1
Ayağından yaz kış hiç çıkarmadığı rengi seçilemeyen koyu renkli potinleriyle tuhaf kılıklı adam endamlı endamlı salınarak yürüyor. Üzerinde sarı çizgili yeşil bir ceket, altta koyu siyah bir pantolon. Ceket içine giyilmiş krem mi, sarı mı, yoksa kirli beyaz mı olduğu anlaşılamayan bir gömlek ve kırmızı kravatıyla boynuna asılı içinde eski model bir fotoğraf makinesi olduğu sanılan siyah deri çantasıyla kıvrılıyor köşe başından koca binaya doğru.
İri ve geniş omzunun tam üstüne iğreti bir şekilde tutturulduğu izlenimi veren küçücük kafasıyla, bir an bile çıkarmadığı beyaz saçlarını kamufle etmeye çalıştığı şüphesiz ilginç şapkasıyla, ardında derin ve anlamlı bir bakış bulunacağı varsayılan kalın camlı renkli gözlükleriyle çok ama çok az konuşmasıyla nasıl da esrarengiz.
İyi bir eğitim almış mıdır, verimli bir eleman olabilmiş midir, ince kırılgan ruhunu okşayacak bir estetiği sevdiği bir kadına sunabilmiş midir, bu garip halinden ürkmeyen bir kadın onu sevmiş midir, yumuşacık kokusuyla doğan pespembe bir bebeğe şefkat duymuş mudur, bir bayram sabahı erkenden bayramlıklarını giyip annesinin elini öpmüş müdür veya hiçbir bayram sevincini yüreğinde hissetmiş midir, şu ilginç kafasını bir baba elinin merhameti okşamış mıdır, ölesiye merak ederdiniz tuhaf kılıklı adamı gördüğünüzde.
Hep bir aykırılık hep bir başkaldırı duruşundaki, ta tepelerden bir bakış fırlatarak yürürken upuzun boyuyla. Bir yerde düzenli olarak çalışabileceğinin, bir yerin sınırları çizilmiş kurallarına itaat edebileceğinin ihtimali bile oluşamamakta zihninizde.
Sözgelimi her gün müdürünün gözüne girmeye çalışan işgüzar bir memur olsa, sabahları erkenden tekdüze memur kıyafetlerini giyse, gelirken işportacı tezgahından iki poğaça alsa, işe gelince taze demlenmiş iki çay sipariş ederek müdürün kapısını tıklatsa:
— Güzel görünce size de almadan geçemedim efendim, çaylar da şimdi gelir diye eklese.
Gündemin kritiğini yapsalar, terfi edecek memurların listelerini hazırladığından, ek derece alabilecek en gayretli memurlardan, işe yaramaz düzenbaz kaytarıcılardan, rüşvetçi ve çıkarcılardan, çalıştığı daireyi en verimli devlet dairesi yapma gayretinden dem vursa.
Sonra yeniden dönse içi mevzuat ve yönetmeliklerle dolu sararmış tozlu klasörlerinin arasına... Pek yakında şef olursa maaşına gelecek on iki lira yüz yedi kuruşun değil; ama derecesine eklenecek bir kademeyle tekaüdünde düşebileceği dereceyi ve bunun tekaüt ikramiyesi ve üç ayda bir alacağı tekaüt aylığına yansımasını hayal etse.
Yıllardır emektarı olduğu dairesinde yeni gelmiş tecrübesiz memurların hükümranlığına geçit vermeden, nerede o eski saygıdeğer vazifeliler diye iç geçirerek her konu için mutlaka el yazısıyla yazılıp imzalanmış bilgi notları düzenleyerek önce daktilonun şimdi de bilgisayarın, kime ait olduğu isim yazılmadıkça belli olmayacak dosyalar hazırlamasına içlense.
