Suriye’de 20 aydır devam eden Baas vahşetine karşı destansı bir direniş ortaya konuyor. 35 bini aşkın insanın katledildiği bu süreçte Esed güçleri aralıksız saldırılarıyla Suriye halkına ölüm kusmaya devam ediyorlar.
Baas rejimine karşı genci, yaşlısı, kadını, erkeği ile direnen Suriye halkının yardım çağrısına İslam coğrafyasının çeşitli yerlerinden kardeşlerimiz cihad saflarına katılarak cevap veriyorlar. Bunlar arasında özellikle henüz ömürlerinin baharında olan ya da kendileri de başka bir zalim ülkeden hicret etmek zorunda kalmış kimselerin de bulunması yitirdiğimiz ümmet bilincini, sönmeye yüz tutan merhamet duygularımızı ve unuttuğumuz kardeşlik sorumluluğumuzu adeta yüzlerimize çarptı. Utandık! Kendileri muhacirken yalnız bıraktığımız kardeşlerimiz; acı çığlıklarını duydukları kardeşlerini yalnız bırakmadılar. “Bizim derdimiz bize yeter; hem başkaları bizim sıkıntılarımızla ilgilendiler mi?” demediler, “Size ne oluyor ki…” diye başlayan Rabbimizin çağrısına icabet ettiler.
Bunlardan kimisi Rabbine vermiş olduğu ahdi yerine getirerek şehit düştü. Bazısı ise sırasını beklemekte.
İşte ümmetin bağrından çıkan bu “mümin adamlar” arasında çok genç yaşta olmalarına rağmen şehit düşen kardeşlerimiz için İstanbul Fatih Camii’nde gıyabi cenaze namazı kılındı. Hadisenin büyüklüğüne karşın katılımın cılız kalması; muhacirken ensar olamadığımız kardeşlerimize dönük son vazifemizi dahi hakkıyla yerine getiremediğimizin bir göstergesi oldu. Birileri, hem de genç yaşlarına rağmen canlarından vazgeçerlerken, Türkiyeli Müslümanlar olarak bizler, bu kardeşlerimizin nasıl bir komplonun kurbanı olduklarına dair kibirli tespitlerimizle konformist duygularımızı tatmin etmeye koyulduk. İçimizden çıkan mümin adamlar için “şeytani projeler” uğrunda hayatlarını heba ettikleri için sadece üzüldük!
Ömer Bukerati kardeşimiz henüz 16 yaşındaydı. Katliam başladıktan sonra ailesiyle İstanbul’a hicret etmiş ancak Suriye ile ilgili etkinliklerde o yaşına rağmen aktif bir katılım göstermişti. Yaz başlarken Suriye direnişine katılmak için İstanbul’da başladığı okulu bırakıp Suriye’ye gitti. Bir zamanlar eli gitar tutan kardeşimiz artık silah tutuyordu. Kardeşlerinin hunharca katledilmesine o minik yüreği dayanamamıştı. Hama’da şehit düştü… Bir diğer kardeşimiz Viem Batal ise Şam’da şehit düştüğünde henüz 19 yaşındaydı. Ömer gibi yaşı küçük ancak yüreği kocamandı.
Rüstem Gelayev, Çeçenistan’dan Türkiye’ye gelmiş bir muhacir kardeşimizdi. Çeçen cihadında şehit düşen babası Hamzat gibi onurlu yaşamanın ne demek olduğunu çok iyi kavramıştı. Suriyeli kardeşleri için cihada katıldı ve 23 yaşındayken şehit düştü. Abdullah Dağıstani kardeşimiz de ondan geri kalmadı. Dağıstanlı kardeşimiz Suriye’de şehit düştüğünde 20 yaşındaydı.
Bu kardeşlerimiz gibi ümmetin nice evladı Suriye cihadında şehit oldu. Filistin’den Libya’ya, Irak’tan Türkiye’ye, Mısır’dan Doğu Türkistan’a kadar birçok yerden Suriye halkının direnişine omuz veren kardeşimiz bu uğurda hayatını feda etti. Tunuslu Remzi Birgavi de onlardan biriydi. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’dan sessiz-sedasız bir şekilde ayrıldı ve Suriye’den şehadet haberi geldi.
Çaresiz bırakılmış kadınlar ve çocuklar için canlarını vermekten çekinmeyen bu kardeşlerimiz için 19 Ekim Cuma günü Cuma namazı sonrasında Fatih Camii’nde gıyabi cenaze namazı kılındı, dua edildi. Gıyabi cenaze namazını bizzat şehit Ömer’in babası Eymen Ebu Osman gözyaşları içinde kıldırdı. Namaz sonrasında Kur’an’da şehitlerle ilgili ayetleri okudu ve arkalarından üzüldüğümüz şehitlerin sevinç içinde olduğunu belirtti. Ebu Osman, konuşmasının sonunda, Allah’ın yardımını esirgemeyeceği ve Suriye’de direnen halkın yakın zaman içerisinde muzaffer olacağını belirtti.
Şehit Ömer’in annesi Şaza Hanım da eşi gibi sahabe hayatından tabloları anımsatan bir örneklik sundu. Oldukça duygusal bir konuşma yaptı ve kendilerini şehadetle tanıştırdığı için Allah’a hamd etti. Yaşadığı acıya rağmen vakur bir tavır ortaya koyan Şaza Hanım, cenaze programı için “şehadet düğünü” nitelemesinde bulundu ve Suriye halkının özgürlüğüne kavuşması için tüm Müslümanları bu cihada destek vermeye çağırdı. Sözlerini “Allah bize yeter. O, ne güzel vekildir.” diyerek bitirdi.
Prof. Dr. Ahmet Ağırakça da yaptığı konuşmada “Müslümanlar tarih boyunca İslam’ın yücelmesi için fedakârlık göstermiş ve varlıklarını ortaya koyarak cihadi anlayışlarını sürdürmüşlerdir.” dedi ve Suriye’de ölümüne mücadele eden bir halkı yalnız bırakanları; söylemleriyle onları arkadan hançerleyenleri eleştirdi. Esed yönetimine karşı başkaldıranların şehit sayılamayacağını dillendirenlerin varlığının utanç verici olduğunu belirten Ağırakça, Baas rejimine destek verenlerin zillet içerisinde bulunduklarını ifade etti.
“Bu gençler ömürlerinin baharında paraya, eğlenceye, istikbale değil, Allah ve Resulünün yolunda yürümeye yönelerek hepimize bir ders verdiler.” diyen Özgür-Der Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay ise farklı ülke ve farklı milliyetlerden genç kardeşlerimizin Suriye’deki cihada katılmasının “Müminler kardeştir.” ayetinin somut bir yansıması olduğunu belirtti. “Suriye’de iç savaş yaşanıyor.” söylemini de eleştiren Alpay, bu ifadenin Esed taraftarlığı yapmak anlamına geldiğini söyledi. Türkiye’de sadece sol-sosyalist kesimin değil, maalesef İslami duyarlılık sahibi kimi kişi ve çevrelerin de tutum ve davranışlarıyla Esed rejiminin yanında yer aldıklarını kaydetti.
Ümmetin çocukları Suriye halkının yanında Esed diktatörlüğüne karşı çarpışmaya devam ediyor. Ocağına ateş düşmeyen hiçbir evin kalmadığı Suriye halkı teslim olmaz iradesiyle tarih yazarken savaşçı yürekleriyle içinde bulunduğumuz zillet haline ve utanca vurulmuş dev bir yumruk olan genç mücahitlerimiz adanmışlığın şahitleri olarak onurlu bir geleceğe kapı aralıyorlar.