İstanbul 3 No'lu DGM'de 8 Eylül 1995 tarihindeki duruşmada Can Özbilen'in yapmış olduğu savunma:
Esirgeyen-bağışlayan Allah'ın adıyla
Resulü Muhammed (a.s.) vasıtasıyla Kitab'ı indiren Allah'a hamd olsun. O Kitab ki, bize yolumuzu apaçık bir şekilde belirtmiştir. Allah'ın kitabında apaçık bir şekilde bildirdiği gibi Hak/Batıl, Tevhid/Şirk mücadelesi, insanlığın ilk gününden kıyamete kadar devam edecektir. Tarih boyunca müslümanlar izzetli ve şerefli bir şekilde kendi üzerlerine düşeni yapmışlardır ve bundan sonra da üzerlerine düşeni yapacaklarına kimsenin şüphesi olmasın.
Tüm zamanlarda, iktidarı elinde bulunduran küfür cephesi, daima müslümanları yıldırmak ve Allah'ın hakimiyetini engellemek için, işkence, eziyet ve iftiraların en alçakcasını inananlara uygulamaktan geri durmamıştır.
Bugün için de, küfrün yeryüzündeki önderleri Amerika ve onun Ortadoğu'daki uzantısı siyonist İsrail'dir. Bu güçler insanların kanını emmek ve onları sömürmek için hiçbir fırsatı kaçırmamaktadırlar. Bu sömürgecilik özelde müslümanların bulunduğu topraklarda, genelde tüm dünyada egemendir.
İşgal edilmiş Filistin topraklarında, Amerikan destekli gasıp İsrail güçlerinin, müslümanlara uyguladıkları işkenceler karşısında, inananların, bulundukları her coğrafyada haklı olarak yükselttikleri Siyonizm ve emperyalizm aleyhtarı söylemler, her zaman için bazı çevreleri rahatsız etmiştir.
İslam, sömürü ve zulmün her çeşidine karşı cephe almış bir dindir.
Yaşadığımız coğrafyada da yükseltilen bu sesleri bastırabilmek ve emperyalist güçlere şirin gözükebilmek için, siyonizm taraftarlarının açık desteği ve baskısıyla bazı çevreler etki altına alınmış, İslam düşmanlığı körüklenmiştir.
Bu baskı ve iftiralara müslümanlar tarih boyunca yabancı değillerdir.
Siyonizmin bugün yaptığı zulümler, Tevhid-Şirk mücadelesinin günümüze bir yansımasıdır.
Uluslararası siyonist güçlerin hesapları; Filistin topraklarından başlayarak zaman içinde tüm dünyayı egemenlikleri altına almaktır. Bu hayallerini gerçekleştiriri aşamasında doğal olarak müslümanların tepkileriyle karşılaşmışlardır. Bu haklı tepkileri bastırabilmek için, müslümanların yaşadığı topraklarda, kendi uzantıları vasıtasıyla, baskı ve karalamalara girişmişlerdir. İşte bizler bugün burada bu hesaplardan dolayı yargılanmaktayız.
Bizlerin yargılanması, siyonizmin isteğiyle, müslümanları sindirme çabasından başka bir şey değildir.
Allah, İslam dişi güçlerin bu çabalarını, Kitab'ında bize şöyle haber vermektedir:
"Sen onların dinlerine (sistemlerine, düşüncelerine) uymadıkça, Yahudi ve Hristiyanlar, senden asla hoşnut olmayacaklardır..." (2/120)
"Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar, oysa kafirler İstemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır" (9/32).
Yukarıda saydığımız neden ve hesaplardan dolayı inanıyoruz ki, bizlerin yargılanması, İslam düşmanı medyanın, çıkar, kuruluşlarının, uluslararası lobilerin ve siyonist baskı çevrelerinin etkisi altında yapılmıştır ve yapılmaktadır.
Bu iddiamıza örnek olarak da; daha Yargıtay kararını açıklamadan yaklaşık yirmi gün önce bir Yahudi gazetesi olan "Şalom"'da çıkan habere gör, Yargıtay'ın kararı aleyhimize, TCK'nun 146. maddesi doğrultusunda bozduğunu yazmasıdır. Aynı haberi, aynı şekilde bir gün sonra siyonist güdümlü "Sabah" ve "Akşam" gazeteleri de yazmıştır.
Bu örnekler, siyonist gazetelerle işbirliği yapan yerli medyanın, olaya hangi boyutta ve hangi niyetle yaklaştığının apaçık bir göstergesi olmaya yeter.
Yargıtay ise, zorunlu olarak kararını bu çevrelerin isteği doğrultusunda vermiştir.
Gelişen olaylar göstermektedir ki, Türkiye'de işleyen yargı mekanizması, bazı çevrelerin amacına ulaşmasında bir araç olarak kullanılmıştır.
Bizim inancımıza göre bir toplumda adalet sistemi bağımsız çalışamıyorsa, o toplum bozulmuş demektir. Bu anlayıştaki bir yargılama, insanları ıslah etmekten kesinlikle çok uzaktır.
Hz. Ali'nin dediği gibi "Zalimlerden adalet beklemek, zulmün ta kendisidir". Bu yüzden de biz zalimlerde hiçbir zaman adil olmalarını beklemedik, beklemiyoruz da...
ALLAH ZULMÜ BAKİ KILMAZ.
ZALİMLER TOPLUMUNA KARŞI, ALLAH BİZE YETER!