Bildiğiniz gibi devlet terörü gündemdeyken "terör" ve "İslamcı terör" 21. yüzyılın güvenlik paranoyası haline getirildi. Bir çok müslüman ülkede bu amaçla İslami hareketlere karşı geniş çaplı tasfiye operasyonları uygulandı. Eğitim müfredatlarından, finansal yapılarına kadar yapısal değişiklikler dayatıldı.
Bu yeni süreçte "terör", "devlet terörü", "İslamcı terör" söylemini ve bir uluslararası müdahale enstrümanı olarak "terör"ü nasıl tanımlıyor, yaşanan süreci nasıl algılıyorsunuz?
"Onlara 'yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiğinde: 'Bizler ıslah edicileriz' derler." (2 Bakara/ 11)
Emperyalist güçlerin, muhaliflerini sindirme ve yok etme çabalarında kendisine sığınılan en kaypak kavramlardan biri olan terör, uluslararası siyasetin gözde kavramlarından biri.
"Sürekli ve sistemli şiddet hareketleri, cinayet vb faaliyetlerle korku uyandırma, yıldırma, dehşete düşürme" anlamlarına gelen terör kavramının sözlük anlamı üzerinde mutabakat sağlamak hiç de zor değil. Ancak terörist grup ya da devletler hangileri, hangi eylem terör, hangi eylem meşru mücadele, kim terörist, kim kahraman gibi somut sorular, bakış açılarına göre şekillenerek cevaplandırılacaktır. Bazılarının terörist listesinde yer alan kişi ya da grupların, diğerlerinin kalplerinde taht kurması hiç de şaşırtıcı olmayan bir gerçek.
Perakende ve Toptancı Terör
Tek bir silahlı kişiye ya da birkaç eylemde bulunan gruplara, hareketlere yakıştırılan terör tanımı, kitlesel baskı ve imhaları gerçekleştiren süper güçler için akla getirilmez. Amerikan müdahaleciliğine karşı çıkanlarca ifade edildiği gibi, basının terörizm dediği şey çoğunlukla "perakende terörizm"dir. Amerikan ordusu ve uydu devletlerin CIA destekli orduları tarafından tüm halklara karşı girişilen yıkımlar ise "toptancı terörizm". Bir binanın havaya uçurulmasıyla emperyalistlerin finanse ettiği 'toptancı terörizmi' nasıl karşılaştıracağız?
ABD ve yerli işbirlikçilerinin dünyanın her yerinde yol açtığı insan ölümleri milyonları aşıyor. Sadece Vietnam'da 3 milyon, Endonezya'da 1 milyon insanın öldüğü tahmin ediliyor. Yahudilerin "kutsal terör" anlayışının ceremesini ise Filistin halkı hala çok ağır bir biçimde ödemeye devam ediyor.
Terörbilim ya da Terörizm Efsanesi
20. yy bir uzmanlık alanının daha ortaya çıkışına şahit olmuştur: Terörbilim. Bu uzmanlık alanı, liberal dünyaya ve onun ortaya koyduğu çifte standartlı demokrasi ve insan haklarına karşı muhalif duruş sergileyen kişi, grup ya da devletlerin terörist diye adlandırılmasıyla uğraşır. Sözüm ona bu bilim, uzman sosyologları, stratejistleri, kitle iletişim araçları ile bir endüstriye dönüşmüştür.
Bu uzmanlardan biri olan İngiliz Profesör Wilkinson yazdığı bir kitapta 70 bin Elsalvadorlu'nun kendi hükümetlerinin güvenlik güçleri elinde can verdiğini belirtmiş ancak kullanılan bombaların ABD ve İsrail'den alındığından, Elsalvador ordusunun ABD ve İngiltere eğitiminden geçtiğinden hiç söz etmemiştir. Bu uzmanlar, Filistin'de yaşanan dramı ise Arap terörizminin İsrail tarafından cezalandırılması şeklinde yansıtmaktadırlar.
Terörizm endüstrisinin ürettiği verileri, bir oluk işlevi gören kitle iletişim araçları halka aktarmaktadır. Böylelikle terörün sorumluluğunun terör kurbanlarının üzerine yıkılması çabası oldukça başarılı olmuştur. Olaylardan etkilenen ve yanlış bilgi bombardımanına tutulan halk ise terörün gerçek kaynağını görememektedir.
İslami Tehdit mi, İslam'a Yönelik Tehdit mi?
Yaşadığımız coğrafyaya döndüğümüzde "devlet terörü"nü görmemek mümkün değil. 28 Şubat süreci olarak adlandırılan post modern darbe, muhalifler ve halk üzerinde estirdiği terör havasıyla yürekleri ve eylemleri dondurmuş görünüyor.
İşin ilginci "İslami terör" yerine "İslami tehdit" kavramının kullanılmasından da anlaşılacağı gibi İslami canlanış yakın tehdit olarak algılanmamakta, potansiyel bir tehlike olarak görülmektedir. Buna rağmen uygulama, şiddet kullanan muhalif hareketleri bastırma yöntemlerini aratmamaktadır. Bu ülkede 312'den hapse girmiş binlerce düşünce suçlusu bunun güzel bir örneğidir. Ülkenin büyük bir hapishaneye dönüşmesine karşı çıkanlar konuşmalarının ve yazdıklarının bedelini çok ağır ödemektedirler. Nureddin Şirin'in Filistinli Müslümanlar lehine yaptığı konuşmasının sonunda 17 yıl hapse mahkum edilmesi ve şu anda "F tipi" ile tecrit edilmiş olması, İsrail mahkemelerinden bile çıkmayacak korkunç bir cezadır.
Öte yandan başörtüsü yasağı, ölüm döşeğinde yatmakta olan yaşlı kadınlara bile uygulanmış, tehdit oldukları gerekçesiyle başörtülü kadınlar eğitim alanlarından çıkarılmışlardır.
Gerçekte ise asıl tehdit, halkın İslami değerlerinden değil, emperyalistlerin dayatmalarından gelmektedir. Şu günlerde muhtemel Irak savaşı ile ilgili tezkere dayatması gerçek bir tehdittir -Gerçi tezkere geçmemesine rağmen Amerikan askerleri ülke topraklarında cirit atmaktadır.- Bu tablo, torunlarımızın geleceğini bile bile ipotek altına alacak, ümmet karşısında boynumuzu eğecektir. Böyle giderse ne ekmeğimiz ne onurumuz kalacaktır.
Her şeye Rağmen Küresel İntifada
Ezilenler, sürgüne gönderilenler, katledilenler... Tüm bu manzaralar karamsar bir tablo çizse de dünya halkları savaş karşıtı gösterileri, küreselleşme karşıtlıkları ve canlı kalkanlarıyla bir kıpırdanıştadır. Dileriz bu kıpırdanışın yönlendiricisi İslam adaletinin erdemli temsilcileri olur.