Hep en önde gideceğim, kavganın sıcağında serinletmek için yüreğimi, mazlumlar adına, tüm siyahlar adına, horlananlar, dışlananlar, varoşlardakiler, ötekileştirilmişler adına. Bilin ki kıyama durmuş sevdam! Fal taşı olsun gözleriniz, ta içerden irkilin. Kudüs’ü çağıracağım, bir de Afrika’yı.
Giden kül rengi bulutlara bakıp umudu incitmeyin ey sizler! Dahası sürü sürü kuşları çağıracağız üstünüze.
Böğrümüzde küheylan çarpıntısı vursun. Rahata alışmış olanı rahatsız edelim, avuçlarımızda kartal çığlıklarıyla. Damarlarından haramların pompalandığı, bu şehirlerin zehir zıkkım akşamlarında, yaralı yollarımıza direniş merhemleri sürdüğümüz vakitlerde, kanımıza dokunsa da zalimlerin şuh kahkahaları, ciğerimiz yansa da susuzluktan, sabır içmeye devam edelim. Umut türküleri söyleyelim acıların siperlerinde.
Devran döndü yiğidim, şimdi sıkı yaslan aşkına. Destanlar yazıyoruz, daha da yazacağız. Dünyevileşmiş nakaratlara aldırma ve dalıp gitme dipsiz kuyularına oyun ve eğlenceden oluşan hayatın. Bu lunaparkta yönünü kaybetmiş insan müsveddelerine karşı dur, tüm kıblesiz suratlara.
Dünyaya vurgun kelimeleri silip atıyorum dostum, içimdeki melun şehirleri yakaraktan. İri soluklarımla, onurumla, izzetimle seni de çekip alacağım bu iğdiş edilmiş, çağdaş Taiflere dönmüş beldelerden, alacakaranlık basmadan. Bu beldelerde insanlar, kaybedilen zaman denizinde çırpınmaktadırlar, ihanet hatıraları içinde dünyaya büyülenmiş gözlerle.
Her gün bir yerlere, bir şeylere sürgünde insanlar. Kaçmakta olan herkes kendi çağdaşı bir puta doğru koşmakta sanki. Samyeli soluklarıyla nefes nefese sonsuz unutuşlar içindeler. Beri yanda biz çığlık çığlık büyüyoruz, ama yoksul ama yetim, hüzünlerden emerekten, çağdaş zamanın tapınaklarını ezerekten. Kapitalist tüketim çılgınlıklarının aziz ve azizelerini kendi azaplarıyla baş başa bırakalım. Varsın onlar aklın vasıtalarına binip dolaşsınlar diyar diyar. Biz akleden kalbimizin vasıtalarıyla dosdoğru yolumuzda ilerleyelim. Ölüm durağına vardığımızda umudu incitmediğimiz için acı çekmeyeceğimizi bilelim.
Hesabı iyi görelim dostum, nefis hesaplarında yanılmamaya dikkat edelim. Onurlu ölümler düşlüyorsak sevdalarımızı perişan kılmayalım. Hud Suresi’ni çok okuyalım, yaşayalım. Yaşadıkça yaşlandığımızı göreceğiz, bize en güzel şekilde örnek olan önderimiz gibi. Saçlarımıza aklar dolacak, sakalımızda seher yelleri esecek, nice yanardağ yüreklerden lavlar boşalacak üstümüze. Bak ölümler dalgalanıyor etrafımızda ve güneş yavaş yavaş ikindi sularına dökülüyor. Asr vakitler... Dudaklarımız kurumuş. Çekme bakışlarını üstümüzden ey sevgili, ne olur! Simsiyah kuşkulara büründürme bizi. Biz umudu bir yangın gibi taşıyoruz bağrımızda, sularımız dalgın aksa da öpecek alnımızdan umut.
Toprağın kokusuna daldırıyorum düşlerimi, boy veriyor. Gecenin parmaklarına tutunup bağırıyorum: Ağlamaları ve hıçkırıkları bırakın, umuda tutunun. Umut bir mermi gibi olmalı, güçlü, muhkem olmalı, fırtına gibi, parlayan bir kılıç gibi olmalı.
Yüreği kuş gibi çırpınan çocukların, ihtiyarların, kadınların, kızların, savaşamayanların umudu BEN OLMALIYIM, SEN OLMALISIN, BİZ OLMALIYIZ!
Umudu incitme, can dostum! Umudu sıkı koru, sarmasın bedenini umutsuzluğun kendisi olan iblis çiçekleri…