İskoçya’da, birisi titrek bir zeminde yürüyor veya ince bir buz üzerinde kayıyorsa bu kişi için “on a shooglypeg” (sallantıda/tehlikede) denir. Tel Aviv’in ve Siyonist müttefiklerinin ikiyüzlülüğünün tüm dünyanın gözü önünde ifşa edilmesiyle, İsrail’in Ukrayna’daki kriz konusunda kendisini tam olarak bulduğu yer burasıdır.
ABD, Birleşik Krallık, AB ve İsrail, hepsi birden Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin kutsal olduğunu ilan ediyor. Peki, neden her biri aynı ilkeyi Filistin’e ve Filistinlilere uygulamıyor? Bu işgal altındaki toprakların halkı, kurucu Siyonist ideoloji öyle gerektirdiği için, sınırlarının nerede olduğunu asla ilan etmeyen saldırgan ve sömürgeci İsrail’in silahlı saldırılarının altındayaşayıp kendi toprak bütünlüğü ve egemenliğine sahip olmayacak mı?
Konu insan hakları, egemenlik ve sınırlara saygı olduğunda BM ve NATO sessiz kaldıkça ve güçlü devletler cezasız kalmaya devam ettikçe daha fazla istila ve toprak gaspına tanık olmayı bekleyebiliriz.
Gerçeğin savaşın ilk zayiatı olduğuna dair eski bir atasözü gözlerimizin önünde canlanıyor. Rusya Today gazetesi bariz olarak Moskova yanlısı pozisyon alırken ve BBC İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace’ın talihsiz maço dilini manşet ederken, Ukrayna’da gerçekte neler olduğunu öğrenmek zor. Güvenilir haber kaynakları her yerde zayıftır.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ordusunun ayrılıkçı Donetsk ve Lugansk cumhuriyetlerine destek verdiğinde ısrar ediyor ama gerçekte durumun böyle olmadığını söyler miydi? Bu arada ABD’li mevkidaşı Joe Biden ise Rus lideri tam ölçekli bir işgalle suçluyor. Diğer güçleri de askerî müdahaleye teşvik eden pervasız çağrılarla bu mesele nereye gidiyor?
Çin’in Rusya örneğini izlemesi ve Pekin’in meşru Çin toprağı olduğuna inandığı adayı işgal etmesi ihtimali karşısında Tayvan halkı çok endişeli olmalı. Bu arada Çin uçakları Tayvan hava sahasına girdi.
Filistinliler, Biden liderliğindeki Batılı liderlerin Moskova’yı felç edici yaptırımlar uyguladığını ve Ukrayna işgaline devam ederse daha fazla misilleme tehdidinde bulunduğunu izlerken neden İsrail sömürgeciliğine karşı benzer bir eylemde bulunulmadığını sorma hakkına sahip. İsrail’in Filistin topraklarını sürekli olarak çalmasına ve kuşatma altındaki Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilere yönelik askerî saldırılarına göz yumanların aynı liderler olduğunu unutmayın. İsrail, B’Tselem, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü tarafından işgal altındaki Filistin’de apartheid suçunu uygulamakla suçlanıyor. Gazze’de savaş suçları işlemek ve şeridin yoğun nüfuslu sivil bölgelerinde beyaz fosfor ve diğer yasaklı silahları kullanmak ve ayrıca Gazze’deki AP medya merkezinin bombalanmasından Siyonist devlet hâlâ sorumlu tutulmalı.
Yine de Tel Aviv’deki utanmaz hükümet bu hafta, “İsrail, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini destekliyor.” açıklamasını yaptı. İkiyüzlülük nefes kesiciydi.
İsrail’in Ukrayna’ya müdahalesi bir retoriğin ötesine geçiyor. Kime silah sattığı konusunda hiçbir zaman çok telaşlı olmamıştı ancak bu seferki Siyonist devletin peşini bırakmayabilir; Ukrayna’nın Rusya yanlısı ayrılıkçılarla savaşında ön saflarda yer alan neo-Nazi Azak taburu İsrail silahlarıyla tepeden tırnağa silahlanmış durumda. Tabur, ülkenin doğusunda Ukrayna ordusunun yanında savaşan birçok gönüllü tugaydan biri ve gaddarlığıyla ünlü.
