Bilindiği gibi Türkiye'de solun yaygın mevzilerinden biri de kültür-sanat merkezleridir. Sol'un mesajını iletmek noktasında kültür-sanat merkezleri, sanatın birçok dalında, gecekondu bölgelerinden meydanlara kadar önemli bir taşıyıcılık işlevi üstlenmiştir. 80 sonrasında ise Sol'un tıkandığı noktalarda ideolojik yorgunlukların atıldığı, hem de bir şeyler yapma duygusunun tatmin edildiği birer cazibe merkezi olarak varlıkların sürdürmüşlerdir, Ortaköy Kültür Sanat Merkezi ise dayandığı ideolojik kimlik ve polisin tüm baskı ve kapatma çabalarına karşı ısrarla direnen yapısı ile diğerlerinden ayrıcalıklı bir odak olarak bilinmektedir.
Ancak bizim anlayamadığımız 11 Haziran günü akşamında misyoner Müjde Yayıncılığın organizasyonuyla gerçekleşen hristiyan bir rock grubu olan "Salf'ın konserinin hangi amaca hizmet ettiğidir. Ki bu konserde grup sözcüsü zaman zaman parçaların arasında İncil'den pasajlar da okuyarak kimi Hristiyani vurgular yapıyordu. Neye uğradığımızı şaşırmıştık. Tabi ki bir müslüman olarak İncil'den, tanrıdan söz edilmesi bizi fazla rahatsız etmedi. Fakat Türk Sol'unda bizim bilmediğimiz gelişmeler mi olmuştu acaba? Marx'ın dinlerin afyon olduğu ile ilgili yargısı yoksa Hristiyanlığı kapsamıyor muydu? Ya da yeni açılım dinlerle ilgili politikasını yeniden gözden geçirmeye hristiyanlıktan mı başlamıştı? vs. gibi sorular geldi aklımıza. Şüphesiz ruhumuzda muharref de olsa İncil'den bir şeyler duymak, Kapital'den bir şeyler duymaktan daha az yaralar açardı. Ama şunu da sormadan edemedik: "Misyoner propagandaya müzik yoluyla izin verenler aynı toplumda yaşadıkları müslümanlara için benzer bir imkan sağlarlar mıydı?" Bizim şimdiye kadar ki Sol'la ilgili izlenimimiz, gözlemlerimiz ve de genel olarak Türkiye insanının Batı karşısındaki kompleksi göz önünde tutulduğunda bu sorunun cevabı "hayır" olacaktır.
"Salt" adlı rock grubunun okuduğu parçalarının Türkçelerinden bazı alıntılar yapmak genel kanı oluşturması için sanırız yeterli olacaktır:
"Ayağa kalkıyorum ve yürüyüp gidiyorum
Çünkü tanrı seni alt etti ölüm ve İsa gücünü senden aldı ölüydüm
Ama İsa bana hayat verdi Bu dünya gerçekten tasarlandıysa? Düşünen bir tanrı tarafından yaratıldıysa?
Ya tanrının bizim için bir planı olduysa?
Ölüme teslim olmak yerine yeni hayata uyanmak gibi mükemmel sevgi olan tanrıyı tanımak gibi Bizi yaratan tanrıyı bilmek gibi
Peşinde koşmaya değer tek şeyler İsa ben de yaşayan onun yaşamı TANRI OLAN İSA. Herhalde bu gerçeği unutmuştum."
Ortaköy, incik-boncuk satan alışılmış işportacılarıyla, "küçümseyerek sattıkları tarih"ten kazanç elde eden antikacılarıyla, sahaflarıyla, kumpircileriyle anılır. Ayrıca, dünyevileşmenin uç düzeyde yaşandığı imajıyla, lümpen ve bohem bir hayat tarzının kurumsallaştığı bir yer olarak, İstanbulluların zihinlerinde yer alıyor. Anlaşılan o ki, Ortaköy Kültür ve Sanat Merkezi'nin yöneticisi Marxistler bile, misyonerlere kurumlarında izin verdiklerine göre, bohem Ortaköy'ün bohem havasından nasiplerini almışlar.