Maalesef Türkiye üzerinde kara bulutlar dolaşıyor... Türkiye yeni bir Sevr tehditi ile karşı karşıyadır. Bunun için de Türkiye'de ekonomik hayatın, siyasi hayatın bloke edilmesi, toplumun farklı etnik ve ideolojik kesimlerinin birbirine karşı kışkırtılması gerekiyordu.
Türk-Kürt çatışması belli bir coğrafi bölgede kışkırtılırken Orta Anadolu'da bir Alevi-Sünni çatışması, Türkiye'nin genelinde ise Müslüman-laik çatışması örgütlenmeye çalışılıyor.
SHP'nin bu üç çatışmada da rolü talihsiz bir konumdadır. Seçim öncesi ve seçim sonrası kullandığı üslub ve tavırlar bu konudaki sabıkasını daha da ağırlaştırmaktadır.
Bu seçimler insanların umutları ile değil, korkuları ile hareket ettikleri bir seçim oldu. İktidarın bütün çelişki ve acziyetine rağmen, var olan terör ve ekonomik sıkıntıya ek olarak bir de siyasi krizin doğmasını istemeyen seçmen genel tercihini de ortaya koydu. Dindar kesimin ağırlığını oluşturduğu RP ile, Türkçülük duygularını kullanan MHP'nin oylarında yükselme görüldü. DEP ise seçimleri boykot etti. SHP ciddi oy kayıplarına uğrarken ANAP ve DYP'nin oylarında düşüş gözlendi. DYP'nin oylarındaki kayıp oranı ANAP'a göre daha fazla oldu, ama yine de sıralamadaki yerini korudu. RP üçüncü sıraya yükselirken SHP dördüncü sıraya kaydı.
Türkiye'de seçim sistemi ve siyasi partilerin oluşumu, halkın iradesini. sandığa yansıtmayı gaye edinen bir yapıda değildir. Siyasi yapı tepeden aşağıya göre kurulmuştur. Devletin karakterini siyasi partiler, siyasi partilerin karakterini seçmenler tayin etmez, aksine devlet siyasi partiler kanalı ile toplumu denetler. Partiler toplumu rejime, sisteme entegre etmek için vardır. 12 Eylül partileri bunun açık örnekleridir. Sistem dışı oluşumlara bir ölçüye kadar tahammül gösteren güçler, bu sınırların zorlanması halinde tepkisini açıkça dile getirmekte bir sakınca görmemektedirler. RP'ye yönelik tehditler ve baskılar bunun açık ifadeleridir. Ve yine Erbakan'ın Anıtkabir'i ziyaret etmesi, RP'li adayların laiklik ve devletin mer'i sistemine karşı bağlılık mesajı verme gereği duymaları da bu gerçekten kaynaklanmaktadır.
Seçim sonuçlarını geniş kapsamlı bir kamuoyu araştırması şeklinde tanımlamak mümkün. Kuşkusuz bu tablo Türk toplumunun dışındaki bir gerçeği yansıtmıyor ama bu gerçeklik, yöntem hataları ve basının olumsuz tavrı, bir takım olağanüstü şartlar nedeni ile içinde birçok hastalıkları, noksanlıkları barındırıyor. Dolayısıyla bu sonuçların Türk toplumunun umudunu, ütopyasını tam olarak yansıttığı söylenemez. Özgürlük standardı ve bilgi düzeyi bu açıdan yeterli değildir.
İşin en kötü yanı, laiklikten en çok söz edenlerin laikliği, demokrasiyi ağzına sakız yapanların demokrat olmaması ve adı müslüman kendi şeriata karşı olanların içine düştükleri çelişki bu tablonun kararmasına sebep olmaktadır.
Her şeye rağmen bu fotoğraf, yine de toplumun aynadaki görüntüsüdür. Her topluluk layık olduğu şekilde idare olunur ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.