Umut Topyekün Direniştedir

Haksöz

Üniversiteler, 1998-99 öğretim yılına da 28 Şubat sürecinin bir gereği olarak başörtüsü yasağıyla giriyor.

Hayatın ekonomik, sosyal, siyasal tüm alanlarında İslami olana duyulan bir kin ve düşmanlık gözlenmekte. Bu da ardı sıra, kendi koyduğu kanuna bile uyma gereği hissetmeyen bir keyfiliği ve hukuk dışılığı beraberinde getiriyor.

Egemenler her geçen gün kuşatmayı sıkılaştırıyor ve çemberi daraltarak hareket alanımızı daha da kısıtlıyorlar. Ülkede tam bir baskı ve zorbalık hüküm sürmekte. Uygulanan baskılar karşısında İslami kesimin ortaya koyduğu tavır İse provokasyona gelmemek adına tepkisizliği ve suskunluğu tercih etmek oluyor.

Halbuki izzet ve onurla ya­şayabilmek için yapılması gereken topyekün, yekvücut bir halde direniş bilincini kuşanmak ve bunu yaygınlaştırmaktır.

Zulmün ve karanlığın koyuluğunu yırtan direniş çağrısı, kayıt dönemiyle birlikte yine gündemleşiyor. Yaşanan başörtülü kayıt yasağına karşı, tevhidi kimliklerinin gereğiyle şahitliklerini yerine getiren müslümanlar, 9 ve 11 Eylül tarihlerinde İÜ Avcılar Kampusu ve MÜ Göztepe Kampusu önlerinde birer basın açıklaması yaptılar.

Avcılar'da Basın Açıklaması

9 Eylül Çarşamba günü İÜ Avcılar Kampusu önünde toplanan müslümanlar, başörtüsü zulmünü protesto eden bir basın açıklaması yaptılar.

İkna odaları, başıaçık fotoğraf talebi ve hukuk-dışı imzalattırılan belgelerin, İslami kimliğe yapılan saldırıların bir devamı niteliğinde olduğunun vurgulandığı basın açıklaması sık sık "Başörtüsü Onurumuzdur Koruyacağız", "'Zulme Karşı Direneceğiz", "Cuntaya Hayır, Eğitime Özgürlük" sloganlarıyla kesildi.

Bu yıl, İÜ Fen Fak. Ast ve Uz. Bilimleri'ni kazanan, fakat başörtüsüz fotoğraf vermediği gerekçesiyle kaydı yapılmayan Asuman Gökgöz okuduğu basın açıklamasıyla, zulme karşı direnmeyenlerin, başörtüsüz fotoğraf verip kaydını yaptıranların baskıları aştıklarını zannetmemeleri gerektiğini, bilakis böylece her geçen gün zillete daha fazla teslim olduklarını belirterek, "İzzet ve şeref dilenmekte değil, direnmektedir. Direnişimiz özgürlüğümüz olacaktır. Direnmeden ve bedel ödemeden zulümden kurtuluş yoktur" dedi.

Baş açık fotoğraf dayatmasının ardından gelecek olan "başörtülü olarak okullara ve derslere girememek" ve "direnildiği için okullardan atılmak" gibi zulüm ve dayatmalar, "geri dönmeyi", "küsmeyi", "vazgeçmeyi", ya da "atıl beklemeyi" değil; ayakta kalıp onurumuza, kimliğimize ve İslam'a sahip çıkma bilincini beraberinde getirmesi gerektiğini vurgulayan A. Gökgöz, "Zulüm, bizi ve çevremizi kaplayabilir; bazı zamanlarda da zulmün kucağına düşebiliriz. İsteyerek veya istemeyerek. Ama düzenin dayatmaları bizi zor durumlara, pratikte çözümlemesi güç çaresizliklere itse de, boş vermişliklere düşürmemelidir. Cahili sistemin dayatmaları bizi ne kadar çevrelese de, önemli olan bu çözümsüzlüğe kısa vadeli çözümler aramak değil, uzun soluklu bir kimlik ve mücadele hattını oluşturabilme iradesini kuşanmaktır. Güç ve emeklerimizi bu amaç uğrunda birleştirebilmektir" dedi.

Gökgöz'ün açıklamasının ardından Av. Necip Kibar da, bu mevcut hukuk dışı uygulamanın peşinin bırakılmayacağını ve müslüman avukatlar olarak olaya duyarlı olacaklarını belirterek, zulmün ortadan kaldırılması için tüm hukuki yolların sonuna kadar zorlanması gerektiğini ve kendilerinin de bu uğurda mücadeleye devam edeceklerini vurguladı.

Yasak Marmara Üniversitesi'nde

MÜ'nde uygulanan başörtüsü zulmünü protesto etmek için, 11 Eylül Cuma günü aynı üniversitenin Göztepe Kampusu önünde toplanan müslümanlar, yaptıkları bir basın açıklamasıyla yasağı protesto ettiler.

