Altı aylık zorlu bir savaştan sonra nihayet Libyalı muhalifler Trablus'a ulaşmış bulunuyor. Doğudan Mısrata, güneyden Gıryan, batıdan Zaviye ve kuzeyden de deniz yoluyla ulaşımını kestikten sonra Trablus'un büyük bir kısmını kontrol altına alan muhaliflere karşı Kaddafi adeta kapana kısılmış durumda.
Trablus dışındaki hemen bütün şehirlerde yaşanan savaştan sonra sıra Trablus'a geldiğinde asıl eylemin Trablus içinden mi geleceği yoksa çevre şehirler kurtarıldıktan sonra savaşçıların Trablus'a gelip Kaddafi güçleri ile mi savaşacağı uzun süre tartışma konusu olmuştu. Nihayet Trablus'un artık harekete geçebileceği Zaviye ve dolayısıyla Tunus'a geçiş yolu kapandığında belirginleşti.
Olaylar başlamadan önce muhalifler Trablus'u dört cepheden sararak çevre ile bağlantılarını kesti. Güneyde Trablus'u Gıryan üzerinden Sebha'ya bağlayan ana yolu ele geçirdiler. Böylece Sebha üzerinden gelecek her türlü paralı asker ve yardımların önü kesilmiş oldu. Batıdan Zaviye ve Sabrata da ele geçirilince Tunus'la olan bağlantı koptu. Trablus son aylarda bütün benzin ve gıda maddelerini buradan temin etmekteydi. Tunus Kaddafi hükümetinin dünya ile bağlantısını sağlıyordu ve bu nedenle bu yolun kapanması ölümcül bir darbe oldu. Öte yandan Bingazi'nin daha başlangıçta Kaddafi'den kopması Mısır üzerinden kurduğu ilişkileri kesmişti. Bingazi'den batıya doğru Ecdebiye, Brega ve Mısrata'yı sırayla ele geçirip Trablus'a ilerleme vakit almaya başlayınca Trablus'un batısındaki şehirlerden ilerleme planları yapıldı. Beklendiği gibi daha büyük ilerleme sağlandı ve batıdan daha erken Trablus'a yaklaşılabildi. Cebel Nafusa, Gıryan, Bir Ganem bölgeleri ele geçirildikten sonra muhalifler Zaviye'nin kapılarına dayandı.
Ancak Zaviye'nin tamamen kontrol altına alınması diğer şehirlerde olduğu gibi keskin nişancılar yüzünden kolay olmadı. Trablus'a 45 km uzaklıktaki Zaviye 17 Şubat’tan sonra büyük bir gösteriye sahne olmuş, kurtarıldığı ilan edilmiş ancak Kaddafi askerlerince acımasızca bastırılıp mahalleler tank ateşiyle dövülmüş, birçok ev ve hatta cami dahi yerle bir edilmişti. Bundan sonra Zaviye'den batıya giden savaşçılar Cebel Nafusa bölgesinin kurtarılmasından sonra 13 Ağustos’ta yeniden Zaviye'ye giriş yaptılar. İlk gün Zaviye'nin yarısı Kaddafi'nin elindeydi ve keskin nişancılar bina çatılarından hedeflere saldırıyordu. İki gün içinde Zaviye tamamen muhaliflerin eline geçti.
Sonuçta rafineri de ele geçirilip Zaviye'nin Trablus'la bağlantısı kesildi. Kaddafi'nin askerleri ise sürekli füze atıyor, basına yapılan açıklamalarda hâkimiyetin kendilerinde olduğunu iddia ediyordu. NATO da sürekli olarak belirlediği hedefleri vuruyordu. Bu arada Zleytin'de yoğun çatışmalar devam etti. Mısrata'dan ilerleyen savaşçılar Zleytin'de bulunan savaşçılarla birleşince Kaddafi'nin askerleri bütün silahlarını bırakıp kaçmak zorunda kaldı.
