Bu karşımda duran kişi gerçekten de sen misin? Nasıl da değişmişsin? Geçen yıllar mı yıprattı seni böyle, yoksa geçtiğin yollar mı? Çökmüşsün sen. O hiç sönmeyecek, dinmeyecek sandığın heyecanın duruluvermiş. Hep dimdik gezdirdiğin bu baş ağır mı geliyor sana; ki eğilivermiş. Gözlerindeki fer sönmüş sanki. Sanki hayatın en önemli yerinden kopuvermiş de bir yansını kaybetmişsin...
Onun yüzünden değil mi?.. Konuşmamı ister misin? Belki de dinlemek istemezsin kendi hikayeni... Bazı şeyleri kabullenmek ağır geliyor insana. Hele bu şeyler her gün her saat her şeyle kendilerini kabul ettirmek isliyorlarsa. Dur gitme! Vakit varken konuşsak iyi olur.
Bunca yıkılış onun yüzünden değil mi?
Ne vardı sanki o kadar ısrar edecek? Ne vardı sanki o kadar anlamlar yükleyecek bu olaya. Sıradan bir olaydı, sıradan insanların yaşadığı, sıradan beklentileri olması gereken bir olay. Nice heveslenmiş, gözünde büyütmüştün. Bu olay benim için başka demiştin, başka olacak! Olmalı!
Yaptığım en doğrusu göreceksiniz demiştin, sana ta o zamanlar ulaşmak isteyen dostlarına. Bu sokaklar bazen çıkmaz olur demişlerdi, bu yollar kaypak olur. Ufuk diye gördüğün şeyler birer seraptır aslında; koşarsın koşarsın ulaşılmaz. Gidiyorum zannediyorsundur ama aynı yerde sayıp duruyorsundur. Ayakların yere basmıyordur çünkü.
İdeolojik bakıyordun o zamanlar. Her şeyin de böyle olmalıydı hayatında. Sonra bir de baktın ki hayat, hani o kuşatacağını, hakim olacağını, dahası ideolojik olarak kullanacağını sandığın hayat acımadan ezdi geçti seni. İdeolojinin değil hayallerinin kurbanı oldun. Epeyce hasar gördün bu kazadan. Geçte olsa farkı farkettiğinde çoktandır terk-i diyar etmiş aklın perişan geri dönmüştü.
Paylaşmayı umduğun ama paylaşamadığın şeyler git gide büyüdü içinde, büyüdü büyüdü ve başına çöküverdi. Demek kî ekmeği bölüşmek, suyu yudumlamaktan ibaret değil paylaşım; ondan da öte birşeydi. Anlıyorsun değil mi?
Anlıyorsun tabii, ama birşey yapamıyorsun.
Bir arkadaşın vardı hani, dahası dostundu. Çok üstünde durmuş, çok uğraşmıştı seninle. Sense bu uğurda daha birçok değerli şeyin gibi onu da kolayca harcayıvermiştin.
Herşeyi, hatta kendini dahi uğruna feda ettiğin o şey eşittir koskoca bir hataydı. Yıllarca süren, bitirmesi de başlangıcı gibi zor ve büyük fedakarlıklar isteyen ve en acısı da başkalarının tecrübelerinden değil de ancak yaşanarak öğrenilen bir hata olmasıydı. Bir hayat hatası.
Bana dikkatlice bak, gözlerini kaçırmadan. Kendini iyice gör. Bunca şeyi değiştirmek senin elinde biliyor musun? Hani başlangıçta ki gibi. Yapamayacağını mı düşünüyorsun? Yıktığın herşeyi yeniden yapmak zor mu geliyor sana? Neden cevap vermiyorsun? Hatanı anlamak utandırdı mı seni yoksa? Sisli bir yanlış için feda ettiğin onca şeyden, o şeylerin büyüklüğünden mi ürküyorsun? Net bir doğruya varmak için bu ufak şeyleri vermek gururuna mı dokunuyor?
Unutma! Sen bu doğruyu yanlışları eleyerek buldun. Bu sefer ayakların yerde. Kendine güven ve doğrul. Artık biliyorsun. Senin tükendiğin yerde tükenmeyecek doğrular var. Gözün doğruyu görüyor, kulağın doğruyu işitiyor sadece konuşamıyorsun o kadar. Hadi konuş artık susma! İtiraf et bu hatayı. Bari kendinden, benden olsun saklama. Vazgeç artık içinde saklamaktan doğrularını.
Eyvah bîri geliyor. Git artık git buradan. Çekil karşımdan. Biri görse seni böyle, ayna karşısında saatlerce durduğunu ne der? Git artık, yaşadığın işlev aksamasın.
Ama ya gerçekler...