Yasak, suya atılan taşın oluşturduğu dalgalar gibi halka halka yayılıyor. Halkalar giderek büyüyen boyutlarla zulüm alanını genişletiyor. Dün başörtülü gençler, şimdi ise yeni yetişen çocuklar nasibini alıyor anlamsız yasaklardan. Çocuklar; gözümüzden esirgediğimiz, üzerinde titrediğimiz çocuklarımız, polisin copları, kelepçeleri ve hakaretleri ile eğitiliyor(!) içeri alınmadıkları okul kapılarının önlerinde.
İkinci dönemin başından beri, İHL önlerinden binlerce öğrenci gözaltına alındı, öğrenciler kelepçelendiler, 15 saat hukuka aykırı şekilde gözaltında tutuldular. Okul önlerinden alınarak otobüslere bindirilip, hiç bilmedikleri yerlerde indirildiler. Dövüldüler, tartaklandılar.
Bu durum İstanbul Valiliği'nin yayınladığı bir genelgeyle başladı. Genelgede öğrencilerin kılık kıyafet yönetmeliğini ısrarlı bir şekilde ihlal ettikleri söyleniyor ve bu duruma son vermeleri gerekliliği tehditkâr ifadelerle isteniyordu. Genelge, öğrencileri neredeyse terörist olarak nitelendiriyordu. Ve sonunda öğrenciler okullarına başörtülü girmek istediklerinde terörist muamelesi gördüler.
Öğrencilerin bir kısmı örtülerini açarak okula girmek zorunda kaldılar, geride kalanlar ise direnişlerine devam ediyorlar. Her ne kadar direniş biçimlerine bazı olumsuz dipnotlar düşülebilse bile, öğrencilerin veli, okul, genelge ve polis baskısına karşı duruşları oldukça anlamlı.
Anlamlı çünkü; bu çocuklar çok yakın tarihte üniversitedeki ablalarının mücadelelerinin dünyevi anlamda sonuçsuz kaldığını gördüler ve halen ilahiyat fakültelerinde devam eden yasağa şahitler. Ve çoğunun aileleri 'otoriteye karşı gelinmez' anlayışına sahipler. Velilerin önemli bir kısmı çocuklarının başörtülerini açmaları konusunda telkinde bulunuyorlar. Bazı İHL'lerde sınıf öğretmenleri tek tek velileri arayarak çocukların geleceklerini düşünmeleri konusunda uyarılarda bulunuyorlar. Öğrenciler 'hiç olmazsa liseyi bitirin' uyarılarıyla yoğun bir baskı altındalar. Ve henüz yaşları gereği oturmamış kimliklerine, ergenlik döneminin bunalımlarına, okumanın ve statü sahibi olmanın dayanılmaz hafifliğini eklersek bu çocukların tüm bunlara rağmen direnişleri gözümüze daha anlamlı gelecektir.
Bu süreçte okul önlerine gelerek öğrencilerini yalnız bırakmayan veliler de zulümden nasiplerini aldılar. Bazıları gözaltına alındı. Bazıları da küfürler eşliğinde tartaklanarak yerlere düşürüldü. Tüm bu baskılar öğrencilerle birlikte velilerin de bilinç düzeyini yükseltmesi bakımından olumlu fonksiyonlar gördü. Eskiden TV ekranlarındaki polisin sert tavrı şimdi bizatihi kendilerine yöneliyordu. Ve bu karşılaşma bilinç altlarında yatan 'dokunmayan yılan' hikayesini sorgulatıyordu. Belki 'keşkeler' sonucu değiştirmeyecek ama her sorgulama toplumsal bilinç düzeyinin yükselmesinde bir basamak oluşturacaktır.
Velilerin ve öğrencilerin çözüm arayışlarında geleneksel olarak izlenen bir yöntem bir kez daha izlendi: Siyasilerle görüşmek. Ve geleneksel cevaplarla karşılaştılar. Siyasiler bu sorunu istemediklerini ancak ellerinden gelen bir şey olmadığını dile getirdiler. Meclis İnsan Hakları Komisyonu'nun harekete geçmesi için ise öğrencilerin coplanması, itilip-kakılması, kelepçelenmesi vb. ihlallerin ayyuka çıkması beklendi. Komisyon üyelerinin İstanbul'da yaşanan hukuksuzluğu görmelerine hatta öğrencilerin söyledikleri karşısında ağlamalarına rağmen iki milletvekilinin rapora imza atmaması ya da attırılmaması oldukça dikkat çekici.
Oysa konjonktürel havaya göre bazı siyasiler bu okulların açılmasında kendi rollerini vurgulayarak oy potansiyelini artırmaya çalışmışlar, kimileri ise söz konusu okullara karşıt duruşlarıyla jakoben laik kimliklerini pekiştirmişlerdi.
