Merhaba,
Geçen sayı, "Terörün Kaynağı ABD'dir" içerikli bir kapakla çıkmıştı Haksöz. Ancak 15, 20 Kasım eylemleri sonrasında bu başlığın atılması bu eylemlerin 'şüphe havası' yarattığı izlenimini verdi bana.
Bence 15, 20 Kasım eylemlerini öncelikle 1- "Terör" kavramı ve 2- "Gizli servislerin işi" iddiasının kıskacından kurtararak tartışmak gerekiyor. İkincisini, kimi İslam referanslı olmak üzere karşı devrimin belli başlı kişileri, yayınları ısrarla yayıyorlar. Amaçları belli. Ortadoğu'nun ezilen yoksulları, Müslümanları böyle bir eylemi yapamazlar. Olsa olsa servis işidir. Çok açık her eylem bir bilinç taşıyıcı oluyor bu topraklarda. 11 Eylül eninde sonunda ezilenlere nasıl bir 'güven' verdiyse bu tip eylemler de emperyalist tekellerin mali-politik simgelerinin vurulabilirliğini göstermiştir. Bu açıdan karşı cephenin iki yüzlü propagandalarını etkisizleştirebildi bir oranda.
Bu eylemin sonuçlarını kimin ne amaçla kullandığı ve eylem sırasında onlarca suçsuz kişinin ölmesi gerçeği başka bir başlık altında tartışılmalı ama asla eylemin esas niteliğini karartmamalıdır. Bilançosu en çok sola, devrimcilere uzaktır bu eylemlerin. Son otuz yıllık dönemde suçsuz insanların hiçbir eylemde zarar görmemesi temel düşüncesini bazen kendi hayatları pahasına da olsa özenle uyguladı devrimciler. Bu yanını elbet eleştireceğiz. Bu dizginsiz, kontrolsüz biçimin sürmemesi için varsa tartışma kanallarını da değerlendireceğiz. Bu ayrı bir konu.
Sorun karşı devrimin düşünsel tuzağına düşünce yaşanıyor. Eğer terör aranacaksa bu başta Irak, Filistin ve Afganistan olmak üzere emperyalistlerin ezilenlere karşı tüm yöntemlerinin genel bir adı olarak her yerdedir. Buna karşı reaksiyoner hareketler aynı kavram kapsamında değerlendirilemezler. Çünkü bu kavram kullanıldığı anda düşünsel savaş vermenin argümanları otomatik olarak elinizden alınmış demektir.
Emperyalistler dünyayı daha uzun süre yönetemezler. Yer yer patlayan tarihsel birikimin onları sarsması kaçınılmaz. Afganistan, Irak birer batak ABD emperyalizmi için. Karşı hareket yakın dönemde İslami referanslı olarak gelişecek gibi görünüyor. En azından Ortadoğu'da bu böyle. Dolayısıyla İslami direniş cephesinde 'savaş/eylem etiği, hukuku' temelli kapsamlı bir tartışmanın yapılmasını zorunlu görüyorum. Yoksa özü doğru olsa da her daim rahatlıkla savunulamayacak eylemler serisinin sürmesi kaçınılmaz olur. Önerim, devrimcilerin son otuz yıllık özel tarihinin bu bakımdan da incelenmesi olacak. Savaşta suçsuzlar söz konusu olduğunda 'önlenebilir ölüm cinayettir' çünkü. Elbette tartışma şiddet mi- şiddet karşıtlığı mı çıkmazında tartışıldığında buradan sağlıklı sonuçlar almak olası değil. Bu 'dinsel mekanların' hedef olarak seçilmemesinden suçsuzların dolaylı-dolaysız hedef olamayacağı gibi netliklere varabildiği oranda Huntington 'medeniyetler çatışması', 'dinler çatışması' gibi gerici, emperyalist çıkarlara hizmet eden argümanları da çürütecektir. İslami cephede bu (bence) zorunlu entelektüel tartışmanın yapılabilmesini diliyorum. Bu aynı zamanda on yıllardır şu ya da bu nedenle ve biçimde birbirinden kopartılan, birbirine düşürülen yoksul Müslümanlar ile bu toprakların devrimcilerini yakınlaştıracak, emperyalist tahakküme karşı daha istikrarlı beraberliklerin önünü açacaktır. Bugün buna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız bulunuyor.
Verimli, sürekli tartışmaları sürdürmek dileği ile çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
F Tipi Cezaevi İZMİT /KOCAELİ