— Hayır hayır asla tuhaf kılıklı adama göre değil böyle bir tempo. O olsa olsa mahalli bir gazetenin en çarpıcı haberlerinin peşindeki muhabiridir. O mahalle senin, bu kurum benim dolanmaktadır. Çarşı ve pazarlarda sokak ve mahalle aralarında insanların vicdanlarını diriltecek bir haberin ve koca bir dev gibi insanlığı yutmaya çalışan teknolojinin ya da uluslararası medyanın çarpık anlayışlarını deşifre edebilmenin peşindedir. Belki de gizli bir dedektif olarak en kutsal görevlerinden birinin üstündeki izleri sürmektedir.
Hiç makinesiyle fotoğraf çekerken görmesem de, yanına yaklaşıp bir selam bile vermeye cesaret edemesem de mutlaka ama mutlaka her acemiyi tanıyan, her aykırılığı keşfeden bilge ve saygın bir kişidir.
Şu koca idareye atamamın yeni yapıldığını, henüz birimimin belirlenmediğini, her yerin belirli kurallar dahilinde işleyebileceğinin, kurumun yararına bile olsa belirlenmiş kurallar dışında hiç bir tutumuma geçit verilmeyeceğinin zihnime işlenmesi için eğitime tabi tutulduğumu pek yakında tüm yasa ve yasaklara uyan çok iyi bir vatandaş, aldığım eğitimin hakkını layıkıyla veren iyi bir memur olacağımı mutlaka ama mutlaka biliyordur tuhaf kılıklı adam.
2
Teknolojiye ayak uyduramadığından yakınıp duran karısına inat çalar saatin o keskin ve sinir bozucu, uykuları darmadağın edici zıııırrrr... sesiyle irkilerek fırladı yatağından. Karısının:
— Kapat şunun sesini, bir cep telefonu alıp zarif zarif çalan saatiyle uyanmayı beceremedin yıllardır, diyen azarına muhatap olmadan hızlıca indirdi saatin düğmesini. Yatağında sert bir hareketle dönüp yorganın içine iyice gömülen karısına aldırış etmeden gıcırdayan kapılı gardrobdan kirli beyaz-sarı-krem gömleklerinden birine uzandı. Her günkü gibi kırmızı kravatı, nefti yeşil şapkası ve siyah pantolonuyla çıkmaya hazır hale geldi.
Herkes gibi durağan bir hayat süremeyişine hayıflanıp dururdu karısı. Ne vardı bunca söylenecek, kendisi mi tercih etmişti hayatını böyle bir sır perdesinin ardında sürdürmeyi...
Yıllar önce kendi halinde sakin bir hayat süren o değil miydi? Memurdu. Her gün düzenli tıraş olur, hep açık renkli gömleğinin üstüne koyu renkli kravatlar takardı.
Aybaşını bekler, biri bitince bir yenisi başlayan hiç eksilmeyen taksitlerini öderdi. Hükümetin altı ayda bir verdiği yüzde yirmi beşlik zamlara burun kıvırır, üç haneli enflasyon rakamlarıyla boğuşurdu. Ev sahibine kira öder, karısına semt pazarından alınacak sebzeler için pazar parası verirdi. Küçük çocuğuna her gün bir simit ve bir çaya yetecek harçlık, büyüğüne ilaveten otobüs parası bırakırdı.
Evine, ailesine bağlı dürüst bir adamdı. Yılbaşında dahi içki içmeden, evinde bir kaç çeşit çerezle taksitle aldığı renkli televizyonundan eğlence programlarını bir görev bilip sonuna dek izleyerek sabahlar, her yılın bir ocak gününü istisnasız uyuyarak geçirirdi. Milli piyango bileti alır, ya çıkarsa diyerek toto, loto oynar, eğer çıkarsa yalnız bir ev ve araba alıp geriye kalan tüm parayı fakir fukaraya dağıtacağına yeminler ederdi. Tozlu dosyalara acele günlü yazı nüshaları iliştirir, gizli sicil raporlarını yalnız emin insanlara emanet edildiğini düşündüğü anahtarla açtığı arşive kaldırır, sıra sıra aynı hizada duran sararmış klasörlerle dolu demir rafların arasına üzerinde bir okla kıble işaret edilmiş kartonunu sererek vakit namazları kılardı.
