Yaygınlaşan Zulme Yaygınlaşan Direnişle Karşılık Verelim!

Haksöz

28 Şubat MGK kararları ile müslümanları sindirmeye yönelik zulüm ve baskılar toplumun her kesiminde kendine yeni kurbanlar buluyor. Yasaklama ve baskılar özellikle başörtüsü konusunda toplumun bütün kurumlarına hızla ulaşarak yaygınlık kazanıyor.

1997-1998 öğretim yılı kayıt döneminde müslüman kız öğrencilerin örtülü fotoğraf ile kayıtları kabul edilmeyerek başlayan haksız uygulama, öğrencilerin ve duyarlı müslümanların ortak direnişi sonucu kayıtların yapılmaya başlanmasıyla durduruldu. Fakat fotoğraf vermedikleri için kimlik verilmedi. Birinci dönem yeni kimlikler verilmediği için okula ve sınavlara eski kimlikleri ile girebilen müslüman kız öğrenciler ikinci dönem yeni kimliklerin dağıtılmaya başlanmasıyla okul koridorlarında 27 Ocak'a kadar başörtüsüz fotoğraf getirmeleri ve kimlik almaları aksi takdirde okul ile ilişkilerinin kesileceğine ilişkin bir yazı ile karşılaştılar. Yani kimlik almayı reddettiklerinde kayıtları silinecek, öğrenci statüsünü kaybedecekler. Bu da okula girmelerini imkansız kılacak. Bu sonuç ilk kriz çıktığı andan beri beklenen bir sondu. Aşama aşama okullardan müslüman öğrencileri uzaklaştırabilmenin yollarında oyalanıyordu öğrenciler. Başörtüsüz fotoğraf verip kimlik alanların, her şeye rağmen okullarda kalıp tebliğ görevini sürdürmek isteyenlerin de farklı bir uygulama ile karşılaşmadıklarını gördük. Sadece, ilk uygulama başladığında direnişi kırıp hemen teslim olduklarıyla kaldılar. Çünkü Cerrahpaşa'da başörtüsüz fotoğraf verip kimlik almış olanların, kimlik almayanlardan farklı bir uygulama İle karşılaşmadıklarını görüyoruz. Kimlikleri olmalarına rağmen daha önce pratik derslere alınmayan örtülü öğrenciler, artık teorik derslere de alınmamaya başlandı. Böylece yönetim, "bizim istemediğimiz sizin örtülü fotoğrafınız değil, sizsiniz" diyerek tavrını iyice netleştirdi.

Berkarda'dan sonra göreve başlayan Kemal Alemdaroğlu, müslüman öğrencilere yönelik baskı ve zulüm yarışında bayrağı devraldı ve Berkarda'nın bıraktığı yerden daha bir hızla çalışmalarına başladı. Daha ilk günden, baskıcı bir yönetim anlayışından yana olduğunu ortaya koyan Alemderoğlu başörtüsü konusunda tavizsiz olacağını açıkladı.

Hacettepe Üniversitesi Rektörü Süleyman Sağlam ise Tıp Fakültesi'ne gönderdiği yazıda, derse ve staja başörtülü giren öğrencilerin İçeri alınsalar dahi yok yazılmalarını ve başörtülülere karşı yönetimin daha dikkati olmasını istedi.

Bir taraftan bütün engelleri aşarak zor şartlarda üniversiteye gelebilmiş müslüman öğrencilerin eğitim hakları engellenirken, bir taraftan de henüz lisede olan öğrencilere yönelik engellerle yollar tıkanmaya çalışılıyor.

İmam-hatip lisesi mezunlarının ilahiyat dışındaki bölümlere girme şansları düşürülmeye çalışılıyor.

Sivil BÇG olarak adlandırılan Başbakanlık Takip Yüksek Kurulu MGK'nın 28 Şubat Tavsiye kararların izleyerek vereceği brifinglerle toplumun hemen hemen bütün alanlarında çalışmalar yapacak. İlk olarak Sağlık Bakanlığı ve Diyanet personelinden başlayacak brifingler, gazeteci ve işadamlarına da verilerek irtica ile mücadele yolları öğretilecek. Toplumu laik, irticacı diye tek tek fişleyen BÇG her alanda özel çalışmalar yapıyor, insanları çocuklarının isimlerinden, ailesinin eğitim durumundan dini eğilimlerini, bilinçliliğini tesbite çalışıyor. Birbirini fişleyen, muhbir kadrolar yetiştirilmeye çalışılıyor. Tel tip vatandaş, tek tip sistem destekleyicisi istenerek, muhalif sesler susturulmaya çalışılıyor.