İHL'ler kurulduğu günden bugüne artan bir ivme ile velilerin tercih ettiği okul durumundaydı. Özellikle ÖSS'ye girişteki son engellemeye kadar İHL'ler yoğun ilgiden dolayı sınavla öğrenci almak zorunda kalıyordu. Geleneksel muhafazakar kesim için. bu okullar hem dini hem de dünyevi bilgileri öğretmesi bakımından önemlidir. Klasik örneklendirmeyle kuşun uçması için iki kanada ihtiyacı olduğu gibi her iki bilginin verilmesinin de bireyi tamamlayacağı kurgusu bulunmaktadır. Bu kesimin İHL'lerde okutulan müfredatla ilgili hiçbir sıkıntısı da yoktur.
Geleneksel din anlayışını sorgulayan ama farklı tonları barındıran yaklaşımlarda ise, İHL'lerde öğretilen din algılayışı, Kur'ani olmamasından dolayı eleştiriye her zaman tabi tutulmuş ve hatta bazıları yanlış dini bilgilendirmeden dolayı bu öğrencilerin Kur'an'a ve sahih sünnete ulaşmasının hiç bilmeyenlere göre daha zor olduğunu düşünmüştür. İşte bu anlayışa sahip kişiler 8 yıllık eğitim konusuyla ilgilenmemişler ve İHL'lerin orta kısımlarının kapatılmasına karşı yapılan eylemlerde yer almamışlardı. Zira onlara göre İHL'ler de verilen din anlayışı sistemin yer verdiği anlayıştır. İHL'leri savunmak bu geleneksel din anlayışını da savunmak anlamına gelir.
Bu keskin tavır samimi olsa bile vakıayı doğru değerlendirmeyen bir anlayıştır. Çünkü bu düşünceyi savunanların bile çocukları sonuçta İHL öğrencisidir. Bu eleştiriyi yaptığınız zaman çocuğunuza sunacağınız alternatifler ne olacak? Çocuğunuzu okutmamak mı, özel okullara göndermek mi olacak? Peki özellikle kız çocukları hangi okullarda okuyacaklar? Uyuşturucu, sigara, alkol kullanımının 12 yaşa düştüğü okullara göre bir olumluluğu barındıran İHL'ler elbette ailelerin tercih edeceği okul olacaktır.
Ancak İHL'lerde gördüğümüz olumluluk, bu okulların kuruluş gerekçelerini ve orada öğretilen dini bilginin Kur'an ve sünnete uygunluğunu sorgusuz bırakmamızı engellemiyor. Yapılması gereken, İHL'lerin kapatılmasına engel olmak ve müfredatın daha sahih olmasına katkıda bulunmak olmalıdır. Kız çocukların okumalarıyla ilgili sorun ileride daha sıcak biçimde kendini hissettirecek, Şimdiden küçücük çocuklar başörtüsüyle okuyamayacaklarının bilincindeler. Beş yaşındaki bir kız çocuğu annesine 'anne ben büyüyünce örtüneceğim, bana çok yakışacak ama ben örtülü okuyamayacağım' diyor. Anne-babaları, yeni doğan kız çocukları için bile 'nasıl okutacağız' sorusunu sormaya başladılar. Bu kaygı ve soruların iyi değerlendirilerek alternatif çözümlere yönelinmesi gerekiyor. Eğer bu konuda olumlu adımlar atılırsa bu durum yasağın müslümanların lehine çevrilmesi demektir. Şer gördüğümüz durumları, hayırlara çevirmek için çaba sarfetmemiz gerekiyor.
Alternatif eğitimden kastımız ise, eğitimin lüks ortamlarda yapılması, eğitimin yabancı dille yapılması vs. değildir. Alternatif eğitim resmi ideolojinin şekillendirmek istediği zihin yapısının dışında, İslami kimliğin oluşmasına öncelikli olarak önem veren bir eğitimdir. Bu kimlik oluşumunu sağladıktan sonra okutulacak dersler, uzmanlık alanları belirlenebilir. Önemli olan sisteme, hayata, insana bakış açımızı Kur'an referanslı bir kimlikle oluşturmaktır. Diploma, statü, birkaç yabancı dil bilmek, iyi bir işte çalışmak vs. hep dünyevi hedeflerdir. Amacımız Allah'ın rızasını kazanabilmeye yönelik bir eylemlilik içinde bulunmak olmalıdır. Bu duruşu sağlamlaştırabilirsek Rabbimiz bize birçok kapı aralayacaktır.
Yaşadığımız şu günlerde Mecliste, imam hatip liselerinde ve ilahiyat fakültelerinde yaşanan soruna çözüm arayışları konusunda bir kıpırdanma görünüyor. Yasağın lokal olarak kaldırılmasıyla birlikte bu durumu oya tahvil etmek isteyenler sorunu çözmeye yönelebilirler. Ya da 'çözeceğiz' görüntüsü verilerek insanların direnişleri engellenmek isteniyor olabilir.
Onların hangi niyetle ne yaparsa yapsınlar, yapacaklarımızı onlara göre belirlememeliyiz. Öncelikle 'biz' bilincine sahip olan küçük de olsa 'iyiliği emreden, kötülükten nehyeden' bir topluluk olma azmi amacımız olmalıdır. Çözüm ne kalabalıklarda, ne de siyasilerdedir. Çözümü dışarıda aramak yanlıştır. Çözüm bizim irademiz. Çözüm bizim İslami kimliğimizdir.