Tayyip Erdoğan hakkında Diyarbakır DGM tarafından verilen 10 aylık mahkûmiyet kararı, yaşanmakta olan darbe sürecinin hız kesmeden yoluna devam ettiğinin yeni bir göstergesi oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın Siirt'te yapmış olduğu bir konuşma nedeniyle verilen bu mahkûmiyet kararı Yargıtay tarafından onaylandığı takdirde, T. Erdoğan'ın siyasi hayatı sona erecek.
Son bir senede yaşanan gelişmeler gözönüne alındığında fazla yadırgatıcı gelmeyen bu mahkumiyet kararı, yargı alanındaki pervasızlığın nerelere uzanacağını çok net bir şekilde ortaya koymuş oldu. DGM Savcısının beraat talep ettiği, konuyla ilgili uzman ve "laik" hukukçuların "suç unsurunun oluşmadığı" yönünde kanaat belirttikleri bir davanın sanık aleyhine sonuçlanmış olması, tam da DGM'lere yakışır bir 'hukuk' tablosunu resmediyordu.
TCK'nın 312/2. maddesinden mahkum edilen Tayyip Erdoğan'ı desteklemek üzere, kararın ilk açıklandığı günlerde gerçekleştirilen destek eylemleri, Fazilet Partili tabanın bu kararla birlikte, anlaşılmaz suskunluğunu bozacağının bir işareti olarak sevindiriciydi. Ne var ki, ilerleyen günlerde temposu azalmaya yüz tutan bu destek eylemlerinin giderek cılızlaşması ve parti merkezinin "Yargıtay'ın kararını bekleyip görelim" vurdumduymazlığının tabanı etkilemesi kuvvetle muhtemel. Nitekim şu an partinin vitrinindeki en etkili isim olan Recai Kutan'ın "Yargıtay bu kararı mutlaka bozacaktır" şeklindeki sözleri, merkezin tavrını açıkça ortaya koyuyor. RP'nin kapatılma davası sürecinde de aynı vurdumduymaz yaklaşımların sıklıkla telaffuz edildiği hafızalardadır.
FP kurmaylarının "sükûnet içerisinde seçime kadar işi götürelim; sesimizi yükseltirsek bizi seçime dahi sokmazlar" yaklaşımı, öyle görünüyor ki, tabandaki rahatsızlığı arttırmaktan öteye gitmiyor. FP tabanı, seçimden iktidar olarak çıkılsa dahi, darbe sürecini geriletmenin mümkün olamayacağını daha iyi kavramış gözüküyor. Bu noktada DGM'nin verdiği karar, tabanın inisiyatif gücünü ortaya koyacağı gibi, Tayyip Erdoğan'ın tabanla ilişkisindeki sağlık düzeyi hakkında da ipuçları verecektir.
Laik çevrelerde bile tepkiyle karşılanan; haksızlığı konusunda "sade vatandaş"ın dahi politize olabildiği bu mahkeme kararı, FP'lilerin çok sevdiği "toplumsal konsensüs"ü harekete geçirmek, DGM'lerin meşruiyetini tartışmak için bir fırsat olarak değerlendirilmez ve sükûnet edebiyatı devam ederse; FP de, T. Erdoğan da siyasi hayatlarına kendi elleriyle noktayı koymuş olacaklar.