Buradan yola çıkarsak, kamusa alanda müslüman olarak yaşamanın inancını kendinle birlikte, bulunduğun her ortama taşımanın, inancının şahitliğini yapmanın yasaklandığını görüyoruz. Ve 657'ye tâbi olan bütün kamu kurum ve kuruluşlarında görev alan müslümanlar son günlerde hızla takibatlardan nasiplerini almaya başladılar.

Milli Eğitim Müdürlüğü bu konuda en tavizsiz olan kurumlardan biri durumunda. Ankara ve İlçelerindeki okullarda kılık-kıyafet yönetmeliği ile Anayasa'nın laiklik ilkesine aykırı davrandığı tespit edilen 89 öğretmen ve idareci hakkında başlatılan soruşturma sonucu bir öğretmene 1/30 aylıktan kesme, il öğretime kınama, 26 öğretmene de uyan cezası verildi. 51 öğretmenin soruşturması ise devam ediyor. Ve kılık kıyafetle ilgili soruşturmanın kapsamının genişletileceği belirtiliyor.

Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü'nde sözleşmeli olarak çalışan başörtülü personelden birisinin işine son verilirken, diğerinin de sözleşmesi yenilenmedi. Kolej ve liselerde de soruşturmalar devam ediyor. Kılık kıyafet yönetmeliğine uymayan öğretmenlerin sözleşmelerinin feshedilmesi, sözleşmeleri feshetmeyen yöneticiler hakkında da yasal işleme gidilmesi kararı ile ciddi bir ayıklama mücadelesi ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.

Her alanda görülen ayıklama çalışmaları MEB'in İstanbul'daki özel dershane ve yurtları denetime alması ile bir alan daha buldu. Bakanlık müfettişlerinin dershane ve yurtlarda özellikle kılık, kıyafet ve irticai faaliyet konusunu araştıracaklar. Her üç ayda bir müdürlük tarafından zaten denetlenen kurumların ayrıca bakanlık tarafından gönderilen müfettişlerce de denetlenecek olması dikkat çekici. Kamu kesiminden sonra özel alanı da tamamen belirleme istekleri...

Ankara ve İstanbul'dan sonra öncelikle muhafazakar illerden başlayarak kılık-kıyafet yönetmeliği konusunda genelgeler okullara gelmeye başladı. Özellikle İmam-Hatip Lisesi öğrenci ve öğretmenlerini kapsama alanına alan genelgede çağdaş kıyafetin öğrenci ve öğretmenlerin kıyafeti olması gerektiği bildiriliyor. Kıyafet uygulamasının takibi öncelikli müdürlerden istenerek, emirlere uymayan müdürlerin de yaptırıma uğraması, cezalandırılması söz konusu Böylece inançlı insanların büyük bir bölümünü kamusal olandan uzaklaştırmayı, onları cezalandırmayı hedefliyorlar. Okullarda öğretmen açıkları varken ve programlar sürekli değiştirilip eğitim katledilirken, "yeni nesli nasıl daha iyi yetiştirebiliriz"i düşünmeden açıkça İslam düşmanlığı yapılmakta. Yapacakları soruşturmaları kolaylaştırmak için bakanlık önceden tedbir alarak taşra teşkilatındaki kadroları değiştirmişti. Şimdi ise peşpeşe verilen uyarı, kınama, aylıktan kesme cezaları ile bir çırpıda görevden çıkarmalar seri şekilde işlemeye başlıyor.

Sistem muhalif istemiyor. Herkesin kendisine itaat etmesini, boyun eğmesini istiyor. Kendisinden başka itaat edilecek ortak istemiyor. Allah'a itaatin sembolü olan başörtüsüne ise asla tahammül edemiyor. Gördüğü yerde onu parçalamak yırtıp atmak, sahip çıkanları elinden gelenin en büyüğü ile cezalandırmak istiyor. 163'ü geri getirmeyi hedefleyen kanun tasarıları ile cadde ve sokaklarda, umuma açık yerlerde başörtüsü takmak yasak olacağı yeniden gündeme gelmeye başladı.

Görüyoruz ki, sistemin yaptıkları düzenlemeler, başörtüsünü eve hapsetme ya da ondan vazgeçmeyi dayatıyor. Üniversite öğrencilerinin kayıtlarda karşılaştığı gibi sorun yine, sadece başörtüsünün kabul edilmemesi değil. Başörtüsünün temsil ettiği İslami kimlik reddediliyor, istenmiyor. 28 Şubat kararlarının aşama aşama uygulanmaya başladığına ve toplumun her kesimine yayıldığına şahit oluyoruz. Onlar da şahit olmalılar ki, karşılaştığımız her türlü zulüm her türlü mağduriyetin direnişçisi olacağız. Yaygınlaşan zulme, yaygınlaşan direnişle karşılık vereceğiz.