Günlerden 3 Mayıs Çarşamba. Baharın gelmesiyle birlikte içimizi saran heyecan bu sefer daha farklı bir duyguya bürünmüş durumda. Geçmiş programlarda buluştuğumuz kardeşlerimizle aramızdaki özlemi bu sefer çok farklı bir atmosferde; İstanbul’da giderecek olmamız bizi doyasıya istekli hale getiriyor. Tarihin ve pek çok medeniyetin gelip geçtiği bu coğrafyada Özgür-Der Üniversite Gençliği olarak kapsamlı bir programda buluşma heyecanıyla havalimanına gidiyoruz. Allah rızasını gözeterek çıktığımız bu yolculukta üç gün sürecek bir kardeşlik buluşmasına Bingöl’den üç arkadaş katılıyoruz. Yeni dostluklar, arkadaşlıklar ve kardeşlikler kurma isteğiyle adeta can atarcasına geldiğimiz şehir, bizi muhteşem ve yoğun kalabalığıyla tabiri caizse ayakta karşılıyor. İki gün boyunca kaldığımız öğrenci evlerindeki abi ve kardeşler, yıllardır tanışıyormuşuz gibi bize her daim sıcakkanlı davranıyorlar. Evlerinde kaldığımız kardeşlerle birlikte şehri geziyor ve programın başlayacağı zamanı iple çekiyoruz. Aynı zamanda diğer şehirlerden gelen kardeşlerimiz de konaklayacakları yerlere yerleşiyorlar ve hazırlıklarını tamamlıyorlar. Artık bizi nelerin beklediğini merak ederek sonraki güne hazırlanıyoruz.
11. Buluşma Başlıyor
Üç gün sürecek olan programın ilk günündeyiz. Tanışma halkası 30 farklı şehirden gelen kardeşlerle kurulmuş. Bir önceki yıla göre halkamız genişlemiş görünüyordu. Aramıza yeni katılan kardeşlerimizi görünce inanılmaz bir mutluluk içimi kaplamıştı. Onları görünce aklımda hemen Hucurât süresi 13. ayet belirmeye başladı: “Biz sizleri tanışasınız diye kavim ve kabilelere ayırdık.” Tanışma faslı, açılış konuşmaları, çay ikramları derken Cuma vakti girmişti. Abdestlerimizi alıp hep beraber Allah’ın huzurunda saf tutmuştuk ve bu bizim programdaki ilk saf tutuşumuzdu. Cuma bereketli geçmişti. Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya ağabeyimizin kendine münhasır hitabetiyle “İslami Kimlik ve Sorumluluk Bilinci” başlıklı sunumundan çok istifade ettik. Ümmetin tüm sorunlarını kendine dert edinmiş bir özveri içinde bizlere sürekli “Eksiklerimiz olabilir ama eksiklerimiz için mazeret üretmek yerine onları giderelim.” diyen değerli ağabeyimiz sözlerini bitirirken: “Yaptığımız işlerin sonunda hamd etmeliyiz. Yapamadıklarımız üzerine yoğunlaşmamalıyız. Sürekli yakınma, iç geçirme ve yapılanlarda hata bulmakla uğraşmak hoş bir hal değildir.” dedi ve Allah rızasına uygun yaşamanın önemine dikkat çekti.
İlk günün yoğun temposu sonrasında kalacağımız evlere dinlenmeye geçtik. Ev sahibi ağabeylerimizin içten misafirperverlikleri karşısında mahcup hissetmemek mümkün değildi. Allah hepsinden razı olsun.
Dolu Dolu İkinci Gün
İkinci gün hepimiz için anlamlı bir yer olan Taksim Camii’nde buluşacağız. Taksim Meydanı’na geldiğimizde bu güzel cami için Rabbimize hamd ediyoruz. Hem toplantı salonu hem de kütüphane gibi daha birçok bölümü olan yapının diğer kısımlarını da görebilmek için müthiş bir merakla geziyorum. Bir yandan da günün programını inceliyorum. İlk oturumda "Üniversite Çalışmalarının Dünü, Bugünü ve Yarını" başlığı konuşulacak. Benim de müzakereci olduğum bir panel. Dikkatli ve sabırlı bir şekilde konuşmacı ağabeyleri dinliyoruz. İnsanları hayra çağırma misyonunun üniversiteler açısından önemine değiniliyor; gençlerin kimlik ve eğilimlerinin büyük oranda bu dönemde şekillendiğine işaret ediliyor. Üniversitelerin toplumsal değişim süreçlerindeki işlevine de dikkat çekilerek 28 Şubat dönemi Müslümanların özellikle üniversitelerdeki pozisyonu hakkında anlatımlara yer veriliyor. Gençler de üniversitelerde etkinlikleri hakkında bilgi veriyor, dinleyicilerin sorularını cevaplıyorlar.
İlk panelin ardından Taksim Camii’nde kalabalık bir cemaatle beraber kıldığımız öğle namazı sonrası büyükçe bir halka oluşturuyor; camii rehberinin caminin temel yapı ve işlemeleri hakkındaki anlatımını merakla dinliyoruz. Öğrenmenin içimizde bıraktığı tatlı havayı alıp notlarımıza aktardıktan sonra yemek için tekrar salonda toplanıyoruz.
