskunluktan dokunmuş kilimlerde geziniyor
Sırtımızda işkence izleri yok
Çocuksu kaygularımızla
Ortasında otağ kurduk iğreti dünyanın
Yalnız kara bir habere ağlıyor olduk, yapmacık
Yas değil, korku bayrakları asılmış damlara
Bilinmeyen milyonlarca kafa dolaşıyor sokaklarda
Dünya baş üstünde
Baş midelerde tutuklu
Günde kaç mevsim yaşıyorum bilmem
Doya doya susmaktan yoruldum
Karanlıkları bir güzel tutuşturmanın vaktidir
Konuşmanın haykırmanın adanmanın vuslatın
Ayaklanır içimizdeki acılar
Gün döner çatılmış silahları kavrar ellerimiz
Toplanır peygamber ordusu
Bir savaşçının gözlerinde
Aydınlık bir Bedir gecesi...
Yirmidokuz Ağustos bindokuzyüz altmışaltı
Harbi hapishanesinin meydanından
Uğultular saçarak geldi yanı başımda durdu zaman
Bir güvercin havalandı
Bulutlar paramparça
Görmedin mi?
Görmedin mi?
Görmedin mi?
Kayan yıldızları....
Yüreği şahadete sarılı şehiteri
Görmedin mi?
Suçsuzu suçlu kılan hürriyet mahkemelerini
Başlarına geçireceğimiz günler
Gelmedi mi?
Gelmedi mi?
Gelmedi mi?