Ben Batı Avrupa'da (Hollanda'da) doğup büyümüş bir müslümanım. Türkiye'deki müslümanların sorunlarını genelde medya aracılığıyla takip ediyorum. Bilhassa son yıllarda, Haksöz vesilesiyle bu sorunlara daha değişik bir perspektiften bakmaya başladım.
Yakın zamanlara kadar kendimi Hollanda'da yaşayan bir müslüman olarak Türkiyeli müslümanlara nazaran çok şanslı hissetmekteydim. Nitekim Türkiye'de genç kızlar başörtülerinden dolayı okullarına giremezken, Hollanda'da başörtüsüyle çeşitli devlet bakanlıklarında çalışan arkadaşlar tanıyordum. Türkiye'de medyanın büyük bir kısmı insanlara bilinçli veyahutta bilinçsiz Batı kültürünü aşılarken ve İslam'ı karalamaya çalışırken Hollanda'da müslümanlar kendi dergilerini kolayca çıkartabiliyorlar ve hatta kendi televizyon kanallarına bile sahiptiler.
Hollanda'da tüm yabancılara karşı sanki samimi bir hoşgörü var gibi gözüküyordu. Kanaatim son gelişmelere kadar Hollanda'da hoşgörü denmese de en azından müslümanlara karşı bir ilgisizlik olduğu şeklindeydi. Ama ilgisizliğin yerini artık müslümanlara karşı şiddet ve aşırı şekilde bir terbiyesizlik aldı. Bunların nedenlerini ve bu şiddet ve terbiyesizliğin örneklerini ilginize sunmak istiyorum.
Sebeblerden başlayacak olursak benim kanaatimce çok önemli iki etken var. Birincisi New York'taki 11 Eylül olayları. 11 Eylül olayları Batı'da İslam'a karşı duyulan soyut güvensizliği somutlaştırdı. Artık müslümanları suçlamak için ciddi bir bahane bulunmuştu. İslam, New York ve Washington'da düşen uçaklar ve terörizm arasında doğrudan bir bağlantı kuruluyordu. Bir yandan şiddet eşittir İslami terör şeklinde bir söylem yaygınlaştırılırken, diğer yandan da 'İslami' terörü engellemek için kullanılan her yöntemin meşru olduğu anlayışı geliştiriliyordu.
Ayriyeten aynı süreçte "yeşil tehlike" adı verilen bir heyula oluşturuldu. Medya ve siyasi partiler insanların İslam hakkındaki duydukları korkuları hem güçlendirdiler ve hem de toplumda mevcut olan İslam'a karşı duyguları daha büyük bir kitleye sundular. Yani bir anlamda 'maske düştü' ve Hollanda'da İslam ve müslümanlar hakkında kamuoyunda ileri geri atıp tutmalar başladı ve bu da gayet normal olarak görülür oldu.
Hollanda'ya diğer Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi 1960'tan itibaren çeşitli ülkelerden işçi akımı başladı. Bu işçilerin maksadı birkaç yıl çalışıp ülkelerine geri dönmekti ve Batı Avrupa toplumu da bu insanları 'misafir işçi' olarak görüyordu. Çok zaman geçti ve artık altmışlı ve yetmişli yıllarda gelen işçilerin torunları var Batı Avrupa'da. 11 Eylül olayları Hollandalıları korkuttu ve "biz de yeşil tehlike ile muhatabız" dedirtti. Hollanda'da tahminen bir milyon müslüman yaşıyor (toplam nüfus 16 milyon). Avrupa'da 11 Eylül'den sonra müslümanlara karşı ayrımcılık en çok Hollanda'da görüldü. Artık açık açık müslümanların kimliğine saldırılıyor.
Önceleri bu saldırılar soyuttu. İslam din ile kültür ayrımını yapmaktan bile acizler tarafından "geri kalmış bir kültür" olarak tasvir edildi. Bu tezi savunanların partisi Hollanda'da 2002 Mayıs seçimlerinde oyların % 17'sini aldı. Gittikçe de bu soyut saldırılar somutlaştırılmaya başlandı.
Bugünlerde Hollanda'da 'çarşaf tartışması var. "Okullarlarda çarşaf giyilmesin" denmekte ve bu talep de iletişimin zorlandığı bahanesi altında sunuluyor. Çarşaf giyen bayanların sadece gözleri gözüküyormuş ve toplumda başka insanlarla irtibata girmek o bayanlar için neredeyse imkansız oluyormuş. Asıl maksadın başka insanlarla iletişimi, kolaylaştırmak mı, yoksa çarşafla başlayıp yavaş yavaş müslümanlardan taviz istemek ve insanların kimliklerini hiçe saymak mı olduğu belirsiz. Başörtüsünü de tartışma konusu oldu ve bir kaç genç kız başörtülerinden dolayı okuldan gönderildiler. Aslında bilinmeli ki, bu konularda verilen tavizler başka tavizlerin yolunu açacaktır. Size bunu Hollanda toplumu İçinde yaşanan bir olayla anlatmak istiyorum.
9 Ocak 2003'te gazetede çok ilginç bir haber vardı. Hollanda'nın bir şehrinde yaşayan yaşlı bir çift emekliliklerinden sonra Hollanda'nın kuzeydoğusunda bir köye taşınmışlar. Orada büyük kentin telaşından uzak sakin bir hayat yaşamak istemişler. Onlar oraya taşındıktan sonra evlerinin çok yakınına iş merkezleri yapılmaya başlamış. Bu aile buna belediyede karşı çıkmışlar. Köyün yerlileri bu ailenin köyün işlerine karışmasını hoş görmemişler ve onları rahatsız etmeye başlamışlar (bahçelerini harap etmişler). Bunların yanı sıra resmen geldikleri yere (yani büyük şehre) geri dönmelerini istemişler. Yani birbirlerine bile tahammülü olmayan insanların müslümanlara sempati göstermesi beklenemez.
Dikkat çekici bir durum da başörtüsü tartışmasında bazı Hollandalı politikacı ve medya mensuplarının Türkiye'yi 'örnek' göstermeleri. Eğer başörtüsü Türkiye gibi vatandaşlarının büyük bir çoğunluğu müslüman olan bir ülkede devlete ait kurumlarda yasaksa, Hollanda'da niye serbest olsun? denilmekte. Demagojinin bu kadarına pes yani! Ekonomiden insan haklarına kadar her alanda Türkiye'yi (haklı olarak) eleştirenlerin kendi çıkarları için Türkiye'yi örnek olarak sunmaları çok ilginç.
Rotterdam (Hollanda)