Türkiye ile İsrail ilişkilerinde son dönemde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Hükümet’in “komşularla sıfır problem” sloganı ile rotasını belirlediği dış politikada Türkiye, komşuları ile ilişkilerini büyük ölçüde geliştirdi. Komşularıyla ilişkilerini geliştirirken Türkiye’nin, bölge ülkeleri için açık bir tehdit olan İsrail ile ilişkileri de gerilemeye başladı. Kimi çevreler bu durumu Türkiye dış politikasında eksen kayması olarak savunurken kimi çevrelerse bunu normalleşme olarak değerlendiriyor.
Türkiye ile İsrail arasında siyasi, askeri, ekonomik ilişkiler Siyonist İsrail’in kurulduğundan beri sürüyor. Hatta İsrail’i tanıyan halkı Müslüman ilk ülke de Türkiye olmuştur. Şu anda Türkiye-İsrail ilişkilerinin neden bozulmaya başladığını anlamak için bu ilişkinin mahiyetine bakmak gerekiyor. 1990’lara kadar süren ilişki bu süreçten sonra stratejik işbirliği haline gelmiştir. Stratejik işbirliğine giden yolun Soğuk Savaş’ın sona ermesinin uluslararası sistem üzerine etkisiyle açıldığını söylemek mümkün. Özellikle NATO’da öncelikli tehdidin İslami uyanış hareketleri olarak belirlenmesi Türkiye ile İsrail arasında “ortak düşman” algılamasını da ortaya çıkarmıştır. Bu durum özellikle 1990’ların ortalarından sonraya yani 28 Şubat darbesinde belirgin bir şekilde gözlemlenmiştir. Bu ikili ilişkide normal olanın tersine İsrail’in muhatabı seçilmiş hükümetler değil TSK olmuştur. Hükümetler askeriyenin oldubittiye getirdiği anlaşmaları onaylamaktan öte bir rol üstlen(e)memişlerdir. TSK’nın bu dönemde yaptığı öncelikli düşman tanımı, TSK’nın bir NATO ordusu olduğu gerçeği ve 28 Şubat’ı birlikte düşündüğümüzde ilişkilerin stratejik derinliğinin neye tekabül ettiğini de rahatlıkla anlayabiliriz. Zaten ilişkinin stratejik olarak algılanmasının ve tanımlanmasının en önemli nedeni iki ülke arasında askeri eğitim ve modernizasyon, istihbarat paylaşımı, ileri teknoloji ürünü silah sistemlerini içeren askeri alışveriş gibi unsurları barındırması ile birlikte bu ilişkilerin yürütücülerinin düşman tanımının da aynılaşmasıdır. Hatırlanacağı üzere 28 Şubat sürecinde Sincan’da düzenlenen Kudüs Gecesi darbe sebebi olarak gösterilmiş, İsrail’in düşman olarak gördüğü Suriye ve İran ile savaşın eşiğinden dönülmüştü. 1990’ların sonuna gelindiğinde siyasi analizlerde Ortadoğu’da en güçlü ilişkilere sahip iki devlet olarak gösterilen Türkiye ve İsrail ilişkileri, ülkede darbenin etkisini yitirmesine/normalleşmenin başlamasına paralel olarak soğumaya başlamış, özellikle 2003’ten sonra açıkça gözlemleyebileceğimiz şekilde de gerilemeye başlamıştır. Peki, İsrail ile ilişkilerin gerilemesinin sebebi İslami kökenden gelen AK Parti midir?
