Hamza Türkmen, 23 Ekim Cuma günü, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde, "Türk İslamlığından Türk Müslümanlığına Değişen Ne?" konulu bir konferans verdi. Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren günümüze evrilen, gerek iktidar gerekse muhalefet perspektifli "din", "devlet", "millet/ulus", "toprak" gibi kavramların özet bir tahlilini sunan Türkmen, bugün ulus-devlet merkezli yapılan tartışmaların tarihsel arka planlarına ışık tutarak başladığı konuşmasında önemli tespitler içeren vurgularda bulundu.
Türkmen, egemen laik çevrelerin ortaya attıkları "Türk müslümanlığı" tartışmaları, her ne kadar, özellikle "Anadolucu İslam" anlayışını savunan çevrelerce eleştirilere tabi tutulsa da, aslında her ikisinin de arka planında varolan ortak tarihsel saiklerin bugüne kadar tam anlamıyla inceleme konusu yapılmadığını belirtirken, ulus devletin himayesinde ve ulus devlet merkezli "din" oluşturma çabalarının yararlandıkları kaynaklarla Osmanlıcı, Türk-İslamcı, sağcı-muhafazakar çevrelerin beslendikleri damarların ayniyeti üzerinde ısrarla durdu.
Özellikle "vatan-toprak-millet" sözkonusu olduğunda, formda bazı değişikliklere rağmen, içerikte milliyetçi-muhafazakar çizgiyle Kemalist laik perspektif arasında kırılmalardan ziyade örtüşmelerin bulunduğunu vurgulayan Türkmen, "bu iki ekolün kendilerini tanımlamalarının da "tabii değil, kurgusal olduğu" tespitinde bulundu. Bu tespitlerden yola çıkarak, Cumhuriyet'in ilk yıllarında ortaya atılan tezler ve ideolojik olarak geliştirilen 'kurgusallıklara' atıfta bulunarak, benzer kurgulamaların hamasi bir tarih/gelenek/kültür anlayışı bağlamında sağcı çevrelerde de oluşturulmaya çalışıldığının altını çizdi. Bu her iki tutumun da kurgusallıklarını, örtüştükleri noktalar itibariyle açımlarken, özellikle Türk kimliği kurgusunun en birincil öge olduğu üzerinde durdu. Buradan yola çıkarak, Namık Kemal'le birlikte, saptırılmış bir kavram haline getirilen "millet" ortak paydasında buluşuluyordu ki bu, Osmanlı'ya dayanan, batı karşısındaki komplekslilik halinin yarattığı ve Türk ulusunun üretilmesine kadar uzanan bir muhtevayı içeriyordu. Yani, Cumhuriyetin kurucusu "kökten-laik" ekol ile "sağcı-laik" ekolün, "millet/ulus" kavramına yükledikleri öğelerde bazı farklılıklar olsa da, ileriki aşamalarda uzlaşılan ve kabullenilen ortak değer "Türk kimliği" olarak benimsenilmiş/üretilmişti. Bu örtüşmenin en belirgin iki özelliği ise, "devletin, milletin örgütlenmiş yapısı olarak görülmesi" ve "milleti, tabii bir olgu olarak benimserken, aslında milli devletin bireylerine vurgu yapılması" idi.
Türkmen'e göre bugün, her iki kesimin politikaları şu iki cümleyle özetlenebilirdi; "Laikler, dini Türk kimliğine uygun hale getirme çabasında iken; sağcı-muhafazakarlar tarihsel kimliği bugüne uyarlama çabasındadırlar." Bu kesimlerin süreç içerisindeki olumsuzluk ve tahribatlarına da vurgu yapılan konuşmada, dün "siyasal İslam iflas etti" tartışmalarına her iki kesimin de birlikte sevindiklerine değinilirken, tevhidi bilinç sahiplerinin de bu kesimler tarafından "İslamcılık" kavramı etrafında yaratılan spekülasyonlarla karalanmaya çalışıldığı üzerinde duruldu.
Sonuçta, egemen zümrenin ortaya attığı bu "Türk müslümanlığı" tartışmasını kendi zaviyelerinden protesto edenlerin, laik zümrenin vatan-millet-toprak vb. savunularıyla ne kadar hesaplaşabildiği sorusunu soran Türkmen, farkın "özde" değil, "Türk kimliğinin niteliğini düzenlemede" olduğunu belirterek konuşmasını tamamladı.
Katılımın yoğun olduğu konferans, kendi tarih perspektifimizi, tarihi argümanlarla yoğurabilecek bir birikime dönüştürmenin; din anlayışımızı/akidemizi hiç de dolaylı olmayan yönlerden etkileyen bu tür konuların, egemen ya da sağcı-muhafazakar çevrelerin tekelinden alınmasının elzemiyetini de zihinlerde pekiştirmiş oldu.