Macide Göç, ömrünü yasaklara ve haksızlıklara karşı mücadele ile geçirmişti.
Macide Göç'le ilk olarak, 28 Şubat'la başlayan baskı ve dayatmaların zirveye tırmandığı Ekim 1999 tarihinde tanışmıştım. Milli Gazete'de yayınlamak üzere başörtüsü mağdurlarının dramını anlatan bir dizi yazı hazırlamam istenmişti. İlk kapısını çaldığım yerlerden biri de Macide Göç'ün son gününe kadar çalıştığı Özgür-Der olmuştu.
Macide Göç, yıllarını verdiği avukatlık mesleğini sırf başörtülü olduğu için yapamıyordu... Kendisiyle orada tanışmış ve maruz kaldığı haksızlıkları dinlemek için teybimi uzatmıştım. Orada anladım ki Macide Hanım'ın mücadelesi avukatlığı seçtiği yıllarda başlamıyor, taa lise yıllarına uzanıyordu.
Kendisi de öyle anlatmıştı: "Başörtüsü yasağıyla avukatlıktan önce, lise yıllarında da karşılaşmıştım. Okul birincisiydim. Ama 19 Mayıs törenlerine -o zamanki kıyafetle- katılmayacağımı bildirdiğim ve başörtülü olduğum için ahlak notumu düşük göstermişlerdi. Yani başörtüsü takmam ahlaksızlık olarak algılanmış olacak ki benim ahlak notum başörtümden dolayı okul birincisi olmama rağmen iki puan birden düşürülmüştü. Aileme de uyarı yazısı göndermişlerdi." Evet başörtüsü, yasakçılar için 'ahlaksızlık' olarak algılanmıştı. Macide Hanım'ın belki de o günleri unutamamasında bu ilkel anlayış baş nedendi...
Macide Göç, lise yıllarından itibaren Türkiye gerçeğinin değişmediğini yaşayarak ve mücadele ederek gördü...
Macide Göç'ün en önemli yanlarından biri de hiç kuşkusuz, 'yasak var, görevimi yapamıyorum' deyip köşesine çekilen ve olayları seyreden bir kimse olmamasıydı. Bir anne olmasının yanında, nerede kime karşı bir haksızlık varsa en önde tepkisini dile getirmek için bulunan mücahide bir kimliğe de sahipti...
Milli Gazete – 11 Temmuz 2003