Son yıllarda "töre cinayeti" kavramı medyanın gündeminde sıkça yer almakta. Yakın zaman içinde arka arkaya yaşanan birtakım cinayetlerden sonra medyanın ve kimi çevrelerin yaklaşımları konuyu sıradan bir adli vaka olmaktan öteye taşıdı ve toplumsal bir sorun konumuna oturttu. Aile namus ve şerefinin kirlenmesine neden olmakla suçlanan genç kız ve kadınların, ailelerinin kolektif kararıyla ölüme mahkum edilmeleri ve infazın da yine aile mensuplarınca yerine getirilmesi bahsi geçen öldürme olaylarının ortak temasını oluşturmakta. Töre; gayrı meşru cinsel ilişki ile kirletilen namus ve şerefin, suçu işleyenin öldürülmesi yoluyla temizlenmesi şeklinde icra edilmekte. Namussuzluk suçunun yarattığı kirlenmenin ölümle temizlenmesi gerekliliği kabulü, aslında Türkiye toplumunun büyük bir kesiminde paylaşılan bir anlayış olmakla birlikte, sözü geçen töre geleneğinin daha ziyade Güneydoğu kökenli aileler ve Kürt halkı arasında yaygın olduğu görülmekte.
Töre cinayetlerinin medyanın gündeminde ön sıralara taşınması, bekleneceği üzere tepkileri harekete geçirdi. Başta feminist çevreler ve kadın dernekleri olmak üzere, pek çok sivil toplum örgütü ve parti töre cinayetlerini lanetleme yarışına giriştiler ve konunun sıkı bir takipçisi olacaklarını ilan ettiler. Sonuç itibariyle insan hayatına kasti içeren bir işleyişin töre adına meşrulaştırılmasının ölçüsüz ve toplumsal kurallar ve işleyiş açısından tehlikeli bir gelenek olduğu ve karşı çıkılması gerektiği açıktır. Bu itibarla tepkileri gereksiz saymak mümkün değil. Bununla birlikte ortaya çıkan görüntü ve verilen mesaj tepkilerin anlamı ve yönü üzerinde durmayı da zorunlu hale getiriyor.
Bu arada şu sorunun da ilk elde açıklığa kavuşturulması gerekir herhalde: Töre cinayetleri sorununun kadınlara yönelik şiddet kapsamında değerlendirilmesi ne derece doğrudur? Burada töre saikiyle öldürülenlerin genelde kadınlar olmasının kimilerini bu tarz bir sonuca yönelttiği görülüyor. Oysa cinayet kurbanı konumunda olanların sıklıkla kadınlar olmasının daha ziyade kadınların kendilerini koruyabilme noktasındaki zafiyetleri ile ilgili olduğu bellidir. Değişik pek çok olayda töre gereği öldürülen erkeklerin de olduğu bilinmektedir. Kaldı ki, ülkemizde aldatma, ırza geçme ve benzeri eylemlerin faili pek çok erkeğin bizzat mağdur konumundaki kadınlarca öldürüldüğü de sıklıkla medyaya da yansıyan olaylardır. Dolayısıyla sorunu kaba bir kadın-erkek eşitsizliği yada kadın ayrımcılığı temelinde ele almak popülist eğilime uygun ama gerçeklerle örtüşmeyen bir tespittir. Bu nedenle konuyu dar anlamda cinsiyet merkezli değil, toplumsal temelde ele almak gerekli ve yararlıdır.
Töre Cinayetleri Kötü, Namussuzluk İyi mi?
Öncelikle ortaya konan tepkilere bakıldığında namus kavramının bütünüyle yok sayıldığı, aşağılandığı ve ilkel ve geri toplumlara has bir takıntı şeklinde algılanıp, sunulmaya çalışıldığı görülüyor. Bu yaklaşım töre cinayetlerine maruz kalan insanların yaşama hakkını savunmak adına toplumsal hayatı ve insan fıtratını ifsad etmektir; insanlığı katletmektir. Töre gereği insan öldürmeye karşı çıkanlar ne yapmak istediklerini açıklığa kavuşturmalı ve mutlaka şu soruya da cevap vermelidirler: "Töre cinayetlerini lanetliyorsunuz; peki, zinaya, evlilik dışı cinsel ilişkiye, ahlaksızlığa ne diyorsunuz?"
Bu konuyla birlikte şöyle bir tutum da gelişiyor: Töre cinayeti dolayısıyla toplumsal yapı ve gelenek alabildiğine eleştiriliyor, kınanıyor, aşağılanıyor. En genelde kaba bir modernleşmeci bakış açısından sürdürülen akıl yürütme ile geri, ilkel ve artık terk edilmesi gerekli olarak addedilen toplumsal ilişki ve anlayışlarla hesaplaşılıyor ama modern hayatın, kapitalist meta kültürünün yaygınlaştırdığı sapkınlıklar, ahlaksızlıklar ve yozlaşma asla sorun olarak değerlendirilmiyor. Oysa sorunun temelinde büyük ölçüde kapitalist hayat tarzının ve topluma dört koldan boca edilen, sürekli yaygınlaştırılan bu kültürün belirleyici bir rolü var. Kapitalist zihniyet toplumsal yapıda yoğun ve ağır bir tahribata ve dejenerasyona yol açmaktadır. Kapitalizm ve beraberinde getirdiği yoz kültür beraberinde ahlakiliği ve erdemliliği dışlayan ve hızla çürüyen bir toplum yapısı ortaya çıkarmaktadır.
