... Türkiye'ye karşı her harekette saf tutan Arap komşularımıza ve 1960'larda Türklere yapılan katliamlardan beri Rum tarafının yanından hiç ayrılmayan Filistinli "kardeşlerimize", içimizde kalan bu "tarihi sitemi" aktarmamız gerekiyor. Sizi bilmem ama ben kendi payıma o günkü davranışları hiç unutmadım. 1950'li yıllarda babamın elinden tutarak katıldığım İzmir Bornova'daki ilk Kıbrıs mitinginden bu yana, Müslüman komşularımızın bu tutumu kafama kazındı...
(Ertuğrul Özkök, "Geçmişe baktım ve bakın ne gördüm", Hürriyet, 2 Nisan 2002)
... Bir terör örgütünün basındayken Birleşmiş Milletler'den 'gelmiş geçmiş en büyük kurtuluş savaşçısı' unvanını alacağı nasıl aklına gelmemişse, o konumundan bugünkü durumuna düşeceğini de herhalde hiç düşünmemişti Arafat... Neylersin, kader. Ortadoğu kan gölü. Artık iki taraf da kan döküyor. Yaşanan acılara duyarsız kalmak kadar, acıların gerçekleri gizlemesine göz yummak da yanlış geliyor bana... "Ah Filistin vah Arafat" feryatlarıyla ağlama duvarına dönen Türk gazetelerini okurken, bir farklı sese rast geldim. Hürriyet'te Ertuğrul Özkök dün...
(Hikmet Bila, "Arap Kardeşlerimiz", Cumhuriyet, 3 Nisan 2002)
... Türkiye'nin Kıbrıs davasını Araplar'ın hiçbiri desteklemedi. KKTC'yi tanımadılar. Ama bunların yanında başka şeyler de yaptılar. Örneğin, "Türkiye'deki sol terör örgütü militanları, bir dönem El Fetih kamplarında eğitilmedi mi?" Eğitildi. "Ne için eğitildi?" Türkiye'deki rejimi yıkmak için. Örneğin, "PKK'yı kimler eğitti? Kimler sakladı? Kimler üzerimize saldı? Kimler eline silah verdi?" Bazı Arap ülkeleri... Örneğin, "Türkiye, PKK ile savaşırken, kimden yardım almadı ve kimden aldı?" Araplardan almadı ama İsrail ve ABD'den aldı. Örneğin, "Aslan gibi binbaşımızı kim şehit etti?" Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu veya Başbakan Ecevit çıkıp açıklasın bu millete. Yoksa biz açıklayacağız... Örneğin, "Suriye, APO'yu sınır dışı etmeseydi, Türkiye ne yapacaktı?" Bütün askeri gücü ile Suriye'ye girecek ve 48 saatte Şam'da olacaktı. Meraklısı Süleyman Demirel'e sorabilir. Bunların hepsi gerçektir...
(Sedat Sertoğlu, "Gerçekler" Sabah, 3 Nisan 2002)
... Araplar'dan ve Filistin'den, geçmişte veya günümüzde, sadece kendileri zora düşünce "Haydi din kardeşim, dostum Türkiye, uzat bana elini" palavrası dışında bir destek gördük mü?.. Soruyorum, bunların hangisi Türkiye'yi bir "dost" olarak gördü veya günümüzde görmektedir? Hangisi, hangisi? Acaba diyorum. Birinci Dünya Savaşı'nda çil çil İngiliz altınlarıyla satın alınan Araplar'ın arkadan vurduğu on binlerce Türk evladı Mehmetçiğin "ah"ları mı, simdi Ortadoğu'dan arşa, Allah'ın katına yükseliyor!
(Emin Çölaşan "Mehmetçiğin 'ah'ları mı?", Hürriyet, 3 Nisan 2002)
... Dün Emin Çölaşan da yazdı, bu toplum yani Filistinliler tarihsel süreç içinde de hep Türkler'in karşısında oldular. Bırakın El Fetih'teki eski marksist gerilla kamplarını, Filistinliler hala Rumlar'la kolkola değil mi? Tarihte de benzer sahneler var. 1915'te Sina Çölü'nde İngiliz Lavrensler'le işbirliği yapıp Türk'ü arkadan vuran bunlar değil mi?..
