-Köylülük terimini çiftçilik anlamında kullandığımızı düşünürsek nüfusun yaklaşık %45'ini oluşturan tarımsal alam nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Türkiye'de her ikisi de aynı anlamda kullanılır. Ancak çiftçi deyince, köylü anlaşılır. Mesela Türkiye'nin en büyük holdinginin sahibi Sabana da çiftçidir, 18.000 dekar ekilebilir araziye sahiptir. Ancak Türkiye'de çiftçi dediğiniz zaman Sabancı anlaşılmaz, köylü anlaşılır. Dünyanın en gelişmiş ülkesi olan ABD'de çiftçi nüfusu, toplam nüfusun %2'sidir. Bu nüfus, yıllarca hem kendini hem de başta Rusya olmak üzere dünyayı beslemektedir. Ancak köylülükle kalkınmanın olmayacağını bilmek gerekir. Çünkü tarımda verimlilik fevkalade düşüktür. Hele bizim ülkemiz de çok daha düşüktür. Bir kere siyasetçiler ve bilim adamları şunu bilmek zorundadır ki, bu kadar büyük köy nüfusuyla kalkınma da olmaz çağdaşlaşma da olmaz. Toplam nüfusumuzun yaklaşık %45'i köylüdür. Bu bağlamda popülist politikaları terketmek gerekir. Ayrıca rakamlara baktığımızda bizim çiftçimizin verimliliği İsrail çiftçisinin 1/18'i kadar. O halde ülkemizde tarım verimli değildir. Zaten tarım verimli bir alan değil, bir de bu kadar nüfusun tarımsal alanda toplanması olumsuzlukları beraberinde getiriyor. Elbette kendimiz üretmek zorundayız. Biz daha önce kendisine yeter bir ülkeydik. Şimdi dünya kadar ürünü dışarıdan getirmemize rağmen insanlarımızı besleyemiyoruz. Bunların birçok nedeni olabilir. Toprağın parçalanmışlığı olabilir, üretim girdilerinin pahalılığı olabilir, petrolün sürekli pahalanması olabilir. Dünyanın en pahalı petrolünü biz kullanıyoruz. Halbuki bugün İran'dan veya Suriye'den sonra (petrol üreten ülkeler hariç) en ucuz petrolü bizim kullanmamız gerekir. Çünkü coğrafi yakınlığımızdan dolayı küçük miktarlarda navlun parası ödüyoruz. Ancak Türkiye'de petrolün sürekli artması gübrenin fiyatının artmasını da beraberinde getiriyor. Petrolün bu kadar pahalı olmasının sebebi de devletin en büyük gelir kaynağını, petrolden aldığı verginin oluşturmasıdır. Tüm bu olumsuzluklar verimsizliği tetikliyor. Bizde, tarımda gözükmeyen bir şey de, kasaba da dahi tarımla uğraşan bir tarım kesiminin varlığıdır, %45'in dışında. Bu bağlamda, tarımı istediğiniz kadar destekleyin bu kadar nüfusla gelişmesi ve kalkınması mümkün değildir. Bu, bir futbol sahasında 22 değil de 300 kişiyle futbol oynamaya benzer. Bir kere aynı miktardaki toprağı daha az sayıda insanın işlemesi gerekir. Tarımla geçinen insanın hayat standardını tarımın sağlaması gerekir. Eskiden tarımla uğraşan insanların hayatı çok lüks değildi. Bu nedenle dışarıdan aldığı ürün çok daha azdı. Özellikle televizyonun olmadığı zamanlarda. 10 dekarlık bir toprağa sahip olan fındık üreticisi eskiden kendisine yetiyordu, şimdi geçinemiyor. Bunun iki sebebi var. Birincisi ekonomik bozukluk, ikincisi ise tüketiminin artması, yani hayatına buzdolabı, çamaşır makinesi, telefon, cep telefonunun girmesidir.
-Tüm bu olumsuzluklar karşısında, hizmet sektörünün de yeterli olmadığı göz önünde bulundurulduğunda tarım sektörünün desteklenmesi gerekmiyor mu?