Hukuk, Medya Mantığına Teslim Edilmemelidir!
Öte yandan konunun ele alınış tarzında medyanın dahil olduğu her konuda görülebileceği üzere açık bir ölçüsüzlük, dengesizlik de mevcut. Töre cinayetlerine karşı çıkan çevrelerin talepleri ve medyanın yayınları şimdiden konuyu hukuk mantığının dışına taşımış halde. Eleştiriler mevcut yasalar üzerinde odaklanıyor ve bu tarz cinayetlere verilen cezalarda indirim uygulamasının cinayeti teşvik sonucunu doğurduğu ve mutlaka kaldırılması gerektiği savunuluyor. Nitekim hazırlığı tamamlanan yeni ceza yasasında da töre saikiyle işlenen namus cinayetlerinde ceza indirimi kaldırılmış durumda. Hatta hızını alamayan bazı çevreler ceza indiriminin kaldırılmasını da yeterli bulmayarak, töre saikiyle işlenen cinayetlerde ağırlaştırılmış cezalar verilmesi gerektiğini dahi savunuyorlar.
Yapılan şey açıkça medya gündeminin hukuku teslim almasıdır. Ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan "tahrik" konusunu görmezden gelen, değerlendirme dışından tutan yeni düzenleme hukuk mantığı açısından sakıncalıdır. Cinayetin gerekçesi sizin dünya görüşünüze, namus ve şeref telakkilerinize denk düşmeyebilir ama toplumsal algı ve değerlerin varlığını yok sayamazsınız. Yüzlerce, belki binlerce yıllık bir gelenekle taşınan anlayışın sonucunda ortaya çıkan bir eylemin arka planını görmezden gelmek hangi hukuk mantığı ile savunulabilir? Ortada elbette cezalandırılmayı gerektiren bir suç vardır ama cezalandırma sırasında şartları, suça iten sebepleri ve suçlunun içinde bulunduğu ağır baskı ve koşullanmayı yok saymanın medya mantığı ile savunulabilen bir tarafı olsa da, hukuk mantığı ile savunulabilmesi mümkün değildir.
Öte yandan bu uygulamanın töre cinayetlerinin önüne geçmek adına yapılması ise başlı başına bir saçmalıktır. Kendi çocuğunu, kardeşini öldürmek gibi korkunç bir eylemi göze alabilen bir insanı hangi ceza yada ceza tehdidi ile durdurabilirsiniz ki? On yıl yerine yirmi yıl, yirmi yıl yerine müebbet verelim ve suçu engelleyelim mantığı toplumsal yapıyı dikkate almayan basit ve kör bir mantıktır. Benzeri temelsiz akıl yürütmelerle bu ülkede sıkça karşılaşıyoruz. Örneğin geçtiğimiz yıl içinde kapkaç suçlarının hızlı bir yükseliş göstermesi karşısında aynı mantıkla kapkaç suçlarına gasp cezasının verilmesi gerektiği savunuluyordu. "Bas cezayı, çöz sorunu!" şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşımdır bu ve özünde devletin resmi ideolojik formasyonuyla şekillendirilmiş kalıplarla düşünme eğilimin bir tezahürüdür.
Adaletsizliğe de İffetsizliğe de Hayır!
Medya kırılmasından geçen ve toplumsal yapıyı dikkate almayan her olayda olduğu gibi töre cinayetleri konusu da farklı saiklerle çarpıtılmaya ve ölçüsüz tepkilerle yanlış mecralara çekilmeye çalışılmaktadır. Elbette öncelikle her soruna İslami ilkeler ve şer'i ölçüler açısından bakmak durumunda olan insanlar olarak töre saikiyle insan öldürülmesini kabul edemeyiz, doğal karşılayamayız. Bu arada "töre" üzerinden zihinlerindeki dine, İslam'a düşmanlıklarını sergileyenlerin, İslam'a ve Müslümanlara saldırmak için bu konuyu istismar edenlerin tutarsızlık ve temelsizliklerinin de ayrıca altının çizilmesi gerektiğini bir daha hatırlatmakta yarar var.
İslam hukukuna göre zina suçunun cezası bellidir ve uygulanabilmesine ilişkin kurallar da açıktır. Dolayısıyla ortada açıkça bir cinayet, zulüm ve haddi aşma durumu vardır. Ama öte yandan bu zulme ve haddi aşma eylemine karşı çıkanların başka zulümlere, haddi aşma eylemlerine yönelmelerinin de asla görmezden gelinebilecek bir tutum olmadığı da açıktır.