Herkesle iyi geçinir, yardım kampanyalarına az da olsa katkıda bulunur, dostlarına çay ısmarlar, geçim sıkıntısından dert yanardı. Yaz tatillerinde karısını ve çocuklarını memleketine uğurlar, senelik izninde de kendisi giderek bir süre dinlenir, çuvallar dolusu kuru erzakla Topkapı otogarının gürültüsüne karışırlar, evinin en yakınına giden servis aracına biner, oradan taksiyle evlerine ulaşırlardı.
Hal ve hareketinde en ufak bir anormallik görülmeyen adam, herkesçe beyefendi görülür, hakkında kimse olumsuz bir yargıya varmazdı.
Çalıştığı daireye ulaştırılan genelgeleri tüm memurlar gibi okur ve imzalar, sonra kutsal bir görev olarak arşivlerdeki yerine dosyalardı.
Soğuk bir kış günü masasının üstünde bulduğu kılık kıyafet genelgesini de her zamanki tekdüzelikte okudu, imzaladı, masa masa dolaştırarak arkadaşlarına tebellüğ etti. Sonra da dosyalayarak yerine kaldırdı. Aradan bir kaç gün geçmeden yeni atanan bir memur çalıştığı birimde göreve başladı. İş arkadaşlarına yardımcı olmayı prensip bilen adam acemi memuru oda oda tüm memurlarla tanıştırarak yeni yerine alışmasına ön ayak olmaya çalıştı.
Günler günleri kovalarken biz diyelim iki ay siz varsayın üç ay gibi bir zaman sonra idareye müfettişler geldiği haberi yayıldı. Kendinden gayet emin bir şekilde işine gelmiş olan yılların memuru adamı dosyalarını kontrol etmek için çağıran sert kılıklı müfettiş dik dik süzüp,
— Bu haliniz ne? Siz memurların saç sakalının nasıl olması gerektiğini bilmiyor musunuz diye çıkıştı. Tıraşı iki günlük olmalıydı.
— Bu gün servise geç kalmak üzere uyandım efendim, yetişemeyeceğimden böylece gelmek zorunda kaldım. Hiç aksatmam oysa dedi. Sert müfettiş:
— Geç uyandım da ne demek? Bir memur her zaman dakiktir. Saatli yatıp kalkar, ne yiyeceğini, nasıl giyineceğini bir gün önceden planlar. Bu ne sorumsuzluk diye çıkıştı.
Adam sessizce:
— Haklısınız efendim, diye yanıtladı. Sert müfettiş sesini iyice yükselterek:
— Özrü kabahatinden büyük. Hem yaptığının suç olduğunu bileceksin hem de suç işleyeceksin. Haklıymışım! Birde onay verme terbiyesizliğinde bulunuyor. Haklıyım tabi. Haklı olmasaydım bu göreve tevdi ederler miydi hiç, diyerek iyice köpürdü.
Susmayı, sadece sorulara cevap vermeyi düşündü. Memur personel listesini ve konuyla müsemma en son kılık kıyafet yönetmeliğini istedi müfettiş. Dosya tellerini elleri titreyerek açtı ve istenileni uzattı. Teker teker isimleri ve de imzaları kontrol ederken, adamın ismini okuyup:
— İmzalamışsın ama uygulamıyorsun, diye söylendi.
Ve; kadın memurlar; başı açık, diz üstüne çıkmayan koyu renk etek ve yakası fazlaca açık olmayan bluz, erkek memurlar; günlük tıraşlı, açık renk gömlek ve kravat, temiz ve düzgün takım elbise giyecekler ibaresini üstüne basa basa okudu.
Bunlar yapılmazsa devletimiz yıkılacak ürküntüsüyle alelade bir camdan yapılı gözlüğünü burnunun üzerine doğru düşürerek uzun ve dik dik baktı adama.