İktidar koridorlarında, ayrılıkçılara karşı mücadele sona ererse Ukrayna hükümetine ve devletin kendisine yönelik bir sonraki büyük tehdidin Azak taburundaki aşırı sağcılar olacağına dair endişeler var. Açıktan yapılan neo-Nazi eğilimleri herkesin görmesi için orada. Azak savaşçılarının çoğu Yahudi aleyhtarı, soykırım inkârcısı ve Adolf Hitler hayranıdır ancak İsrail’in, silahlarını satın alanların iğrenç görüşlerine karşı hoşgörülü olduğunu zaten biliyoruz. İngiltere’deki eski İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn gibi.
Mevcut İşçi Partisi lideri Sir Keir Starmer, Filistin yanlısı ve İsrail karşıtı parti üyelerine yönelik bir cadı avına öncülük ediyor ancak Ukrayna’yı, neo-Nazileri ve diğerlerini, tıpkı savaş kışkırtıcı rakibi Başbakan Boris Johnson gibi desteklemekten çekinmiyor. Her ikisi de bu hafta Ukrayna yanlısı tavırlar benimsediler ve henüz apartheid İsrail’in Filistinlilere yönelik etnik temizliği konusunda sessiz kalmakla durmadılar, aynı zamanda Siyonist devlete aktif desteklerini ilan ettiler.
Batı’nın Yemen, Irak, Afganistan, Suriye, Libya ve Filistin’deki insani felaketler üzerindeki suç ortaklığına baktığımızda, Starmer ve Johnson’ın göreve düşkün kuklalar gibi Washington çizgisine ayak uydurmaları şaşırtıcı değil. Bahsi geçen Müslüman ülkelerin tümü, doğrudan veya dolaylı olarak NATO saldırganlığının kurbanlarıdır ve hepsi ABD emperyalizminin mağdurudur.
Bu mesele taraf tutmak veya Biden yerine Putin’i seçmekle ilgili değil; ben de Putin hayranı değilim. Bu hem Beyaz Saray hem de Kremlin’den bir milyon kilometre uzakta görünen barışla ilgili.
Açıkça görülüyor ki ABD, geçen yıl Afganistan’da Taliban karşısında aldığı küçük düşürücü yenilgiye rağmen savaş iştahını kaybetmedi. Gerçekten de Amerikan ekonomisi dünya çapındaki çatışmalardan besleniyor. ABD’nin 80 ülkede yaklaşık 750 askerî üssü var ve Biden Rusya’yı NATO üsleri ve NATO uyumlu ülkelerle çevrelemekten mutlu. Putin bu konuda giderek daha fazla tedirgin oldu ve duygularını belli etti. Aralık ayında Rus lider, durumu değiştirmek için Amerika ile görüşmelere başladı. Washington’dan gelen yanıt, egosu Kızıl Meydan büyüklüğündeki Putin’le onun yüzüne diplomatik bir tekme atmak gibiydi. Ama belki Biden bunu böyle planladı.
Bu arada Filistinliler sadece umutsuzluk içinde bakıyorlar ve Batı’nın Ukrayna halkına gösterdiği şefkati kendilerine de beslemesini istiyorlar. Batı’nın durup toprak hakları ve egemenlik konusunda düşünmesi için neye ihtiyacı olduğunu merak ediyorlar. Eski Başbakan Theresa May’in geçen gün Westminster’de söylediği gibi: “Demokrasi savunmasında Rusya’ya karşı durmak önemliyse o zaman bu asil ilke İsrail işgali altındaki Filistin dâhil her yerde kesinlikle uygulanmalıdır. Aksini yapmak ikiyüzlülüktür.”
Middle East Monitor / 25 Şubat 2022 / Çeviren: Gökhan Ergöçün