Selam Vakfı Bursa Şubesi tarafından düzenlenen "Vahdet Haftası" etkinlikleri 18-26 Nisan 1998 tarihleri arasında gerçekleşti. Hafta boyunca Bursa Eğitim Araçları salonunda yapılan ve yoğun bir ilgiyle izlenen etkinliklerin ilki, 18 Nisan günü "Hz. Peygamber'in Örnekliği" konulu panelle gerçekleştirildi. Panelde M. Sait Şimşek, Yusuf Işıcık ve Hayri Kırbaşoğlu konuyla ilgili açıklamalarda bulundular.
20 Nisan'da gerçekleştirilen "Hz. Peygamber ve Kadın" konulu panele ise Macide Göç, Meryem Canan Ceylan ve Mine İzgü konuşmacı, Hasibe Turan ise programın yöneticisi olarak katıldılar.
Macide Göç, Peygamber (s) öncesi toplumda kadının rolüne değindiği konuşmasında "O dönemi anlamak için Kur'an'ı merkeze alarak mevcut tarihi malzemelerin sağlıklı bir bakış açısıyla yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ve Derveze'nin çalışmaları haricinde mevcut siyerlerin o dönemki Arap cahili toplum yapısını ve tağuti işleyişi yeterince analiz edemediğini" ifade etti. Ve cahili toplumlarda bazı nüanslar dışında aslında insanların benzer kategoriler oluşturduğunu vurgulayan Göç, Kur'an'ın nazil olduğu ortamdaki kadının konumuyla günümüz cahiliyesindeki kadının konumu arasındaki benzerliğe dikkat çekti.
Göç, Mekke cahili toplum yapısındaki kadınları beş kategoride tasnifledi:
"- Cahili sisteme en üst düzeyde sahip çıkan egemen kadınlar
- Mekke oligarşisiyle akrabalığı nedeniyle eğitimsel ve ekonomik imkanlara kavuşmuş, ekonomik ve kültürel imkanlı kadınlar.
- Mekke oligarşisinin tanımladığı tebalık statüsünü sahip çıkan sığınmacı kadınlar.
- Mekke oligarşisinin tanımladığı tebalık statüsünü sorgulayan toplumsal yapıdan gayri memnun kadınlar.
- Önemli bir çoğunluğu oluşturan müstezaf ailelerin müztezaf kadınları ve köleler".
Göç, her dönemde ezilenlerin ve ezenlerin var olduğunu, bu tablonun ancak vahyin ışığında evrensel yasaları yakalayarak değiştirilebileceğini ifade etti.
İkinci konuşmacı Meryem Canan Ceylan "konuyu geniş bir açıdan ele alacağım" diye iddialı başladığı konuşmasında daha ziyade kendi hayat serüveni üzerinde durdu.
Son konuşmacı olan Mine İzgü ise feminizmi eleştirerek başladığı konuşmasında kadının görevinin annelik olduğunu, çocuk doğurmanın toplumu doğurmayı ifade ettiğini ve iyi anne olunduğunda Peygamber(s)'in istediğinin yapılmış olacağını vurguladı. Ancak müslüman kadının İslami mücadele içindeki yerinin ne olması gerektiğiyle ilgili bir açılım yapmadı.
23 Nisan'da görsel etkinliklerin yer aldığı program, 24 Nisan Cuma günü birçok şairin katıldığı bir şiir gecesiyle devam etti.
26 Nisan Pazar günü ise Aydın Koral'ın yöneticilik yaptığı ve Ahmet Hakan Coşkun, Bahri Zengin ve Vahdettin Işık'ın katıldığı "İslami Vahdet ve Önündeki Engeller" konulu panelle "Vahdet Haftası" etkinliklerine son verildi.
Son oturumda ilk sözü alan Vahdettin Işık, vahdetin Kur'an çerçevesinde nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerinde durdu.
İkinci konuşmacı Ahmet Hakan Çoşkun ise "İslami vahdetin gerçekleştirilmesinde medyanın rolü nedir" sorusunu yanıtladı. Hakan, "medyanın İslamisi olmaz. Ancak müslümanların elinde olan medya ya da müslümanların çalıştığı medya denilebilir" diyerek söz konusu kavrama itirazla sözlerine başladı. Medya iletişim araçlarından olup kendi kültürünü de beraberinde getirir bu anlamda olumsuzdur diyen Hakan, cumhuriyet ideolojisinin iletişim yoluyla kitlelere benimsetilmesi üzerinde durdu. Müslümanların temelde yönetime karşı devrimci bir kimlikle karşı durmayıp sağcı bir tavır sergilemelerini eleştirirken "İslami medya"nın da en temel probleminin bu olduğunu, düzene entegre olup otoriteye boyun eğen tutumları eleştirdi.
Bahri Zengin, "İslami vahdet ifadesini totaliter bir zihni eğilimin ürünü" olarak algıladığını belirtirken, müslümanlar arası farklılığın tabiliğine dikkat çekti ve vahdeti sağlamak adına, totaliter tavırlarla Allah'ın rububiyetini egemen kılmaya, Allah'ın ihtiyacı olmadığını açıkladı.