Müslüman öğrenciler, yaptıkları basın açıklamasında "Olayın sadece açık fotoğrafla sınırlı kalacağı söyleniyor. Ancak bizler, geçen yıl başörtülü arkadaşların yaşadıkları tecrübelerden ve bu yılki uygulamalardan anlıyoruz ki, İslami olan hiçbir şeye tahammül edilememektedir. Ve başörtüsüz fotoğraf istenmesinin ikinci aşaması 'başörtünüzü çıkarın' olacaktır", dediler.

Verdikleri çirkin fetvalarıyla düzene yardakçılık yapanları ve zulmü, uygulanan haksızlıkları çarpıtarak yansıtan "kartel medyası"nı kınayan müslüman öğrenciler, üniversiteyi yeni kazanarak gelenlere seslenerek "Arkadaşlar! Suskunluk bir vebal olarak boynumuzda asılı kalmasın. Yakılan direniş ateşini onurla sahiplenip sürdürelim. Suskunluk, yenilmişliği ve çözülmüşlüğü getirir. Üniversiteye yeni gelen öğrenciler olarak adımlarımızı suskunluğa ve sinikliğe değil, onurlu bir tavra, direnişe doğru atalım" dediler.

Basın açıklamasında sık sık "Yaşasın Onurlu Mücadelemiz", "Direniş, Adalet, Özgürlük", "Başörtüsü Onurumuz, Koruyacağız" sloganları atıldı.

Yoğun polis baskısı altında yapılan basın açıklaması esnasında polisin yer yer fiili müdahalede bulunarak, bir müslüman öğrenciyi gözaltına almaya çalışması, müslümanların kararlı tutumuyla engellendi. Avcılar'da olduğu gibi. Göztepe'de de zulmün kirli yüzü teşhir edildi.

Bu Suskunluk Niye?

Genelkurmay Başkanlığı'ndaki devir teslime ümit bağlayan çevrelere, seçimlere ümit bağlayanlar da eklenince, ortaya çıkan tablo tam da düzenin istediği bir görüntüyü oluşturuyor. Egemenler istediklerini rahatça yapabiliyorlar, hem de hiçbir itiraz ve direnişle karşılaşmadan.

Topyekün İslami potansiyele dönük saldırıları, yine topyekün direnişle göğüslememiz gerekirken, değişik tevillerle ve mantık oyunlarıyla suskunluğu meşrulaştırmak mümkün değildir. Temelinde birtakım çıkar ve beklentilerin bulunduğu bu izahlar, Rabbimiz nezdinde geçerli mazeretler olamayacaktır.

Basın açıklamasına "size kolay gelsin" diyerek ilgisiz davrananlar ve eyleme katılmayarak kaldırımdan bakıp "gözlemci" olmakla yetinenler ile söze gelince mangalda kül bırakmayan, fakat meydanlarda gözükmeyenler, sonucun niyetlerimizin dışavurumu olan amellerimizle gerçekleşeceğini anladıklarında, dileriz ki vakit geç olmaz.

Şunu da hatırlatmak gerekir ki, başörtüsü zulmünü ifşa etme; halkı, zulümden haberdar kılma; halkın duyarlılığını artırma ve tavır almasına dönük bilinç aşılama yönündeki çabalar, gösterilen eylemliliğin hedefi olmalıdır. Bunu sağlayacak olan tek alternatifin ise topyekün direniş olduğu görülmektedir.

Direniş, kararlı olmayı ve saldırıları göğüsleyebilecek bir iç dinamiğin varlığını zorunlu kılmaktadır. Söz konusu bu kararlılığa ve iç dinamizme sahip olmayan birey ve çevrelerin, hala imza kampanyaları düzenlemeleri ve Ankara'nın yolunu aşındırarak, egemenlerden medet ummaları, içinde bulundukları zihni karışıklığı göstermesi açısından manidardır. Bu uğraşılarla insanlar, birşey yapmamanın vereceği ezikliği gidererek, kendi psikolojilerini tatmin etmekte, kendi kendilerini avutmaktadırlar.

Zilleti Kur'an'la Aşalım

Yaşadığımız bir zillet halidir. Bizi zillete düşüren nedenleri iyi kavramalıyız. Bizi savunmasız, dirençsiz kılanın iç zaafiyetlerimiz olduğunu bilmeli, ilk elde de bu iç zaafiyetlerimizin nedeni olan, Allah'ın vahyiyle olan irtibatsızlığımızı gidermeliyiz. Kur'an'ın aydınlık yolu bizleri izzet ve şerefe eriştirecektir. Özlediğimiz "Kur'an Nesli"ni oluşturmada, zulme karşı koyduğumuz her tavır bir köşe taşını oluşturacak ve geriye dönüp baktığımızda, bugün belki birçok çevrenin -kavrayamadıklarından dolayı- küçümsediği eylemliliklerin anlamını daha bir kavramış olacağız.