İlişkilerde Gerilemenin Nedenleri
Türkiye ile İsrail ilişkilerinde ortaya çıkan krizi tek nedene bağlamak doğru değildir. Tabii ki darbeci kadronun önemli isimlerinin emekliye ayrılması, tasfiye edilmek istenen kişilerin de yer aldığı AK Parti’nin halkın büyük bir desteği ile iktidara gelmesi sebeplerden sayılabilir. Ama en önemli sebep Türkiye dış politikasında yaşanan değişimdir. Dış politikada yaşanan değişimin sebepleri arasında, Irak ve Afganistan işgalleri ile İsrail’in saldırgan politikaları gösterilebilir. Tabii ki ABD’nin Irak ve Afganistan’da İsrail’in ise Lübnan ve Gazze’de yaşadığı başarısızlık da bu sürecin yaşanmasının sebepleri arasında gösterilmesi gerekir. Bize göre Türkiye ile İsrail ilişkilerinin gerilemesinin en temel nedeni Türkiye’de yaşanan normalleşmedir.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi İsrail, Türkiye ile ilişkilerini büyük oranda TSK üzerinden yürütüyor. Dolayısıyla askeriyenin her alanda hâkim olduğu ve yaptıklarının sorgulanmadığı dönemlerde nasıl ki İsrail ile ilişkiler zirve yaptıysa, hukuk dışı çetelere yönelik operasyonlara hız verildiği, askerin yaptığı hukuksuzluğun açıkça tartışıldığı ve TSK’nın hesap vermeye çağrıldığı dönemde İsrail ile ilişkilerin gerilemesi de kaçınılmazdır.
Türkiye yaşanan bu değişim ile dış politikada “üç tarafı deniz, dört tarafı düşmanla çevrili” retoriğini terk ederek problemleri sıfıra indiren ve karşılıklı güven ve çıkarı esas alan yeni bir dil geliştirmiştir. Dış politikada değişen stratejiye uygun olarak tehdit merkezli algılamalardan uzaklaşılmıştır. Karşılıklı çıkar tanımlamalarının geliştirdiği bu süreçte İran, Irak ve Suriye ile ilişkiler büyük ölçüde geliştirilmiştir. Özellikle Ermenistan ile ilişkilerin düzeltilmesi için imzalanan protokol, “soykırım” tartışmalarında Siyonist lobilere muhtaç durumda olan Türkiye’nin elini rahatlatmıştır. Aslında sadece son dönemdeki tartışmalara bile baktığımızda -İsrail’in gayri meşruluğu bir tarafa- Türkiye’nin niçin İsrail ile ilişkilerini kesmesi gerektiğini de açıkça ortaya koymaktadır. Düşünsenize büyük oranda askeriyenin hesap vermeden yürüttüğü ilişkilerle “stratejik” müttefik olarak tanımlanan bir ülke, “soykırım” olayında olduğu gibi bunu şantaj olarak kullanmaktan da çekinmemektedir.
Bütün bunlara ek olarak ilişkilerin gerilemesine Türkiye’nin arabuluculuğunu yaptığı İsrail-Suriye görüşmelerinin İsrail’in her zamanki gibi saldırgan, güven vermeyen tutumu nedeniyle çökmesi ve de İsrail’in gerçekleştirdiği katliamlara Türkiye halklarının verdiği hızlı ve kitlesel tepkiler de gösterilebilir. Nitekim Başbakan Erdoğan “Anadolu Kartalı” tatbikatına İsrail’in katılımının engellenmesini “halkım istemiyor” diye gerekçelendirmişti. (Burada şunu hatırlamakta yarar var: Zaman zaman zulmü ve zalimi teşhir etmek, mazlumlarla dayanışmamızı göstermek için yapılan eylemler kimi çevrelerce küçümsenerek “Sokağa çıkıp bağırıp çağırmakla bir şey olmaz!” yaklaşımı sergilenmektedir. Görülüyor ki sokak eylemleri her “normal” ülkede olduğu gibi iktidarı tavır almaya zorlayabiliyor. Soruyu tekrardan soracak olursak: “Sokak eylemleri ne işe yarar?” Tabii ki cevap, “İsrail’in katil pilotlarının Konya semalarında eğitim görmesini engellemeye yarar!” olur.)
Türkiye-İsrail İlişkilerinin Akıbeti
Davos’ta Başbakan Erdoğan’ın İsrail karşısında gösterdiği tutum, İsrail’de ağırlıklı olarak Türkiye’nin iç politikası ile ilişkilendirilmişti. Ama bunun ardından yaşanan son gelişmeler İsrail’de şok etkisi yarattı. İsrail’de bu durum artık Türkiye dış politikasında eksen kayması olarak değerlendirilmekte ve yaşananların sorumlusu olarak da başına “İslamcı” vasfı eklenen hükümet gösterilmektedir.
