Türkiye’de Filistin Direnişine Yönelen İlk İlgiler

Çiğdem Orakçı

Türkiye kırsal kesiminde halkla bütünleşmek isteyen 68 kuşağı sol çizginin Ortadoğu şartlarında en fazla ilgi gösterdiği hareket Filistin direnişi oldu. Türkiye'de Filistin direnişi ile aktif irtibat 1970'li yılların baçından itibaren sol devrimci gençler aracılığı ile kuruldu.

Türkiye solu halkla bütünleşmede model olarak gördüğü Filistin direnişiyle hem tecrübe kazanımı hem de dayanışma sorumluluğu amacıyla ilgilendi. THKO ve THK-C militanlarının yanı sıra; Malatya-Maraş-Gaziantep üçgeni ve çevresindeki kırsal alanda kitleleşme çabaları içinde olan PDA, TİKKO ve Şafak solcu gurupların Filistin'e ilgisi daha derinlik kazandı.

Filistin direnişine ilgi duyup irtibata geçen isimlerden birisi de Faik Bulut'tur. Bulut, fiili olarak da yaşadığı bu ilgisiyle alakalı serüvenini ve değerlendirmelerini "Filistin Rüyası; İsrail Zindanlarında Yedi Yıl" adlı kitabında kaleme almış. Bulut, bu kitabında, yaşadığı tanıklıklardan kalkarak Türkiye solunun Filistin mücadelesiyle ilgili ilk dönem tarihini ve İsrail'in Filistin'i işgali sırasında gerçekleştirdiği zulümleri gözler önüne seriyor. O dönemlerde Filistin'de yaşanan zulmü ve zulme karşı direnenleri, İsrail zindanlarında tanıma fırsatı bulmuş birisi Faik Bulut.

İlk baskısı 1991 yılında çıkan kitabın üçüncü baskısını 1998'de Berfin Yayınları yapmış. Bu kitaptaki çalışmanın özeti 1-14 Nisan 1980 tarihli Aydınlık Gazetesi'nde dizi olarak yayınlanmış. Yazar kitabın ilk bölümlerinde "12 Mart'ta Son 68'liler" başlığı adı altında 12 Mart darbesiyle başta PDA, TİKKO, Kurtuluş, TKP, PKK gibi sosyalist kümelenmelerin etkinliklerinden ve planlarından bahsediyor. Bulut, aradan geçen onca yıldan sonra olaylarda geçen adları açıklamakta bir sakınca görmüyor.

Devrimci sol görüşe sahip olan yazar, üniversite yıllarında faşist olarak adlandırdığı bir grupla yaptığı kavga ardından Ankara'da bir süre kaçak yaşar. Daha sonra Halep, Şam ve Suriye üzerinden Lübnan'a giderek silahlı eğitim için bir Filistin eğitim kampına ulaşır. Aslında yazar Lübnan'daki kampta taşıdığı Filistin mücadelesiyle dayanışma arzusu kadar; Türkiye'deki Kürt sorunu üzerinde sürdürülen mücadelede aktif rol almayı ve devrimci bir kalkışma için Türkiye kırsalında sosyalist bir kitleleşmenin sağlanmasını arzu etmektedir. Bu konuda benzer yönelimler içinde olan sol önderlerden İbrahim Kaypakkaya'dan daha çok Bora Gözen'i beğenir. Bora Gözen'de silahlı eğitim için Lübnan'daki Filistin eğitim kamplarına gelir. Ve İsrail saldırısıyla gerçekleştirilen bir operasyonda birçok arkadaşıyla birlikte katledilir.

Yazar, bağlısı olduğu PDA örgütünün polis tarafından takibe alınmaları nedeniyle bazı elemanların son çare olarak Filistin'e gittiklerini belirtir. Oral Çalışlar'ın yakalanması ve Bora Gözen'in bir polisi vurması sonucunda yoğunlaşan takip, onları Filistin kamplarına yöneltir. Ancak daha önce bağlı oldukları örgüt adına Filistin'e giden "daha doğrusu kendi canlarını kurtarmak için sınır ötesine atlayan" Cengiz Çandar, Müfit Özdeş, Şahin Alpay gibi kişilerin duruşları güven vermez. Faik Bulut ve arkadaşı Şam'da PDA mensuplarının ve Cengiz Çandar'ın da kaldığı Demokratik Cephe bürosuna müracaat eder. Başvurularının amacı kendilerini Lübnan'daki Filistin kamplarına ulaştırmalarıdır. Bulut'un anlattığına göre Çandar'ın bilgisine başvurulur. Çandar, Bulut'u tanımadığını, polis olabileceğini bu nedenle de öldürülebileceğini belirtir. Bulut, Çandar'ın ve benzerlerinin bu davranışlarının ajan olmalarından değil, devrimden ürkmüş ve devrimci siyasetten soğumuş olmalarına bağlar. Çandar'ın Filistin milliyetçiliğine savrulmasını da, İran İslam Devrimi ile İslami konulara "savrulmasını" da bu çözülüş psikolojisine bağlar.

