(Esma’nın babasına)
Ne anlatalım sana veya nasıl anlatalım. Bize unutturulanlardan mı başlayalım yoksa yeni yeni hatırlamaya başladıklarımızdan mı? İçimize sokulan ve bizim de hoşumuza giden mukaddesatçılığı yırtıp attığımızdan beridir belki de senin şahitliğinden sonra daha bir anlam kazandı namazımız, hayatımız ve ibadetlerimiz. Hiç görmesek de seni.
Gidemediğimiz coğrafyaların, uçamadığımız göklere yayılmış bulutların ve en uzakları yakınlaştırıp en yakınlarımızı daha da uzaklaştıran senin kızın Esma’nın ölmeden önceki o son bakışlarından güç alan bir bilinçle sıyrıldık şimdi tüm heveslerimizden. Ona yazdığın mektubunda da söylediğin gibi “öğretmenimiz” oldu bizim de Esma.
Tüm dünyaya yayılan bu şuur ve tanıklık ile yeniden diriliyor şimdi ümmet. Direne direne, düşe kalka, tüm romantik devrim düşlerini unutup, umutsuzlukla vedalaşa vedalaşa, şehitlerimizi ölümsüzlüğe, kalbimizi ise vahyin aydınlığının müjdecisi geleceğimize yatırıp eksiliyor görünsek de çoğalarak geçiyor günlerimiz.
Artık aylardan eylül… Kim bilir ne zor geçmiştir bu yaz senin için. Biricik “öğretmeninden” ayrı ve kıyıya çarpıp duran inatçı dalgalar gibi hırçın ve sert. Kim bilir alışkanlık edindiğin tüm işlerin ve zihninde uçuşan kalabalıklar yalnızlığını artırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Sana söylenen her kötü sözün sana atılan her kem bakışın hesabını sorabilecek olmanın azmidir, umududur, heyacanıdır direnç veren bize ey Esma’nın babası!
Biz ise bir türlü kurutamadığımız bataklıkta darbecilerle, vesayetle, işkence ve katliamlarla hesaplaşırken bizleri yoran ve bizi de içlerine çekmeye çalışan tuzaklarla ve Sisi’ye kızarken Esed’e göz yuman romantik devrimcilerin ve “başka bir ulusalcılığa” savrulmayı yaşayanların “gâvur eziyetlerini” ne ile veya kiminle kıyaslayalım? Bize yakışır mı bu?
Elbette sen çok daha iyi bilirsin, ne konuşulması ve nasıl konuşulması gerektiğini. Ümmetin öğretmeninin cenazesine katılamadığını bilmek senin içeriden yaşadığın acıyı bize buradan yaşattı ve halen de yaşatıyor. Senin o mektubunda Esma’ya “Tüm engelleri reddederek hürriyete sınırsızca âşık oldun. Bu ümmet, uygarlıkta hak ettiği yeri alabilsin diye onu yeniden diriltmek ve inşa etmek için sessizce yeni ufuklar arıyordun.” diyordun ya inan bu satırlar on binlerce defa tekrarlandı buralarda.
Adeviyye’de inşa edilmeye başlanan gemide yer bulabilirmiyiz biz de? İçimizde özlem var. İçimizde direnç var. Yapabileceğimiz çok şey var. Durup dururken anlamsız işler peşinde koşmadan yaşayacağız. Vahyin buyurduğu gibi adil şahitler olarak ümmetin öğretmeninin ve sizin hatıranızı alıp daha saygın ve onurlu bir yerlere taşımak için uykularımıza molalar vereceğiz. Darbeci katillerin ördükleri duvarlara hizmet eden hiçbir fıkhı kabul etmeyeceğiz. Adalet ve özgürlüğün peşinde tevhidî duruşumuzu daha da pekiştireceğiz.
Birikecek elbette yapacağımız işler. Aksayacak belki de sözlerimiz ve eylemlerimiz. Yetişemeyeceğiz bazen de varmamız gereken yerlere. Gezi diye çıkıp darbeye göz kırpanlara sevgi besleyenler bizi yıldıramayacak. Unutabileceğiz belki de verdiğimiz sözleri, zaaflarımız elbette olacak ama ellerimizi hep birden Rabbimize açıp “bize yollarını açmasını” isteyeceğiz.
Şuna inan: Acımasızca senden koparılan Esma, ümmeti yeniden diriltiyor ve uyanışı, direnişi ve özgürlüğü arzulayıp bunların peşinden koşanların yollarına yepyeni ufuklar açıyor. Bizler hiçbir tağuti idarenin önünde eğilmeyeceğini ilan eden Seyyid Kutublar kadar artık Esma ve seninle de övünüyoruz. Çocuklarımıza Esma’yı anlatıyor ve onu örnek almalarını öğütlüyoruz.
Karanlık günlerin varlığı ile inatla sürdürülen baskılar, darbeler ve katliamlar bunları yapanların küfrünü artırdığı gibi bizlerin ise bağlılığını ve o inatçı karanlığı değiştirebilme bilincimizi yükseltiyor.
Evet koca bir yaz geçti. Ümmetin öğretmenini kaybettiğimiz kavurucu bir yaz. Hem bedenleri ve hem de yürekleri yakıp kavuran. Fakat bunca yakıcılığına rağmen -ve aslında bunun sayesinde- bu yaz bize karnımızdan konuşmamayı, içimizdekileri söylemeyi ve Mısır’da beş binlerin, Suriye’de yüz binlerin yasını tutarken bile dimdik durabilmeyi öğretti. Yalnızlığa kapılmamayı, umutsuzluğu alışkanlık haline getirmemeyi ve etrafımızdaki kuyu ne kadar derin olursa olsun, hep birlikte yükseltirsek sesimizin gürleşeceğini, kuyunun sesimizi yutmaya muktedir olamayacağını öğretti.
Bugün artık Kahire’de çizilen sınırlar kalktı ey Esma’nın babası! En azından Müslümanların zihinlerindeki sınırlar kalktı. Yıkıldı korku ile oluşturdukları o kanlı duvarlar. Bugün artık baktığımız gökyüzü bambaşka ve bizim için vahyin aydınlığına yürünecek yolları, buluşulacak şafakları anlatıyor. Nefsimize pençelerini geçirmiş vesayetin zincirlerini tam manası ile kıramasak da çıktılar artık şişelerinden diktatörlükler.
Şimdi tıpkı sizin gibi ve tıpkı yüzyılların oluşturduğu ataletin ve hareketsizliğin ve pek tabi, vahiyden kopuk oluşumuzun tortusunu üzerimizden atıp her şeyi yeniden kurmamızın işaretçisi olan ıslahın o eşsiz ve o birer ikişer çıkmaya niyetlendiğimiz merdivenleri aradığımız gibi kaybettiğimiz ne varsa tekrar bulup diriltelim diye direniyoruz.
Senin ve Esma’nın tutuşturduğu ateşi söndürmemizi ve oluşturduğunuz direniş zincirlerini kaybetmemizi , unutmamamızı isteyenlere inat her sabah ve her akşam yeniden ve yeniden dirileceğiz.
Hatırlamak hep kapımızın yanında olacak ve uzaklıklar gerçekten uzak olabilirler ama içimizde kaynayan bir iman ıslah edici eylemliliklerimiz ile bütünleşecek.
Çünkü kendisi gitti ama sesi geliyor hâlâ Esma’nın. Hasbunallahi ve nimel vekil!
İçimizle ve dışımızla bir olarak dünyaya özgürlüğü getirelim diye.