İsrail’de aşırı tepki çeken olaylar şunlar: İsrail’in “Anadolu Kartalı” tatbikatına alınmaması, TRT’de yayınlanan Ayrılık adlı dizinin bir bölümünde İsrail askerlerinin gerçekleştirdiği katliamlardan kesitler verilmesi ve son olarak da Başbakan Erdoğan’ın Pakistan’dan İran’a geçerken Siyonist İsrail’in Dışişleri Bakanı Lieberman’ın Gazze’ye karşı nükleer silah kullanılmasını önerdiğini hatırlatması.
Türkiye’de basına baktığımızda sanılıyor ki İsrail en çok TRT’de yayınlanan diziye tepki verdi. Evet, İsrail tarafında Ayrılık dizisine oldukça sert tepki gösterildi hatta bu dizinin kendilerinde travmaya neden olduğu açıklandı. Bu dizide gösterilenlerden çok daha korkuncunu canlı yayınlarda gerçekleştirmekten çekinmezken İsrail’in Ayrılık dizisine verdiği abartılı tepkinin arkasında başkaca sebepler aramak gerekmektedir. Bizce İsrail’e asıl travma yaşatan, şok geçirten adı geçen dizi değil, İsrail’in Anadolu Kartalı tatbikatına alınmamasıdır. Türkiye’de Ermenistan protokolü tartışıldığı için fazlaca gündem olmayan bu olay, İsrail’de gündemin birici sırasına taşınmış ve bununla ilgili üst üste toplantılar yapılmıştır. İsrail şimdiye kadar kendisine yönelik siyasilerin olumsuz açıklamalarını pek dikkate almadı. Çünkü ilişkiler daha çok asker üzerinden yürüyor ve bu konuda TSK’yı da ilişkilerinin teminatı olarak görüyordu. Ancak yaşanan gelişme sonrası oldukça sert değerlendirmeler yapılmış hatta TSK’nın bile artık İslamcı kadrolarla doldurulduğu şeklinde kışkırtıcı analizler yayınlanmıştır. İsrail’in gösterdiği bu tepkinin ardından Genelkurmay, Anadolu Kartalı tatbikatının uluslararası etabının Dışişleri Bakanlığı’nın marifeti ile ertelendiğini açıklama durumunda kalmıştı. Genelkurmay bir bakımdan İsrail’e “Ben yapmadım, onlar yaptı!” diyordu. Yine İsrail basınında öyle yayınlar yapılıyordu ki sanırsınız Türk Solu ya da Aydınlık’ta bir makale okuyorsunuz. Yaşanan gelişmeleri değerlendiren yazılarda “Atatürk mezarında ters dönmüştür!” şeklinde Türkiye’de bazı kesimleri kışkırtma amaçlı değerlendirmeler yer alıyordu.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin mahiyetine baktığımızda ve de yaşanan son gelişmeleri de birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye’de normalleşme sürdükçe İsrail ile ilişkilerin gerilemesinin kaçınılmaz olduğu sonucuna varabiliriz. Ayrıca komşuları ile ilişkilerini iyi tutmak isteyen Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin eskisi gibi olmamasını beklemek de en azından kendisini İsrail’in tehdidi altında hisseden komşularının önemsenmesi gereken bir beklentisidir. Bunun yanı sıra Hükümet’in gerek içerde gerekse dış politikada olumlu yönde attığı adımların devamının gelmesi ve politikasının sıhhati için çeteler ve cuntalar ile hesaplaşmasını da kararlılıkla sürdürmesi gereklidir. “Şer odaklarının” fırsat buldukları ilk anda 28 Şubatvari bir operasyona girişecekleri yakın dönemde yaşadıklarımıza baktığımızda bizim için sır olmasa gerek.