(Sabahattin Önkibar, "İntihar eylemleri terör mü?", Posta, 4 Nisan 2002)
... Bugün İsrail, Filistin'i eziyor, yakıp yıkıyor. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar herkes ölüyor. Peki din kardeşleri olan diğer Arap ülkeleri ne yapıyor? Hiç... Yahu, bu Araplar'dan adam olur mu? Onlar, hiç bir zaman güçsüzün yanında yer almazlar. Kuvvete taparlar çünkü...
(Rahmi Turan, "Arap kuvvete tapar", Gözcü, 4 Nisan 2002)
... Türkiye, savaşın en kızgın anında İsrail'le tankların yenilenmesi projesini imzalamakta tereddüt etmedi. Pek çok kişi bu işe kızdı: 'Zamanlama açısından yanlış oldu' dedi. Acaba? Gerçekten de asker ve sivil, Türk yetkililer, bu anlaşmayı basiretsizlikle mi imzaladı, yoksa Araplar'a bir mesaj mı vermek istedi? "Bakın değerli dindaşlarımız, elbette Filistin topraklarının İsrail tarafından işgaline, size uygulanan insanlık dışı muamelelere karşıyız. Ama Lübnan'da kurulan Filistin kamplarında terörist yetiştirip Türkiye'ye göndermenize de karşıydık. PKK terörünün yıllar yılı Suriye gibi Arap ülkeleri tarafından desteklenmesine de karşıydık. Kıbrıs davamızda Arap ülkelerinin hiçbir yardımını görmememiz, Rumları destekleyen Arap kardeşlerimizin bizi yarı yolda bırakması da bizim kalbimizi kırmıştı. Türkiye'deki dinci teröre hoşgörüyle yaklaşmanız, hatta el altından desteklemenizi de hoş karşılamadık. Elbette size dost elimizi uzatmak isteriz. Geçmişte de uzattık. Ama hep elimizin havada kalmasından bıktık, usandık artık." Sanırım, İsrail'le tank anlaşması imzalarken, Türkiye böyle bir mesaj iletmeyi de düşünmüş olmalı...
(Türker Alkan, "Binlerce yılın savaşıdır bu" Radikal, 4 Nisan 2002)
... İsrail o topraklan gelip işgal etmedi. İkinci Dünya savaşından sonra uluslar arası bir anlaşma yapıldı. Ürdün topraklarından bir bölüm ayrıldı ve İsrail olarak ilan edildi. Bu yapılırken o bölgede yerleşik bir devlet yoktu. Filistinliler sağda solda göçebeler gibi yaşıyorlardı. Şimdi de değişen bir şey yok. Çadırlar yerine onlar da birkaç bina inşa ettiler o kadar. Peki sonra ne yaptılar. Dünyaya terörün ne olduğunu anlattılar, gösterdiler. Yaser Arafat Filistin hareketinin önderidir, tamam da, gidin bakalım 1970'li yıllara, o zaman uçak kaçırmalar, bombalamalar, rehin almalar. Şimdi bunların hepsini görmezden geleceksiniz ve sonra da bir halk yok ediliyor diye bağıracaksınız. Eğer gerçekten o fikirdeysek, Filistin halkının yok edildiğini söylüyorsak, o zaman Avrupa'nın, Amerika'nın ve tüm dünya ülkelerinin "Siz de Kürt halkını yok ediyorsunuz ama" suçlamasına öfke duymayacaksınız. Bakın şunu unutmayın, bugün bazı dünya ülkeleri Filistin'i nasıl görüyorsa, Güneydoğuda yaşayan kürtleri ve PKK'yı da öyle görüyor.
(Can Ataklı, "Filistin", Habertürk, 5 Nisan 2002)
... Neredeyse 10 yıldır sürdürülmekte olan, önce Madrid Konferansı sonra Oslo Barış Süreci ile Filistin Devleti'nin kurulması için adım adım ilerlenmekteydi. Son olarak da, Clinton döneminde, o zamanki İsrail Başbakanı Barak'ın da gayretleriyle Arafat taleplerinin %90'ını elde etmişken önce anlaşmış gibi yaptı, sonra su koy verdi. Arafat, kendisinin de imkansız olduğunu bildiği iki şey istiyordu: 1) Kudüs Filistin'in başkenti olacak. 2) 10 milyon Filistinli, 5.3 milyonu Yahudi olan İsrail Devleti'ne geri dönüş hakkı kullanacaktı. Yahudiler İsrail'de azınlık durumuna düşecekti. Tabii ki yemediler! Arafat da zaten bunu bekliyordu...