Bulut, 12 Mart darbesi sonrasında bir çok devrimcinin İslam'ı seçerek yaşamlarını değiştirmelerinden rahatsızlık duyar ve bunun dönem içerisinden kaynaklanan bir boşlukla devrimcilerin kendilerini mistik ilahi ve düşünsel çözümlere kaptırdığını söyler. Ancak öldürülen arkadaşları ve devrimciler için Kur'ani bir kavram olan "şehitlik" kavramını kullanmaktan da kendini alamaz. Yazara göre bir devrimci ancak pratikte Kürt sorununa eğilirse gerçek bir devrimci olabilir.

Bulut, sonunda Filistinlilerin Lübnan'daki Nazar El Bared eğitim kampına ulaşır. Türkiye'den aynı düşünceye sahip bir grup arkadaşı ile buluşur. Ancak bu kamp bir süre sonra İsrail tarafından denizden ve havadan saldırıya uğrar. Bir çok arkadaşı katledilir. Yazar yaralı olarak İsrail askerleri tarafından yakalanır, helikopterle götürüldüğü İsrail zindanlarında bir süre farklı işkencelere maruz kalır. Faik Bulut, İsrail hapishanelerinde kendi tanıklığı ile de anlattığı işkence uygulamaları karşısındaki direniş ve canından vazgeçme tavırları yanında çözülen ve işbirlikçilini seçen insan tipleri üzerinde durur. Hapishanedeki hücre ve koğuş yaşamında başından geçen ilginç anılarını, ders alınması gereken bir hayat tecrübesi olarak aktarmaya çalışır.

İsrail mahkemelerinde yargılanan yazar iki suçtan dolayı hüküm giyer: Birincisi; gizli bir örgüte üye olmak; ikincisi ise İsrail makamlarından izin almadan silahlı eğitim görmek. İddiaların hukuk dışılığı söz konusudur ama zorluklar içinde avukat bulma ve bunları savunmada dile getirme imkanı yeterince yakalanamaz. Ve Bulut yedi yıl hapse mahkum olur.  Tutuklu bulunduğu süre içersinde bir çok deneyim kazanır. Ama bu dönemde Filistin'deki gerilla mücadelesi ile halkın birbirinden kopuk olduğunu kavrar. Bu durum Türkiye'de iken idealize edilen Filistin direnişinin zaafı ve zayıflığı olarak belirir. Ancak bu zaaflara rağmen mücadeleyle kazanılan tecrübeler intifada ateşinin hazırlayıcısı olmuştur. Ve Faik Bulut, hapislik hayatı içinde; dini inanışlarına öfkede duysa, küçümsemeye de kalksa, hapishane içinde de Filistin direnişine ağırlık koyacak olan İslami örgütlenmenin filizlerini görmeye başlar.

Bulut, hapishanede iken Filistinli tutsaklardan İngilizce öğrenir, Fransızca'sını geliştirir ve İbranice çalışmaya başlar. Direnişçi arkadaşlarıyla bir çok eylemlilik başlatarak İsrail askerlerinin ellerinden almış oldukları haklarını geri alma fırsatını bulur. Mesela bunlardan bazıları; mektuplaşma hakkı, yerli ve yabancı basını takip hakkı, Marksist kitapları edinme hakkı, transistörlü radyo edinme ve dinleme hakkı vb. Ayrıca hapishanede İsrail hükümetine karşı etkin bir mücadele örnekliği sergilemeye çalışırlar.

Yazar kitabında Kürt ulusalcılığına duyduğu ilgiyi gizlemez. Ama o, Filistin mücadelesine gönül vermiş bir devrimcinin mücadele sürecini ve bu süreçte yaşadığı zorluklara rağmen teslimiyetçiliği kabul etmeyerek bir direnişin serüvenini sunar bizlere. İsrail'in Filistin toprakları üzerinde gerçekleştirdiği işgale de yer veren yazar, MOSSAD'ın 1973 ve 1976 yıllarındaki Filistin'le ilgili oyunlarını ve bu oyunlara karşı harekete geçen FKÖ'nün direnişini ve intifada tohumlarının atılmaya başlandığı dönemleri farklı bir bakış açısıyla okuma fırsatını buluyoruz Faik Bulut'un kaleminden.