-Tarımı desteklemenin en önemli şartı tarım ürünlerinin para etmesidir. Bunun da ilk şartı tarım nüfusunun azalmasıdır. Yani üreticinin karşısına müşterinin çok çıkmasıdır. Tarım ürünlerinin çeşitliliği de bunun için yeterli değildir. Örneğin manavda 500 bin liraya satılan üzümü ele alalım. Bu üründen çiftçi kazanmıyor. Manavın sergisine 500 bin liraya giren ürünün çok küçük miktarını kazanıyor üretici. Bu tüketicinin artmasıyla aşılacak bir şeydir. İstediğiniz kadar ürün çeşidi ve kalitesini artırın, alıcının sayısı mahdutsa fiyatı alıcı belirler. Ne zaman rekabet başlar, tüketici sayısı artmaya başladığı zaman. Üreticinin kazanıp kendi kendine yeterli olabilmesinin birinci şartı, üreticinin az tüketicinin ise fazla olması, ikinci şart da tüketicinin alım gücünün olmasıdır. Bunun dışında parayı kazanan aracılardır. Yıllardır üreticiyi koruyan yeni bir hal kanunu çıkartılmamıştır. Yürürlükteki kanunlar ise aracıyı korumaktadır. Mevcut politikalarla zaten köylüyü öldürdüler, üretici sayısının son yıllarda azalmasına rağmen köylü yine kazanamıyor. Neden? Çünkü tüketicinin alım gücü kalmadı. Bu yüzden devlet üretim alanından elini çekmek zorundadır. Devlet kötü hizmetleri sonucu sadece tarımsal alanı değil eğitim ve sağlık alanları gibi hayati öneme sahip hizmet alanları da yok etmek üzeredir. Çiftçinin desteklenmesi için mutlak suretle şehirleşmenin olması gerekir. Önce şekli şehirleşme, yani her yerin belediye olması gerekir. Bunun sonucu iletişim ve ulaşım artar. Hizmet alanı arttıkça nüfus bu alanlara kayacaktır, dolayısıyla aynı arazi daha az sayıda insan tarafından işlenecek ve tarımsal alan kendini geliştirecektir. Yoksa destekleme tek başına çözüm değildir. Zaten adaletli bir destekleme sistemi olmadığı için küçük çiftçi sürekli olarak dibe batmakta ve yoksullaşmaktadır. Bence esas destekleme devletin üretimden elini çekmesi, şehirleşmenin gerçekleşmesidir. Her yerin Ankara, İstanbul olması gerekmez. Yeter ki şehirdeki imkanlar üreticiye götürülebilsin.
-Yeni bir Köy Kent Projesi mi?
-Hayır. Köy-Kent olmaz. Dünyada köy-kentle kalkınan bir ülke yoktur. Türkiye'nin bir şanssızlığıdır köy-kent. Bu çağda insanları köylülüğe götürmek ufuk darlığından kaynaklanmak tadır. Böyle bir projeye ömrünü vermiş bir başbakana sahip olması Anadolu insanının makus bir talihidir.
-Türkiye'deki destekleme sisteminin tarımsal alanın gelişmesine katkısı nedir?
