İlki geçen yıl Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta yapılan Uluslararası Kudüs Konferansı, bu yıl Yemen'in başkenti San'a'da yapıldı. Konferansa Türkiye'den Vakit gazetesi yazarı Ahmet Varol, İHH temsilcisi Murat Yaşa ve SADER Başkanı Mehmet Çelik ile birlikte iştirak ettik. Bu vesileyle ziyaret ettiğimiz Yemen'i yakından tanıma imkânı bulduk. Yemen'deki programımız bittikten sonra bu kez farklı vesilelerle Somali'ye oradan da Dubai'ye gittik. On üç gün süren seyahatimizde her biri birbirinden çok farklı Yemen, Somali ve Dubai'yle ilgili izlenimler edindik.
Yemen'in başkenti San'a'ya ayak bastığımız ilk anlardan itibaren kentin yoksul yüzü kendini ele veriyordu. San'a, eski ve tarihi görünümlü bir kent, yeni yapılmış binalar bile köhne duruyor. Fulü ve puslu siluetiyle insanda gizem hissi uyandırıyor. Sebe Melikesi Belkıs'ın payitahtı San'a, kadim medeniyetlere başkentlik yapmış köklü bir şehir. Kendine has mimarisiyle çok katlı kerpiç evleri dikkatimizi çekiyor. Buralarda kaleler bile kerpiçten. Şehrin ortasındaki eski San'a'yı çevreleyen Osmanlıdan kalma toprak surlar hala dimdik ayakta. San'a'yı çevreleyen dağların doruklarındaki kaleler ise taştan yapılmış.
Buralara gelmişken ve söz dağlardan açılmışken ünlü Yemen türküsünü soramadan edemiyoruz. Hep merak etmişimdir türküde "Burası Huş'tur yolu yokuştur" cümlesinde geçen Huş neresi diye, acaba böyle bir yer gerçekten var mıydı? Sosyal Islah Hayır Kurumu'ndan Yahya Hasan ed-Dabba'ya sorduk "Yemen'de Huş diye bir yer var mı?" Evet, gerçekten varmış ama telaffuzu Huş değil Hus şeklindeymiş. Hus, ülkenin kuzeyinde dağlık bir bölge ve buradaki savaşçı kabileler, hala Yemen hükümetine kök söktürüyor. Bu bölgede Hüseyin Bedreddin el-Husi liderliğindeki İslamcı Şebabu'l-Mü'min hareketi yönetime karşı silahlı mücadele yürütüyor.
Tipik San'a evlerinin en üstünde "cihannümalar" yer alıyor. Yerel dilde "mefrec" ve "tey-remane" diye isimlendirilen cihannümalar, dört tarafı geniş pencerelerle donatılmış; cihana nazır, tek gözlü, dikdörtgen oda şeklinde tasarlanmış. Yalçın dağlarda yaşamaya alışmış Yemenliler, şehirlere inince yükseklere olan özlemlerini bu şekilde gideriyorlar herhalde. Esmer, kısa ve narin yapısıyla dikkat çeken Yemen erkeğinin iki bariz özelliği daha var: Kât ve cenbiye. Yanağının sol tarafını kâtla (bir tür uyuşturucu bitki) doldurduğu için şişkin görünüyor. Önündeki kocaman cenbiyesi (bir tür hançer) ise, geleneksel Yemen erkeğinin vazgeçilmez aksesuarı.
Yemen Sosyal Islah Hayır Kurumu sorumlularından Yahya Hasan'ın mihmandarlığında San'a'yı gezerken Hz. Ali'nin Peygamberin elçisi olarak geldiği San'a'da temellerini attığı Ulu Cami'yi ziyaret ediyoruz. Caminin ortasında bulunan iki sütun dikkatimizi çekiyor. Bu sütunlardan soldaki, Hz. Ali tarafından yerleştirildiğine inanılan ortasındaki mıhtan dolayı Masmura [Çivili Sütun] diye adlandırılırken; kıbleye göre sağda kalan ve üzerinde küçük bir oyuk bulunan sütuna ise, Mankura [Oyuklu Sütun] deniyormuş. Çivili Sütun ile Oyuklu Sütun arasındaki bölge, ülkedeki Zeydîler tarafından kutsal addediliyor ve namazlarını özellikle caminin bu bölümünde kılıyorlar. San'a'da Osmanlı izlerine rastlamak hala mümkün, Osmanlı mimarisinde inşa edilen Bekiriye Camii bunun tipik bir örneği. Cami ismini, Bekir ismindeki bir Osmanlı paşasından almış.
