Bu sağlık evi benim ilk göz ağrım. Dile kolay; dolu dolu altı yılımı geçirdim bu evde, bu köyde. Acı tatlı birçok anım oldu; iyi kötü günlerim. Bu sabah yatağımı özenle düzelttim ve duvardaki kırık aynaya hasretle baktım. Çünkü her ayrılık öncesinde nesneler dillenir de biz duyamayız sanırım. O yüzden hepsine teker teker dokunmak ve vedalaşmak gelir içimden. Sanki çalışma masam, dolabım, çekmecelerdeki enjektörler, sargı bezleri ve duvardaki levhalar hepsi yetim kalmış bebeler gibi bana bakmaktadır. Öyleyse hepsinin hakkını vermeliyim.
Artık anılarla yüklü bu evden çıkmaya hazırım. Son kez pencereden köye bakıyorum. Az sonra şu tepeciklerin arasından beni kasabaya götürecek minibüs görünecek. Ve ben o minibüse binip bir daha dön-memecesine burayı terk edeceğim. Sağlık evinin kapısını kilitlerken yüreğimde tarifsiz bir hüzün, gözlerimde yaş var. Ağlayacaksam; şimdi, kimsecikler yokken ağlamalıyım.
İşte minibüs göründü. Yarım saate varmaz sefere hazırdır. Köy meydanı, kasabaya gidecek köylülerle dolmuştur bile. Bense hala olan bitene akıl sır erdirebilmiş değilim. Daha düne kadar hizmet verdiğim bu köy, bugün bana yabancı; artık ne onlar benim hastalarım, ne de ben onların ebe-hemşireleriyim. Siyah mürekkeple yazılmış meslekten ihraç belgem valizimin en ücra köşesindedir. Alnım ise mürekebin rengine inat ak.
Köy meydanında yaşanacakları merak ediyorum. Beni uğurlamaya gelen olacak mı acaba? Olmaz mı hiç! Demirkıratlar'ın Fadime'yi şimdiden görür gibiyim. Altı yıllık dostluğumuzun anısına oyalı bir yazma getirmiştir. Beni görür görmez sessiz bir ağlamaya tutulmuştur. Bense hep güçlü görünmem gerektiğine inandığımdan yaşları içime akıtıp, mütebessim bir duruşla yazışalım diyeceğim.... Ve ekleyeceğim, dostluğumuzu hiç unutmayacağım diye.
Sonra, iki gün önce son aşılarını yaptığım okullu çocuklar kesecekler önümü. O kulağa hoş gelen, insanın içini ısıtan şiveleriyle:
-Gitme, diyecekler. Biz sensiz ne yaparık..,
Bense, alt dudağımı ısırıp nemli bakışlarımı sevgiyle üstlerinde dolaştıracağım.
-Mecburum, diyeceğim. Elimden ne geldiyse yaptım.
Hepsi üzülecekler malum. Çocukları boyunları bükük görür gibi oluyorum. Onları yüzüstü bırakıp gidiyormuşum gibi hayıflanacağım. Ah, bir de romatizmalarından muzdarip Feride Nine dikilirse karşıma, suçüstü yakalanmış çocuklar gibi utanacağım.
-Bundan sonra iğnelerimi kim yapacak, diye soracak muhtemel.
Ona hesap vermeden, Karagözler'in Necmiye yetişecek:
-Hani yarı yolda bırakıp gitmeyecektin, diyecek.
Bense onun beklediği bebeği düşünüp kederleneceğim.
-Hastaneye gidersin, diyeceğim. Belki böylesi daha hayırlıdır.
Sonra hepsine teker teker veda edip, minibüse bineceğim. Minibüs köy meydanından hareket edince, okulun önünde kısa bir müddet duraklayacak. Tek derslikli okulun penceresinde belli belirsiz bir siluet bana bakmaktadır. Bu köyün öğretmenidir. Pek çok kış gecesini birlikte paylaşmış, pek çok anıyı mazimize ortak etmişizdir. Aslında birbirimize hiç benzememiş, sadece özümsediklerimizi tartışmışızdır. Fakat, bir noktada buluşmak nasip olmuştur yine de. Düşündüklerimize özgürlüktür bu.
Minibüsün kirli camından onun gözlerini seçmeye çalışacağım. Yüzündeki kederi, köyde yalnız kalışına mı yormalı, yoksa benim meslekten ihracıma mı, anlamaya çalışacağım. Bütün kalbimle ikincisine olmasını dileyeceğim. Sancılı yüreğinde insanca kıpırtıların çağladığına inanmak isteyeceğim. Şayet beni uğurlamaya gelirse öyle metanetli olacağım ki, inancın nelere üstün geldiğini görsün.
Sonra minibüs rampayı alacak. Ben boynumu zorlayıp köyün yamacındaki ak sıvalı sağlık evine bakacağım son kez. İçinde ben yokumdur artık. Fakat her köşesine dualarım, umutlarım sinmiştir. Yüreğimin bir parçası orada kalmıştır. Her sabah iğneye, pansumana gelen köylüler elleri boş döneceklerdir bundan böyle. Köyün çocukları kullanılmış enjektörleri ele geçirmek için birbirleriyle yarışmayacaklardır. Kapıya vurulan o paslı kilit nice yüreği küstürmüştür. Nice umudu öksüz bırakmıştır.
İçin için yanacağım ama başımı asla eğmeyeceğim...
Belki binbir vesvese üşüşecek aklıma. Yaramaz çocuklar tarafından yuvası bozulan kuşlar gibi ürkek ve çaresizimdir. Valizimdeki tastikname hep aklımdadır. İçindeki: "Kılık kıyafetteki uygunsuzluk" ibaresi bir çığlık gibi kulaklarıma vurmaktadır.
Nihayet minibüs kasabaya varır. Terminale yürürken ılık bir rüzgâr dalgalandırır başörtümü. İşte o an içimdeki çağlayan kabarır; "Allah'ın arzı geniştir" diye bir fısıltı yankılanır. Ve ben acıyı yoldaş, umudu kardeş edinip yarma uzanacağım.
Çekin! Pes etmediğimin resmidir bu...