-Katkısı yok. Destekleme yok ki katkısı olsun. Şimdilerde güya bir destekleme yapılıyor. Çiftçiye 10 milyon verip toprağı işlememesini istiyorlar. Aslına bakarsanız mevcut durumda küçük çiftçi bir dönümden bu parayı dahi kazanamıyor. Daha çok büyük toprak sahibi kazanıyor. Üç dönüm toprağı olan bir çiftçinin aldığı destekle 10.000 dekar arazisi olanın aldığı destek arasında uçurumlar var. Bu destekleme değildir. Üretici belki meyve-sebzede kar eder, ancak buğdayda 10 milyon kar etmez. Buğday üreticisinin bugünkü cirosu en fazla 40 milyon TL'dir. Fakat 10 milyon TL kar etmez. Devlet ne diyor; "Sen üretim yapma, ben sana on milyon vereceğim." O zaman Türkiye'nin 30 milyon TL zararı oluyor. Çiftçi belki oturuyor ama 30 milyon TL de zarar ediyor. Böyle destekleme olmaz. Çiftçiyi nasıl desteklersin. Bütün vergiyi üzerinden kaldırırsın, tüketiciyle direk buluşmasını sağlarsın ve üretim girdilerini ucuzlatırsın, özellikle petrol ve ürünlerini. Destek budur. Diğeri, büyük toprak sahiplerini zengin etmekten başka bir şey olmaz. Büyük toprak sahipleri tarafından alınan bu paralar ise tarım dışı alanlarda kullanılmaktadır. Bu sistem destekleme tarihi boyunca hep böyle olmuştur. Bir kere devletin vergiye bakışını değiştirmesi gerekir. Başka türlü tarım ve diğer sektörler gelişmez. Yani devlet yalnızca güvenlik ve yargı için halktan vergi alır, verdiği diğer hizmetler için vergi almaması gerekir. Vergiyi alırken de adaletli olması gerekir, bununla birlikte üreticinin önünü tıkayacak şekilde vergi alınmaz. Eğer üreticilerden alınan vergiler kaldırılırsa veya üreticilerin belini kırıcı vergi sisteminden vazgeçerse destek vermiş olur. Mevcut durumda her zaman büyük toprak sahibi kazandı. Alınan bu paralarda ya bankalarda repolara yatırıldı ya da şehirlerdeki para edebilecek gayrimenkul alındı. Eskiden en fazla kavgalar toprak için yapılırdı. Şimdi toprağın yüzüne bakan yok. Çünkü hem sanayi gelişmedi, hem de bu tür zorluklar nedeniyle insanlar şehirlerin varoşlarına göç etmek zorunda bırakıldı. Çiftçinin desteklemesi için girdinin ucuzlaması gerekir. Ayrıca çiftçi dışalıma karşı korunmalıdır. Ancak daha öncede belirttiğim gibi, kesinlikle verimin artırılması, bunun için de hizmet sektörlerinin yaygınlaştırılarak topraktaki insan sayısının azaltılması gerekir. Bir de üreticilerden alınan vergiler ya kaldırılmalı ya da makul sınırlara çekilmeli ve ürün girdileri ucuzlamalıdır.
-Küreselleşmenin Türkiye'deki tarımsal alana etkisi nasıl olmuştur?
-Uluslararası ilişkilerde dostluk olmaz. Tamamı çıkar üzerine kurulmuştur. Dünyanın en gelişmiş sanayisi ABD'dedir. Ancak ABD tarımı sanayisiyle at başı gider. Dünyayı ABD besliyor.
Eğer bir ülke bir başka ülkede herhangi bir şeyin gelişmesini istiyorsa çıkarı olduğu içindir. Bugün sömürülen ülkelerin çoğu kendi yönetimlerinden dolayı sömürülmektedir. Şu an dünya bir köy gibidir. Mesela ABD'de şeker kamışlarından şeker üretmektedir. Bu yüzden şeker üretebilen diğer ülkelere şeker pancarı üretimlerinde azaltmaya gitmesi yönünde politik baskılarda bulunur. ABD dünyanın en büyük buğday, ceviz, badem üreticisidir. Türkiye bademin ana vatanıdır. Ancak bu alan bitirilme noktasına gelmiştir. Bununla beraber çikolata sanayisinde kullanılan fındık en fazla Türkiye'de üretilmektedir. Ancak ABD, kendi ürettiği bademin çikolata sanayisinde daha fazla kullanılması için Türkiye'den fındık alanlarını daraltmasını istiyor. Bu istek, yönetim tarafından çeşitli yollarla yerine getiriliyor. Bundan başka Virginia tütünlerinin, Türkiye pazarına girmesi için mevcut tütün alanlarının daraltılmasını istiyor. Haşhaş ekimlerinin azaltılıp nihayetinde yok edilmesinde bunun etkisi vardır. Küreselleşme dediğimiz şey budur. Bu ülkeler kendi çiftçisini işte böyle koruyor. Globalleşme her şeyi etkiliyor. Tarım ise en fazla etkilenen alanlardan birisidir.
- Teşekkürler