Sonra imzasına takıldı adamın.
— Bu ne biçim imza. Burada imza yerine sanki yasadışı bir örgüt amblemi var. Bu hiç bir memur imzasına benzemiyor, dedi. Adam yutkundu. Ne diyeceğini bilemedi.
— Ben yıllardır bu imzayı kullanırım. Sayısız başarı ve teşekkür belgem var, diyecek oldu. Konuşamadı.
Sert müfettiş sonra adamın dairesine yeni atanmış memurun listedeki ismine rağmen genelgeyi imzalamadığını fark etti. Büyük bir hata bulmuşçasına çıkıştı.
— Yaptığın işi bari tam yapsan. Bak bu memurun imzası yok. Senin ihmalin yüzünden bir memur koca devletimizin bu önemli genelgesinden bihaber farkında bile değilsin.
Bu kez de genelgenin tarihiyle yeni memurun işe başlama tarihinin karşılaştırılmasını isteyecek oldu ki yüksek bir bağırtıyla susturuldu.
Ve huzurdan kovuldu. İyice asabı bozulan yılların iyi memuru adam oda arkadaşlarına hiçbir şey anlatacak takati kendinde bulamadı. Mesai saati tükenirken birim müdüründen iki günlük mazeret izni rica etti. İki gün evde tembel tembel yattı. Karısına dahi yaşadığı bu can sıkıcı olayı anlatmadı. İki gün sonra sinekkaydı tıraşıyla işine gittiğinde belalı müfettişin kendisini kaç kez çağırttığını, izin aldığı için çok sinirlendiğini ve bu çok önemli teftiş döneminde işten kaytardığı için hakkında soruşturma başlattığını öğrendi. Nereye gitse, bu işe nasıl çözüm bulsa bilemedi. Eline tutuşturulan suçlama dosyasında kurallara itaatsizlik, devlet büyüğüne kusur ve saygısızlık, görevi ihmal ve gizli bir örgüt sempatizanlığı yer alıyordu.
Bir avukatla görüşmeye karar verdi. İş çıkışı bir ahbabının tavsiye ettiği, Taksim'deki bir hukuk bürosuna yollandı. Alaca karanlık çöküyordu. Gözleri koca işhanlarında söz konusu avukatın ismini ararken, bir grup genç, gelen geçene ellerindeki bildirileri dağıtıyorlardı. Adam işyerlerinin hizmet reklamı olarak sokaklarda dağıttıkları el ilanlarına aşinalığıyla eline tutuşturulan bildiriyi alıp okumadan cebine koydu. Aklı avukatla görüşeceklerinde ve hazırlayacağı savunmadaydı.
Ertesi gün işe geldiğinde, iki sivilin arama izin belgesini göstererek masasını, sorumluluk alanı arşivi ve üst başını didik didik aramasını şaşkınlıkla izledi. Cebinden çıkan bildiri ve namaz için kullandığı kartondaki ok işaretli karton delil sayılarak apar topar merkeze götürüldü.
Giydiği ayakkabının numarasına, kravatındaki çizgilerin yatık olduğu istikametine, takmadığı şapkasına, seçtiği çamaşırların rengine dahi yığınla anlam yüklenişine itiraz edebilecek gücünü tümüyle yitirmiş olduğundan mecali tükenmiş parmaklarıyla imzaladı hakkındaki suçlamaları.
Günler süren acılı ve korkulu sorgulamadan sonra gereği düşünüldü.
Ülkenin bölünmez bütünlüğüne tehdit oluşturmak, isyanı yazılı hale getirip yaygınlaştırmaya çalışmak, yasadışı örgütlere sempati duymak, yüce devletimizi temsil eden görevlilere saygısızlık ederek devleti küçük düşürmeye çalışmak suçlarından ve de görevi kötüye kullandığından kamu görevinden ihraç edilerek 12 yıl 5 ay 8 gün ağır hapis yatmasına...