Günün ikinci toplantısında değerli ağabeyimiz Hamza Türkmen’in “Gençliğin İslami Mücadeledeki Önemi” konulu sunumunu dinliyor, notlar alıyoruz. Kendini bilen, Rabbini tanıyan bir toplum olmak gerektiğinin önemi üzerinde duruyor. “Bir yere gittiğimizde orada hiç kimseyi tanımasak bile bir tohum olup yeşerebilecek miyiz? Yoksa gittiğimiz yerde kayıp mı olacağız?” Bu gibi sorulardan her daim gayret içinde olmamız gerektiğini anlıyoruz. Çay molasında aklımızdaki soruları arkadaşlarımızla hasbihal ettikten sonra ikindi namazı için tekrar camide buluşuyoruz. Namaz sonrası cami imamı ricamızı kırmıyor ve halkamıza katılıyor. Gençlerin şu an içinde bulunduğu durumun ıslahı için çok çalışmamız gerektiğini öğütlüyor bizlere.
Günün son toplantısında ise Musa Üzer ağabeyimizin “Siyasal Olanın Değerlendirilmesinde İlke ve Maslahat Dengesi” konulu seminerini dinliyoruz. Gerçekten çok içten konuşan ağabeyimiz; küresel cahiliyeye odaklanıyor ve bu cahilî düzene karşı sorumluluklarımıza. Çeşitli illerden gelen müzakereci arkadaşların katkılarını da dinledikten sonra heybemizi doldurup çay ve dinlenme molası verdiğimiz sırada cami işletme müdürünün bizleri caminin bilinmeyen yerlerini gezdirme fikri herkesin hoşuna gitmiş görünüyordu.
İnsanız, Ümmetiz, Kardeşiz!
Üçüncü güne Ayasofya Camii’nde sabah namazıyla başlıyor; namazın ardından, hassaten muhacirlere yönelik ırkçı söylemleri protesto etmek için pankartlarımızın arkasına geçiyoruz. “İnsanız, Ümmetiz, Kardeşiz!” sloganını tüm gücümüzle İstanbul’un en sembolik yerinden dünyaya haykırıyoruz.
Protesto eylemimizin ardından yaptığımız kahvaltı sonrasında İstanbul’un tarihî yarımadasını gezmeye başlıyoruz. Bize rehberlik eden Tayfur abi bu işin hakkını veriyordu. Güzel dostluklar kurarak sabahın serinliğinde İstanbul caddelerinde gezimizi sürdürmenin mutluluğunu yaşıyorduk. Program boyunca işin mutfağında sürekli bizler için çalışan abi ve kardeşler ise yorgun kahramanlar olarak anılıyordu. Deniz göründü boğaz turu için kıyıya yanaşan feribota binmeye doğru harekete geçtik. Bana göre güneşin yeni yeni ısıttığı saatler boğaz turu için mükemmel bir zaman aralığı olmuştu. Yunusların da bize eşlik etmesi güzel bir ayrıntıydı. Çay-simit eşliğinde bitirdiğimiz boğaz turuyla artık Üsküdar sahiline varmıştık.
Üsküdar’ı kendi içimizde meslek gruplarına göre ayrılarak geziyoruz. Güzel bir yerde oturup hasbihal ettikten sonra buluşma noktası olarak belirlediğimiz Çamlıca Camii’ne doğru yola çıktık. Heybetinden sual olunmayan bir camiydi karşımızdaki. Son toplantımızı da burada yaptıktan sonra akşamki Grup Yürüyüş konseri için hazırdık artık. Hep beraber Üsküdar Kitap Fuarı’na doğru yola çıktık. Konser esnasında Ali Emre ağabeyimizin şiirlerini dinlemek de nasip oldu. İstek ezgi parçalarını geri çevirmeyen Mehmet Ali ağabey, hararetli ve tempolu söyleyişimizi görünce bizi sahneye davet etti ve kapanışı sahnede beraber yaptık.
Ayrılık Vakti
Üç gün üç gece dolu dolu geçmesi sebebiyle bize sanki haftalar gibi gelmişti. Kutlu bir amaç için buluştuğumuz kardeşlerimizden ayrılacağımız için üzülüyoruz elbet. Çengelköy’de hep beraber yaptığımız pikniğin ardından ayrılık vakti gelmişti. Birbirlerini kendi şehirlerine davet edenler, telefon numaralarını kaydedenler ve samimi dostluk kuranlar… Büyük bir aile idik biz. Ve gönlümüzün haritası olabildiğince genişti.
Size Kardeşliğin Resmini Çizebilirim
Bu kardeşlik tabiî ki kalıcı ve birbirimize sağlam bir iple bağlıyız biz. Farklı şehirlerde olsak da aslında aynı amaç etrafında bir aradayız. Aynı çatıda altında kardeşlerimizle buluşmak ve bağlarımızı pekiştirmek gerçekten büyük bir nasip. Bu hisleri bizlere yaşatan Rabbimize sonsuz hamd ediyoruz. Yaşamış olduğumuz o anın bende yansıması olan kardeşliğin resmini çizme fikri ile başladığım resimde elimden geldiğince herkesi çizmeye çalıştım. Yaşadıklarımı resmederken o günlere geri döndüm ve anı tekrar yaşar gibi çizmeye devam ettim. Program boyunca emek sarf eden tüm kardeşlerimizden ve ev sahibi İstanbul ekibinden Allah razı olsun.