Zaviye'den çekilen askerler diğer şehirlerde uyguladıkları yöntemi kullanmaya başladı. Uzaktan şehri bombalamaya başladı. Fakat bu çabaları NATO'nun darbeleri sonucu Mısrata'daki gibi uzun süre devam edemedi. Doğuda ise savaşçılar adım adım Brega'yı ele geçirmeye devam ediyordu.
Beklenen büyük operasyon Trablus'ta başladı. 20 Ağustos 2011 Cumartesi günü muhalifler Denizkızı Şafağı ismini verdikleri, Trablus'un kurtuluş operasyonunu başlattılar. Geçici Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdulcelil o gün sıfır noktasına yaklaşıldığını ve operasyonun başladığını duyurdu. Operasyonun kıvılcımı ise camilerden yükselen tekbir sesleri oldu. Birçok yerde Kaddafi'nin askerleri bu sesleri kısmak için camileri otomatik tüfeklerle taradı. Trablus yeniden ayaktaydı.
Tacura, Feşlum, Dahra gibi birçok bölgede akşam başlayan ve sahura kadar devam eden protestolar düzenlendi. Mitiga havaalanının protestocuların kontrolüne geçtiği duyuruldu. Bir silah deposunun ele geçirildiği söylendi. Protesto haberleri Bingazi'de büyük yankı uyandırdı ve on binlerce insan destek amacıyla bir araya geldi. On binler “Özgür Libya” diye slogan atıyordu. Kaddafi'nin basın sözcüsü Musa İbrahim ise Mısır, Tunus ve Cezayirli silahlı küçük grupların Trablus'a sızmaya çalıştığını ancak hepsinin yakalandığını, Trablus'un emin ve sakin bir şehir olduğunu söyledi.
Bu arada Mustafa Abdulcelil, Kaddafi'ye en yakın halkadan bazılarıyla iletişim kurduklarını ve Kaddafi'nin sonunun yakın olduğunu söyledi. Kaddafi'nin Libya'yı terk etmek istediğine dair iddiaları ise Kaddafi'nin sözcüleri kesin bir dille reddettiler.
Gece -Libya saatiyle bir buçukta- Kaddafi'nin Cemahiriye televizyonunda bir konuşması yayınlandı. Görüntülerde ise Bab Aziziye ve Yeşil Meydan'da toplanan on beş yirmi kişilik bir grup ellerinde Kaddafi'nin posterleri ve yeşil bayraklarla Kaddafi'yi destekleyici gösteri yapıyordu. Bu konuşmada Kaddafi Fransız Cumhurbaşkanını eleştirdi, muhaliflerin ülkeyi yıktığını, bu projenin Libya’ya ait bir proje olmadığını, İslami bir proje olmadığını, Libya'yı yıkma projesi olduğunu söyledi. Muhaliflere hainler, necisler, haşereler şeklinde hakaret etti, “Petrolünüzü almak isteyenlerle işbirliği yaptınız!” dedi. O gece eski arkadaşı Abdusselam Calud, el-Cezire televizyonuna konuştu ve Kaddafi'yi yalan söylemekle suçladı.
21 Ağustos'a gelindiğinde Tacura, Suk Cuma, Arada, Bin Aşur, Feşlum, Zaviye Dahmani ve Kaddafi'nin sarayına yakın Mansura tamamen Kaddafi güçlerinden temizlendi. Sicn Cedit'te beş bin, Tacura'da 450 siyasi tutuklu serbest bırakıldı. Mısrata'dan deniz yoluyla gelen savaşçılar şehre girerken, Zaviye'den Maya'ya doğru ilerlemeye devam ediyorlardı ve birçok semtte şiddetli çatışmalar yaşanıyordu. Çatışmaların yaşandığı birçok bölgeden Kaddafi'nin askerleri geri çekildi. Zaviye'ye grad füzeleri atan askerlerin yerleştiği Gab Ciddayim ormanlık bölgesi de muhaliflerin kontrolüne geçti. Trablus'ta birçok yerde askerler silah bıraktı. Buna rağmen devlet televizyonunda Seyfulislam Kaddafi'nin "gençlik konferansı"nda konuştuğu, taraftarlarının alkışları arasında asla teslim olmayacaklarını söylediği açıklandı.