Panelin ikinci oturumunda V. Işık, B. Zengin'in değerlendirmelerini cevaplandırdı.
Işık, bu turdaki konuşmasını üç bölüme ayırdı. Önce soruları cevaplandırdı, ardından B. Zengin'in kendi konuşmasına yönelik eleştirilerini değerlendi. Son olarak da yaşadığımız süreçte İslami vahdetin anlamı ve imkanı üzerindeki görüşlerini sundu.
Işık, vahdeti sağlamanın öncelikle Kur'ani bir öngörü olarak akaide taalluk eden bir mesele olduğunu, bu nedenle de vahdetten ne anlamamız gerektiği konusunda aynılaşmamızın önemli olduğunu vurguladı. İlkesel olarak aynılaşmadan fiili vahdetin mümkün olamayacağının altını çizdi. İlkesel aynılaşmanın ise vakıadan kopuk soyut tartışmalarla değil, Kur'an'ın muhkem değerleri üzerine bina edilmiş bir usul ve muhkem değerlerin yüklediği sorumlulukları üstlenmiş insanlar arasındaki diyaloglarla mümkün olabileceğini söyledi. Kur'ani şahitliği üstlenmeye ve tarihi süreç içerisinde yitirilen ümmet bilincini yeniden tesis etmeye aday olan grup ve çevreler arasında gündemli diyaloglar kurularak oluşturulacak ittifakların müslümanlar olarak mücadelenin sıcaklığı içerisinde birbirimize güven duymamıza, bu güven atmosferi içerisindeki gündem değerlendirmelerin de birbirimizi daha iyi anlamamıza neden olacağını güncel örneklerle işledi. Birey kalınarak vahdete katkıda bulunmanın hem ilkesel olarak hem de sosyolojik ve siyasal gerçeklik olarak mümkün olamayacağını belirten Işık, umutlu olmak için çok neden olduğunu coşkulu bir üslupla anlattı.
Işık, B. Zengin'in "İslami Vahdet" ve "Rububiyeti Allah'a halis kılmak" ifadelerinin totaliter eğilimlerin bir göstergesi olduğunu ifade eden eleştirilerini değerlendirirken ayırdı. Işık, Zengin'in "Allah'ın rububiyetini egemen kılmaya Allah'ın ihtiyacı yoktur", "İslami vahdet ifadesi totaliter bir zihni eğilimin ürünüdür" gibi ifadelerinin esef verici olduğunu çünkü Enbiya Suresi'nin 92. Ayetinin vahdetin "Müslümanların yalnızca Allah'a kulluk etmek üzerine kurulu rububiyet" anlayışı ile mümkün olduğunu bize işaret ettiğini söyledi. Bakara Suresi'nin 213 ayetinin de, ümmetin vahdetinin ihtilafları nedeniyle bozulduğunu ve ihtilafları gidermenin ancak Hak Kitabın hükümleriyle sağlanabileceğini bildirdiğini, dolayısıyla bu ve benzer ayetlerdeki "ümmeten vahiden" ifadelerinin Hak Kitabın hükümlerine iman edenlerle ilgili bir tanım olduğunu düşündüğümüzde "İslami vahdet" talebi ümmet-i vahid olmak isteği ile eş anlamlı bir ifade olduğunu söyledi. Ayrıca vahdetin totalitarizmin değil özgürleşmenin imkanını sunduğunu belirten Işık, konuşmasını gündemde olan dayatmalarla vahdeti talep etmenin ve bunun sorumluluğunu üstlenmeye aday olmanın bağıntısını işleyerek son verdi.
İkinci konuşmacı B. Zengin ise bu değerlendirmelere çok fazla dokunmadan değinilerde bulunup daha çok RP'nin icraatlarının izahına ayırdı. Sorulara verdiği cevaplar da daha çok çerçevedeki bir savunu niteliğindeydi. Işık'ın konuşmasının ardından yapılan ve çok uzun süren bu konuşma, İslami vahdeti nasıl algılamamız gerektiği konusunda bile henüz ciddi bir yaklaşım farklılığı olduğunu ortaya koyuyordu.
Üçüncü konuşmayı ise A. Hakan Coşkun yaptı. Coşkun, yoğun esprilerle örülü ve kısa cevaplarla sürdürdüğü konuşmasında, özellikle medyanın öneminin abartılmasının yanlışlığının altını çizdi. Kendileri vahdet oluşturmada aktif rol üstlenmemiş kitlelerin medyaya bir kurtarıcı işlev yüklemelerinin algısal bir yanılgı olduğunu belirtti. Medyaya kendi vahdetlerini sağlayamamış ve bu konuda yeterli çabası olmayan insanların vahdetini, medyanın sağlayamayacağı üzerinde vurgular yaparak konuşmasını bitirdi.
A. Koral'ın oturum başkanı olarak, yapılan konuşmaları sistematik şekilde özetlemesi bu tür oturumlar için iyi bir örneklik teşkil etti.