Soruşturma: Başörtüsü Yasağının Anlamı ve Çözümü
Sorular
1. Türkiye'de bir kısmı yarım yamalak da olsa son yıllarda bireysel ve kolektif özgürlükler alanında birtakım gelişmeler yaşanmakta; yasal düzenlemelerle hak ihlalleri giderilmesine ve düşünce, ifade ve örgütlenme önündeki engellerin azaltılmasına yönelik bir süreç işlemekte. (Örneğin Kürtçe yasağı ve siyasi partilere üye olma gibi engellerin kaldırılması; sivil toplum örgütlerinin hareket alanın genişlemesi, işkence vakıalarının azalması vb. gelişmeler.) Buna karşın başörtüsü yasağı konusunda düzenin, egemenlerin giderek daha şedit tavırlar içerisine girmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
2. Başörtüsü sorunun uzaması özelde başörtülüleri ve genel olarak da İslami duyarlılığa sahip kitleleri nasıl etkilemektedir?
3. Toplumsal mutabakat kavramı sizce ne ifade etmektedir? Bu bir kaçış teorisi mi, yoksa Türkiye gerçeğinin bir kavranışı mıdır?
4. Anketlerde halkın büyük bir bölümü başörtüsü yasağına karşı görüş belirtmekte ve yasağa son verilmesini istemekte. Buna karşın aynı anketlerde en önemli sorunlar sıralamasında ise başörtüsü sorununun çok gerilerde kaldığı da görülmekte. Yani toplumun bütünü açısından değerlendirildiğinde başörtüsü yasağının bir sorun olmakla birlikte yakıcı, öncelikli sorunlardan bir sorun olmadığı sonucu ortaya çıkmakta. Yasağın sürmesinde bu algılamanın etkili olduğu söylenebilir mi?
5. Düzenin baskıcı ve zorba tutumu karşısında peruk, yeni bir türban modeli ya da "zorunluluk fetvası" türünden arayışlar sizce hangi ideoloji-siyasi zemine oturmaktadır? Ne ölçüde mazur görülebilir?
6. Mevcut hükümetten başörtüsü sorunu karşısında somut planda neler yapmasını ne tür adım ya da adımlar atmasını istiyorsunuz, bekliyorsunuz? Sizce Ak Parti Hükümeti'nin yapabilecekleri ya da yapması gerekenler nelerdi(r)?
7. Başörtüsü sorununa nasıl bir itikadi-ameli çerçeve içinde yaklaşılmalıdır? İslami sorumluluklarının bilincinde olanlar açısından yapılması gereken nedir?
1. Başörtüsü yasağıyla birlikte, birçok ifade özgürlüğünün hâlâ çok saçma gerekçelerle sınırlanıyor oluşunu göz önüne aldığımızda, bahsettiğiniz, "özgürlük alanlarının genişletilmesi" olayının şimdilik göstermelik bir süreçte geliştiğini düşünüyorum. Evet, 80'li yıllarda olduğu gibi, 1997'den itibaren de başörtülüler aniden "potansiyel tehlike" olarak görülmeye başlandı. Ya da öncesinde de var olan bu inanışı pratiğe geçirme ihtiyacı doğdu birdenbire ve bu tehlikeli kesim tüm sosyal hayattan soyutlanmaya çalışıldı. Hâlâ da devam ediliyor bu çalışmaya. Yine en temel ifade özgürlüklerinden olan, görüşleri yayın organlarında dile getirme konusunda insanlara verilen cezalarla da gözdağı verilmek isteniyor kanımca.
Nitekim ölmüş bir askerle ilgili olarak isim vermeden, tümü vakıanın aktarılışı olan bir yazı kaleme alan Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Müdürü Kazım Güleçyüz'ün bu yazı sebebiyle 10.5 milyar TL tazminat cezasına çarptırılması bunun en son göstergesidir. Yani, gerek başörtüsü yasağıyla, gerekse diğer ifade özgürlüklerini kısıtlayıcı yargı kararlarıyla "tek tipleştirme" gayretleri devam etmektedir. İslamiyet'in emirlerinden biri olan tesettüre, başörtüsüne karşı dünya genelinde olan bir karşıtlığı da dikkate almak lazım.
Bediüzzaman'ın ifadesiyle "Medeniyet-i sefihe Kur'an'ın bu hükmüne (Ahzab, 59) karşı muhalif gidiyor." Ülkemizde olduğu gibi dünyanın diğer yerlerinde de yasağı yaygınlaştırma faaliyetleri sürüyor.
2. Başörtüsü sorununun hâlâ devam ediyor oluşu özellikle AKP'ye ümit bağlayanların büyük bir hüsrana kapılmalarına sebep oldu. Bununla birlikte sorunun muhataplarının bir kısmında da daha ciddi bir şekilde meseleye sarılma, haklarını arama bilinci oluşmasına vesile oldu görüşündeyim. Özellikle son mağduriyetlerden birini yaşamış olarak kendi düşüncelerime ve Ayşe Elçi'nin eşi Av. Dursun Elçi'nin Yeni Asya gazetesine verdiği röportaja dayanarak bunu ifade ediyorum.
3. İktidar partisinin "toplumsal mutabakat" beklentisi içinde olduğunu dile getirişini kenara sıkışmışlık hissiyle yapılmış bir savunma olarak görüyorum. Toplumun fikirleri gerçekten önemseniyorsa ve bu tür sorunların aşılmasında bir katkısı olacaksa ilgililer en kısa zamanda bir referandum yapabilirler. Geçmişte yapılan anketlerden farklı bir sonuç çıkmayacaktır bu referandumdan. Toplumun bu konuda mutabakata vardığı bir kez daha görülecektir. Ve yasakçıların oranı da.
4. Evet, yasağın sürmesinde halkımızın bu ilginç bakış açısının payı büyüktür. Fakat insanların bu kadar çelişki içinde olmasının kaynağına da bakmak gerekir. Özgürlük, insan hakları, demokrasi gibi konularda bu ülkede çok fazla adım atılmasını istemeyen yasakçılar daima bu adımların önünü kesmiş, halkın getirdiği idarecileri sözde yargılamalarla infaz etmiştir.
Yine her on yılda bir yapılan darbeler de baskıcılığın boyutunu göstermekte ve halkın kendini rahatça ifade etmesine, haklarını cesurca aramasına engel olmaktadır. Bir de buna ekonomik sıkıntılar eklendiğinde, başörtüsü yasağı konusunda görülen ve "duyarlık-duyarsızlık" karışımı duruşa çok şaşırmamak gerektiği anlaşılmaktadır. Tabii tüm bu gerçekler, elimizden alınan hakları bize yakışır şekilde aramamıza engel olmamalıdır. Çünkü biz, "Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam." diyen, sözlerinin arkasında durarak onurlu bir şekilde darağacına giden nesillerin torunlarıyız.
5. Tüm bunlar, şahsen tasvip etmediğim ve inandığı değerlere, kendine karşı olan güven eksikliğinin bir yansıması olarak değerlendirdiğim tercihlerdir.
6. Kararlı ve cesur bir tavır sergileyerek, referandum yapmalı. Ve hiçbir kanuna dayanmayan bu yasağın uygulanmasını sona erdirmek için Anayasa Mahkemesi'nin sınırları bir yasayla netleştirilmelidir.