(Cüneyt Ülsever, "Birbirine muhtaç iki adam: Arafat ve Şaron!" Hürriyet 15 Nisan 2002)
Kimse terörden yana olmamalı... Çünkü terörden daha alçakça, daha sinsice, daha onursuzca bir insanlık suçu yok... İşte terör yüz kızartıcı suçlarından birisini daha işliyor: Yiğitçe ortaya çıkıp savaşmaktansa, küçük çocukların beline bomba bağlayıp, başka çocukların olduğu marketlere göndererek ve bunun sonucunda İsrail'in sivillere saldırmasını dahi neredeyse haklı çıkartarak...
(Bekir Coşkun, "Işıklar Niye Sönmedi?", Hürriyet 17 Nisan 2002 )
... Arafat, terörü körüklemiş ve özendirmiştir. Ellerinde taşlarla sürüler halinde Yahudilere saldırılar düzenleyerek onlara rahat yüzü göstermemişlerdir. Baldırı çıplak sokak çocuklarını "Benim generallerim" diye nitelendirmesi bile yeterli değil mi? Koskocaman, zengin Arap dünyası Filistinlileri ve Arafat'ı sevmemiş ve tutmamıştır. Bizim "Kavm-ı mecip"çiler yetmez mi(!). Elbette Şaron'a hak verecek değilim ama birçok gerçeği de görmektedir o. Yine Viyanalı bir Sozi'nin şu sözleri aklımdan çıkmaz: "İsrail, onlara aş ve iş veriyor; disiplinli yaşam öğretiyor; Filistinliler ise taşla karşılık veriyorlar." İsrail'in bize bir kötülüğü dokunmamıştır. Hangi Arap devleti, yüreğinde çöreklenen sinsi ve çok haince düşmanlığı yenerek ülkesinde "Atatürk Ormanı" kurmuştur? Bir televizyon oturumunda değerli bir eski diplomatımız (sanıyorum Coşkun Kırca idi) "Arap ihanetleri karşısında hele şükür İsrail ile dostluk kurma akıllılığı gösterebildik" demiştir. Şanlı ordumuzun yönlendirmesiyle kuruluyor bu birliktelikler. Gel de rahmetli ninemin duasına katılma: "Tanrım ordumuza zeval verme!"
(Ayşe İlhan, "Tanrım, Ordumuza...", Cumhuriyet, 24 Nisan 2002)
YA YAHUDİLER NE DİYOR:
Ben Gurion Üniversitesinden Dr. Lev Grinberg:
"Şaron ne zaman terörist olarak tutuklanacak? Tek isteği özgürlük ve bağımsızlık olan Filistin'in haykırışı, dünya tarafından daha ne kadar duymazdan gelinecek? İsrail hükümetinin amacının güvenlik değil Filistin topraklarının işgali ve Filistin halkının ortadan kaldırılması olduğu ne zaman görülecek?"
İnsan Hakları eylemcisi Neve Gordon'un haftalık Kol Ha'ir gazetesinde İsrail ordusuna açık mektubundan:
"...kamplara yaptığınız baskınlar ve askerlerinizin yarattığı ortam İsrail ve Filistin'de kimsenin kaçamayacağı bir kan banyosuna neden olmuyormuş gibi, işgal altındaki topraklarda İsrail askeri şiddetiyle İsrail'deki Filistin-şiddeti arasındaki bağı tamamen yok saydınız."
İsrail'in önde gelen barış örgütü Guş Şalom'un açıklamasından:
"Şaron'un yaptıkları intihar bombacılarını durdurmadı, durduramaz da. İşgaller bilakis intihar bombacılarını teşvik ediyor. Ancak Batı Yakası ve Gazze'nin işgaline son verilerek şiddet döngüsü kırılabilir."
Amira Hass, Haaretz 24 Nisan 2002:
"Kendimizi kandırmayalım. Tüm bankalar, klinikler, ticaret bakanlığı ve Filistin Özerk Yönetimi'ne ait binalardaki hard diskleri parçalayan askerlerin yaptığı iş terörün altyapısını araştırmak ve imha etmek değildir..."
Uri Avnery, Haaretz 23 Mart 2002:
"Canlı bombalar İsrail ordusunun Batı Yaka ve Gazze'deki kentlere, köylere ve mülteci kamplarına karşı giriştiği vahşi operasyonların kaçınılmaz sonucudur."