San'a'da üç-dört dükkândan birinin eczane olması dikkatimizi çekiyor. Hastalıkların yaygın olduğu ülkede eczacıların iyi iş yaptıkları anlaşılıyor. Savaş ve hastalıklar yüzünden ölüm oranı oldukça yüksek, buna bağlı olarak da dul ve yetim sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Yemen'de kişi başına düşen milli gelir aylık sadece 28 dolar. Alabildiğince yoksul olan Yemenlilerin İslami hassasiyetleri müreffeh Arap toplumlara nispeten daha iyi. Özellikle işgal altındaki Irak ve Filistin'e yönelik yoğun bir ilgi var. Birçok işyerinin üstünde Felluce ismi var. ABD emperyalizminin Felluce'de gerçekleştirdiği katliama bu şekilde tepki koyarak, Irak halkının yanında olduklarını gösteriyorlar. Yine el-Cezire isimli eczaneler, marketler ve büfeler görüyoruz. Aynı duruma daha sonra gittiğimiz Somali'de de rastlıyoruz. ABD'nin el-Cezire televizyonuna yönelik saldırı politikalarına tepkilerini böyle ifade ediyorlar. Belki de Yemenli ve Somalili mahrumlar, el-Cezire'yi kendi sesleri olarak görüyorlar. San'a'daki işyerlerinde, arabaların üstünde hatta bazı resmi dairelerin camlarında Şeyh Ahmed Yasin'in resmini görmeniz mümkün. Yemen halkı Filistin davasına yürekten sahip çıkıyor ve intifadayı ellerinden geldiğince destekliyorlar.
San'a'da bulunduğumuz süre zarfında Bush liderliğindeki ABD yönetiminin "terör kampı" diye yaftaladığı San'a'daki İman Üniversitesi'ni de ziyaret ettik. Dr. Abdulmecid ez-Zindani'nin kurucusu olduğu ve rektörlüğünü yaptığı üniversite, Arap Üniversiteler Birliğine üye. 1994 yılında temeli atılan üniversite, vakıf üniversitesi olması hasebiyle özerk bir yapıya sahip. Eğitim müfredatı, mezhebi taassuptan uzak bir içeriğe sahip, ehlisünnet ekolüne ait görüşlerin yanı sıra Zeydî mezhebinin içtihatları da öğrencilere aktarılıyor. Üniversitede 2 bini kız olmak üzere 8 bin öğrenci bulunuyor. Evli öğrencilere 40 metrekarelik prefabrik konutlarda aileleriyle birlikte iskân imkânı sağlanıyor. Üniversitenin bakımsız ve düzensiz hali Yemen şartlarına göre normal sayılsa da bizim dikkatimizi çekiyor. Daha sağlıklı ve ilim tahsil etmeye daha elverişli bir ortam sağlanabilirdi diye düşünüyoruz. İman Üniversitesi, gözlemlediğimiz kadarıyla ne iddia edildiği gibi "terör" kapına, ne de bildiğimiz anlamda bir üniversiteye benziyordu; daha ziyade büyük bir medrese izlenimi veriyordu. Oysa durumu Yemen'den daha vahim olan Somali'nin başkentinde bulunan Özel Mogadişu Üniversitesi, fiziki ve teknik donanım açısından burayla kıyaslanmayacak düzeyde iyiydi.