21 Ağustos günü Kaddafi'nin basın sözcüsü Musa İbrahim son basın açıklaması izlenimi veren bir açıklama yaptı. Trablus'un çok iyi korunduğunu, çok profesyonel binlerce askerlerinin olduğunu ve onların Trablus'u koruyacaklarını söyledi. Muhaliflerin de özgürlük savaşçısı olmadığını, zayıf olduklarını ve NATO olmadan bir hiç olduklarını söyledi. Musa İbrahim'e göre kendileri iktidarı bırakırsa yerlerine silahlı çeteler gelecekti. İbrahim yine de ateşkes istedi. Kaddafi'nin muhaliflerle görüşebileceğini söyledi.
Aynı gün Kaddafi'nin bir daha televizyonda konuşması yayınlandı. Kendi sözcüsünün söylediğinin aksine Trablus'ta olduğunu ve savaşacağını söyledi. "Neredesiniz ey milyonlar? Tacura'ya yürüyün, Trablus'u kurtarın, bütün kabileler toplanıp savaşın, haşerelerle, hainlerle savaşın, emperyalizmin küçük uşaklarıyla savaşın." diyordu.
Öte yandan Zanzur'a kadar gelen savaşçılar adım adım Trablus'a yaklaşıyordu. Ve 21 Ağustos'ta akşam Şehitler Meydanı'nda muhalifler bir araya gelmeye başladı. Kaddafi'nin posterleri indirilip yakıldı. Yeşil bayraklar yakıldı ve yerine yeni bağımsızlık sembolü bayraklar asıldı. Mustafa Abdulcelil, el Arabiye televizyonuna bir açıklama yaptı ve eğer Kaddafi ayrıldığını açıklarsa operasyonu derhal durduracaklarını ve çıkış için kolaylık sağlayacaklarını söyledi. Ancak bu çağrı bir karşılık bulamadı.
Aylardır interneti kapalı tutan ve cep telefonu mesajlarının gönderilmesini engelleyen GSM şirketlerinden Libyana muhaliflerin eline geçti. İnternet çalışmaya başladı. Kaddafi'nin kızı Ayşe Kaddafi'nin Cama Saga yakınındaki evi kuşatıldı.
22 Ağustos'ta Mahmut Cibril, Trablus'ta hâlâ Kaddafi yanlısı birçok gizli hücrenin bulunduğunu bunlara karşı dikkatli olunmasını istedi. Mahmut Cibril konuşmasında muhalifleri intikam eylemlerine girişmemeleri konusunda uyardı ve sükûnete çağırdı. Trablus'un yüzde yirmisinin hâlâ Kaddafi'nin elinde olduğu tahmin ediliyordu. Bazı çatılarda keskin nişancılar çok sayıda kişinin ölmesine veya yaralanmasına sebep oluyordu. Kaddafi'nin sarayı Bab Aziziye'ye girilmek üzere hazırlık yapıldı. Ancak Bab Aziziye etrafında çok sayıda tank vardı. Bu tankları NATO'nun vuracağı ve savaşçıların işini kolaylaştıracağı söyleniyordu.
Birçok ülkeden Kaddafi'ye ayrılma çağrısı geldi. Fransa ve Amerika'da Libya gündemli konuşmalar yapıldı. Suriye ve Kuveyt gibi şimdiye kadar taraf değiştirmemiş bazı büyükelçiliklerde de yeni bayrak çekilmeye başladı. Libya Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul Konsolosluğu bayrak değiştirdi. Mısır, Geçici Milli Meclisi Libya'nın tek meşru temsilcisi olarak gören ülkeler arasına katıldı.
Geçici Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdulcelil basın toplantısı düzenledi ve devrimcilere Trablus'taki mücadeleleri için teşekkür etti, intikam hissiyle davranmamalarını istedi. Abdulcelil aynı zamanda kendilerini zor günlerin beklediğini ve buna hazırlıklı olunmasını istedi. Kaddafi'nin nerede olduğunu ise bilmediklerini söyledi. Bu arada Zuvara'da çatışmalar devam ederken Trablus'ta Libya devlet televizyonu muhaliflerce tamamen kontrol altına alındı. Ancak özellikle keskin nişancılar nedeniyle güvenlik sorunu had safhada.