Yıllardır birlikte çalıştığı arkadaşları:
— Vvay be hiç belli olmuyordu, adam saman altından okyanus yürütmüş de ruhumuz duymamış, dediler günlük muhabbetlerinde. Karısı:
— Senin neyine koskoca devlete dil uzatmak, diye söylene söylene evde yaptığı yemekleri götürdü pazar ziyaretlerinde. Bir tek erkek kardeşi geldi memleketinden çiftini çubuğunu satıp kendisini kurtarmaya. Şehrin en iyi avukatlarını araştırarak 100 koyununun ve 5 ineğinin parasını kardeşiyle birlikte ailesinin haysiyetini de kurtarmaya adadı.
Aylarca hapis yattı adam siyasi tutuklu vasfıyla. Defalarca itiraz davaları açıldı hakkında. Memuriyeti boyunca aldığı iyi siciller dava dosyasına iliştirildi. Komşularından, görev yaptığı arkadaşlarından tanıklıklar alındı. Bir türlü bitmeyen davalar tam 3 yıl 9 ay 18 gün sürdü. Üç yıl dokuz ay on sekiz gün sonra tutuklunun tahliyesine, haksız yere kamu görevinden çıkarıldığına karar verilerek görevine iade edildi.
Sessiz sedasız süzüldü mahpushane kapısından bir sabah vakti. Ardından bir ayak sesinin hep dolandığına inanarak türlü dolambaçlı yollara saparak izini kaybettirmeye çalıştı. Evinin tam aksi istikametindeki otobüslere binerek yarı yollarda inip tekrar minibüslere binerek dolandı durdu. Karanlık çökerken şehrin en kalabalık geçitlerinden birindeki yalnız işportacıların tezgahlarını dolduracak alışverişler yaptığı lağım ve rutubet kokulu dükkanlardan birine girerek üzerine bu sarı çizgili yeşil ceketlerden birbirine yakın tonlarda bir kaç tane satın aldı. Sonra üzerine tuhaf şapkalar ve kravatlar seçti. Birde o kalabalığın karmaşasında eski ayakkabılar satan tezgahtan tam ayağına göre bir çift postalı oldukça ucuz bir fiyata satın aldı.
Tümüyle kılığını değiştirdiğine inandığında bir taksiye binerek gece yarısına doğru evine ulaşmayı başardı. Kendisini güçlükle tanıyan karısına bile kendini ispiyonlayacak bir muhbir şüphesiyle baktı. Yıllar önce Almanya'dan bir akrabasının getirmiş olduğu ve hiç kullanmak nasip olmayan sandıkta saklı fotoğraf makinesini de izini kaybettirecek kılığına bir aksesuar olarak eklemeyi uygun gördü.
Görevine iade edilmişti. İşine geri dönmeyi ve hemen emekliliğini istemeyi düşündü. Köyünde neyi var neyi yok satıp, ağabeyinin ve de aile haysiyetlerinin kurtarılmasına adamış erkek kardeşinin ısrarlarına itiraz edemeden işine geriye döndü. Yıllarca bıkmadan bu kılıkla işyerine gitmeye devam etti. Mesai arkadaşlarını görünce hiç tanıyamadı belki de tanımazdan geldi. Kendine selam verenleri başından savdı. Etrafındaki en ufak bir hareketlilik en ufak bir kıpırtı büyük bir dehşete düşürdü onu. Ne oldukça itibarlı geçen memuriyetinden, ne hiç bir insani ihtiyacının karşılanmadığı küçücük bir hücrede tek başına geçirdiği yıllarda bembeyaz olan saçlarından, ne sık sık yakalandığı o korku fırtınasından, ne oldukça zorlu geçen sorgulamalardan kimseye söz etmeden yasalar kendini yaştan emekliye ayırıncaya kadar beklemeye koyuldu o tuhaf kılığıyla iade-i itibar adına...