Yemen'de altı gün kaldıktan sonra Dubai üzerinden Somali'ye geçtik. Somali'nin başkenti Mogadişu havaalanına indiğimizde şaşkınlık içindeydik. Zira burası havaalanı değil, daha ziyade tarla görünümünde bir yerdi. Nüfusunun yüzde yüzü Müslüman olan bir ülkenin hali pürmelâli daha ilk bakışta kendini el everiyordu. Emperyalist işgalcilerin iliğine kadar sömürdüğü Somali'yi bir de iç savaş yakıp yıkmıştı. Devletin olmadığı, kendini hükümet ilan etmiş silahlı grubun başkente dahi giremediği, resmi hiçbir kurumun bulunmadığı ve kabile hukukunun geçerli olduğu bir ülke burası. En temel yaşam koşullarından dahi mahrum bırakılan bu halk, yine de hayatta kalmayı başarıyor. Uzun yıllar süren savaşın ardından ülkeyi imar etme azmi ve iradesi ortaya çıkmış. Bu iradenin öncülüğünü İhvan'ın yerel örgütlenmesi olan Somali İslami Hareketi yapıyor. Somali İslami Hareketi'nin fikri liderlerinden Dr. İbrahim Muhammed Dusukî ile uzun bir sohbetimiz de oldu. Harekete bağlı Zemzem Yardım Kuruluşu, sosyal faaliyetlerinden, eğitim kurumlarına, sağlık çalışmalarından siyasi ilişkilerine kadar çok yönlü organizasyonuyla Somali'nin en etkin ve yaygın kurumu halinde.
Somali'ye gitmeden önce kaos içindeki ülkede can güvenliğinin olmadığını biliyorduk. Gerçekten de genel olarak Somali'de özellikle de başkent Mogadişu'da silahlı milislerin himayesi olmadan adım atmak nerdeyse imkânsız. Belediye ve sağlık gibi en temel hizmetlerin dahi olmadığı kentte Müslüman Somalililer kelimenin tam anlamıyla perişan durumdalar. Çocuklar ve gençler dâhil halkın önemli bir kısmı yalınayak ve pejmürde halde. Şu anda ülkede açlık vakası yaşanmıyor ama yeterli beslenmeden de bahsetmek mümkün değil. Mogadişu'da içme sularının tamamı tuzlu. Sürekli tuzlu su içildiği için buna bağlı hastalıklar oldukça yayın. On beş yılı aşkın bir süredir devam eden savaş kenti harabeye çevirmiş olsa da, aslında Mogadişu oldukça güzel bir şehir. Konakladığımız otelinin terasından Mogadişu'nun genel manzarasını bütün güzelliğiyle müşahede edebildik. Orman içine kurulmuş izlenimi veren yemyeşil bir kent.
Somali Yemen gibi kurak bir ülke değil. Doğal zenginlikleri, tropikal ürünleri, büyükbaş hayvanları ve henüz çıkarılmamış petrol gibi kaynakları ile Somali aslında zengin bir ülke. Balık ve diğer deniz ürünlerinin bolca bulunduğu Hind Okyanusu'ndan yeterince yararlanılmıyor. Somalililerin açlık çekmeleri için hiçbir neden yok aslında, gerekli yatırımlar yapıldığında kısa sürede kendine yeter hale gelebilir. Aslında Somali'nin açlık çekmesinin en büyük nedeni, işgalci emperyalist güçlerin sömürü politikalarıdır. Emperyalizmin silahlı güçleri belki çekip gitmişlerdir ama kapitalizmin kan emici şirketleri hala ülkedeler. Somalililer, ülkelerindeki zenginliklerden tam olarak yararlanamıyorlar. Zira uluslararası şirketler tüm kaynakların başını tutmuş durumda. Somali'deki programımızı bitirip Dubai'ye dönerken en fakir Müslüman ülkeden en zenginine yolculuk yapmanın çelişkisini yaşıyorduk. Somali'de çalı çırpıdan yapılmış Afrika'ya has iptidai kulübelerde yaşayan yalınayaklıların arasından, karnı tok sırtı pek Arap emirlerinin ülkesine geldik. Birkaç gün içinde İslam dünyasının iki farklı yüzünü görme imkânı bulduk.