Seyfulislam Kaddafi'den sonra Sadi Kaddafi'nin de yakalandığını Meclis kabul etti. Kaddafi'nin büyük oğlu Muhammed'in evini saran muhaliflerden biri korumalarca öldürüldü. Muhammed Kaddafi el-Cezire televizyonunu aradı. Kendisinin de gelişmelerden dolayı üzgün olduğunu, ailesiyle birlikte olduğunu ve kendisine dokunulmamasını rica ettiğini söyledi. Konuşma esnasında silah sesleri duyuldu. Geçici Milli Meclis'in kendisine garanti verdiğini ve zarar görmediğini açıkladı. Ancak daha sonra Muhammed'in kaçtığı öğrenildi. 23 Ağustos günü daha önce yakalandığı Meclis tarafından da kabul edilen Seyfulislam'ın aslında yakalanmadığı ya da kaçtığı basına yansıdı. Seyfulislam, Bab Aziziye'yi gezerken etrafında kendisini alkışlayanlara yenilmeyeceklerini söyleyip zafer işareti yapıyordu. Bu çelişkili haberler Geçici Milli Meclis'in Trablus üzerindeki kontrolü konusunda şüphelerin oluşmasına sebep oldu.
23 Ağustos 2011 gününe geldiğimizde Bab Aziziye dışında Trablus büyük oranda muhaliflerin elindeydi. Muhaliflerin yoğun olarak Bab Aziziye’ye doğru ilerlediği açıklandı.
Hem Trablus hem de Mısrata ve Zaviye'den gelen savaşçıların birlikte verdikleri mücadele sonucu Trablus'u koruyacağı ve çok zorlu ve kanlı bir savaşa neden olacağı tahmin edilen birlikler kısa sürede dağıtıldı. Ancak Kaddafi'nin Beşinci Tabur olarak bilinen ve gizli bir örgüt olarak çalışan, daha önce Bingazi'de ve diğer kurtarılmış bölgelerde muhaliflere ciddi kayıplar verdiren örgütünün Trablus'ta ne derece etkili olacağı ve nasıl bir taktik uygulayacağı bilinmiyor. Şimdilik bilinen yönü keskin nişancılar yoluyla yarattığı dehşet ve korku. Trablus'ta bu örgütün yöntemlerini kullanarak Kaddafi'nin muhalifleri sindirmeye çalışacağı tahmin ediliyor. Bu daha önce Bingazi'de yaptıklarından ve şimdi de Kaddafi'nin oğullarının yakalandığı haberleri çerçevesinde net olarak görülüyor.
Kaddafi, 17 Şubat’tan sonra yaptığı ilk konuşmada Amerika'nın Felluce’yi, İsrail’in Gazze'yi yakıp yıkmasını örnek vererek kendini haklı göstermeye çalışıyordu. Anlaşılan bu yolla bir devrimi engelleyebileceğini sanıyordu. Şu an için nerede olduğu bilinmiyorsa da ya hükmeder ya da öldürürüm dediği halka karşı yaptığı savaşı kaybetti. “Men entum?” (Siz kimsiniz?) diye küçümsediği bir halka karşı kullandığı savaş makinesiyle birlikte bütün kibrini da alıp gitti. Ayakta kalmak için her şeyi yaptı, şehirleri uçaklarla bombaladı, grad füzeleriyle vurdu, tecavüzü silah olarak kullandı, evleri ve camileri yaktı yıktı, esirleri öldürdü, yalanlarla bütün dünyayı kandırmaya çalıştı, kabilecilik fitnesini yaymaya çalıştı. İsrail ile gizli görüşmeler yaptı, silah aldı, binlerce dolar vererek paralı asker kullandı. Kendi halkını haşereler diye küçümseyip en temel hak taleplerini tank ve topla karşıladı. Ama sonunda yenildi.