Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Van 100. Yıl Üniversitesi Ahlat Meslek Yüksek Okulu öğretim üyesi Yücel İslam’a iftira atmak suçlamasıyla yerel bir gazete hakkında verilen tazminat hükmünün temyiz incelemesi sonucunda hukuk tarihine geçecek bir karar verdi. Eylül 2006’da yerel bir gazetede asılsız ihbar mektuplarına dayanarak öğretim üyesi Yücel İslam’ın öğrencileri okula başörtülü gelmeye zorladığı; başörtülü öğrencilerin sınava girmeksizin sınıf geçmelerini sağladığı vb. iddialar içeren haberler yer almıştı. Üniversite ve YÖK soruşturmalarına da konu olan bu mektupların bilahare asılsız oldukları anlaşılmış ve yerel gazete Yücel İslam’a tazminat ödemeye mahkûm edilmişti. Mahkûmiyet kararının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ise kararında iddiaların doğru çıkmamış olmasına rağmen ortada mahkûmiyeti gerektirecek bir durum olmadığına hükmetti.
Yargıtay kararında aynen şu ifadeye yer verilmiştir: “… davacı hakkındaki iddiaların doğru çıkmaması görünürdeki gerçekliği ortadan kaldırmaz…”
Bu ifadelerden Yargıtay’ın oldukça tuhaf bir gerçeklik algısına sahip olduğu sonucunu çıkartmak mümkün. Aslında bununla denilmek istenmektedir ki, iddialar ispatlanamamış, belgelenememiş olsa da bu kişi bu eylemleri işlemiş, suçlamaları hak etmiştir! Yani bahsi geçen öğretim üyesinin dindar bir kişiliğe sahip olması, eşinin başörtülü olması vb. özelliklerinden yola çıkarak suçlamaların gerçek olduğu vurgulanmaktadır.
Ortada ilginç bir durum mevcut. Bir kişi bir suçlamayla karşı karşıyadır. Fakat araştırma, incelemeler neticesinde suçlamaların doğru olmadığı ortaya çıkar ya da doğruluğuna dair herhangi bir delil, belge bulunamaz. Ama suçlamayı yönelten anlayışla aynı zihniyeti paylaşan yüksek yargı çoktan kararını vermiş, mağdurun maruz kaldığı durumu hak ettiğine hükmetmiştir.
Benzeri bir “akıl” yürütmeyle daha önce Konya’daki meşhur röntgen hadisesine ilişkin davada karşılaşmıştık. Hakkında yalan haber yapıldığı iddiasıyla Hürriyet gazetesi ve Uğur Dündar aleyhine 150 bin TL’lik maddi ve manevi tazminat davası açan Radyoloji Uzmanı Keziban Arbağ’ın tazminat talebini reddeden Konya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimi Abdullah Çoban, ret kararının gerekçesinde Arbağ’ın başörtüsü takması dolayısıyla yapılan ağır eleştirilere katlanmak zorunda olduğuna hükmetmiş, bilahare davacı Keziban Arbağ’ın temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de bu kararı onamıştı.
Olayı hatırlamak gerekirse, Konya Numune Hastanesi’nde görevli Dr. Keziban Arbağ ve Dr. Ayşe Yüceaktaş, Hürriyet’te 17 Aralık 2006 tarihinde yayınlanan “Testis diye çekmediler!” başlıklı haberde bir gencin ultrasonunu çekmeyerek, mağduriyetine sebep olmakla suçlanmaktaydılar. Haber üzerine olayı araştıran Sağlık Bakanlığı müfettişleri Arbağ ve Yüceaktaş’ın bu olayda kusuru bulunmadığını tespit etmiş, hatta Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, köşesinde gazete olarak hata yaptıklarını kabul ederek, suçlanan doktorlardan özür dilemişti.
Buna rağmen bu doktorların iftiraya uğradıkları ve mağdur edildikleri iddiasıyla Hürriyet ve Uğur Dündar aleyhine açtıkları davaya bakan Hâkim Abdullah Çoban, tazminat talebini reddetmişti. Kararın gerekçesinde, Uğur Dündar’ın toplumun haber almasını sağlamakla görevli olduğu, olayda kamu yararı ve toplumsal ilgi oluştuğu öne sürülüyor ve hakkın kullanılmasının hukuka uygun olduğuna hükmediliyordu. Hâkim Çoban’ın tazminat talebinin ret gerekçesinde aynen şu ifadeler yer almıştı: “…Davacı ise kamu görevi gören doktor olarak, okuduğu müspet ilmin ve akılcı bilimin aksine başına taktığı ‘türban’ altındaki zihniyeti nedeniyle eleştirilmesine, bu eleştiriler ağır da olsa katlanmak zorunda olduğundan, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.”
Diyecek fazla bir şey yok! Doğrulanma ile görünür gerçekliğin farklı şeyler olduğuna hükmedebilen, muhataplarının ideolojik-siyasi kimliklerine göre değişen kararlara imza atabilen bu yargı sisteminden hukuk tarihine geçecek daha ne icraatlar sadır olacağını hep birlikte göreceğiz.