Bismillahirrahmanirrahim.
Allah'ın selam ve bereketi üzerinize olsun. Salat Hz. Peygamber'e, onun pak Ehl-i Beytine olsun. Bizim bu İslam ülkesine olan ziyaretimizdeki yolculuğumuzla elde ettiğimiz hasılat sadece bu tertemiz yüzler, sözler olsa bizim için şeref ve onur olarak yeterli.
İnsan başka ülkelerden kendisi gibi düşünen, kendisiyle aynı duygulan paylaşan birilerini gördüğü zaman, kendi nefsine bir güç, kuvvet ve güven hasıl olur. İşte ben de bugün burada sizleri gördüğümde bu duygulara kapıldım ve şimdi kendi nefsimde daha fazla bir güven hissediyorum. Bu buluşma şunu gösteriyor ki; Peygamber (s)'in meşalesi hiç bir zaman sönmemiştir.
Benden İSAV'ın düzenlemiş olduğu "Tarihte ve Günümüzde Şia" adlı sempozyumla ilgili intibalarımızı belirtmemiz istenildi.
Bunun en bariz neticilerinden bir tanesi İran, Türkiye ve diğer İslam ülkeleri arasındaki kültür alış verişini gerçekleştirmiş olması.
Kardeşlerim tarihe bakın! Tarihte kendilerine vahşilikleri darbı mesel olan Moğollar'ı göreceksiniz. O dönemde ulemanın Batı'da İspanya'dan Doğu'da Nişabur'a kadar uzanan irtibatı imrenilecek düzeydedir. O zaman günümüzde var olan iletişim, matbaa yazısı gibi bir takım teknolojik ilerlemeler söz konusu değildi. Ama doğuda yazılmış olan bir kitap, batıda müslüman alimler tarafından tetkik ediliyor, inceleniyor. Böyle bir fırsat bulunuyordu. Sanki müslümanlar bir tek devlet üzerinde yaşıyorlarmışçasına.
Bugün ne oldu da bizler birbirimizi tanımıyoruz. Birimiz diğerimizin neler taşıdığını bilemiyoruz.
Olanların ne olduğunu biliyorsunuz. Onun sebeplerinden bahsetmeyeceğim. Ama bugün müjde olarak her şey gözlerimizin önündedir. Bugün bu toplantı, bu müjdenin bir habercisidir ve müslümanların inşaallah yeniden vahdeti elde edeceklerinin bir habercisidir.
Bu toplantı İslam dünyasının cesedine yeniden kavuşan ruhun bir ürünüdür.
İSAV'ın tertiplediği sempozyum İslami uyanışın bir ürünüdür. Sempozyumda iyice anladık ki müslümanlar arasındaki ihtilafın nedenlerinden bir tanesi aralarında irtibatın olmayışıdır.
İnanır mısınız, sempozyumda ülkesini zikretmek istemediğim bir üniversite öğretim üyesi bir profesör vardı. Şöyle diyordu: İlk defa Şiilerin Kur'an'ın tahrifi meselesine inanmadıklarını, onların Kur'an'ımızın bizim Kur'an'ımızın aynısı olduğunu söylediklerini işitiyorum. Evet bu kişi bir rektör olmasına rağmen, müslümanların bir tek Kur'an'ı olduğunu bilmiyor.
Burada bir şey söylememe müsaade etmenizi istiyorum. Ki bunu kesinlikle riya olarak söylemiyorum. Bizim düşüncemize ve ruhumuza en yakın olanlar Türk kardeşlerimizdir.
Genel olarak sempozyum ilmi bir hava ve bir kardeşlik ruhu içerisinde geçti. Sünni kardeşlerin Şiiler, Şiilerin de Sünniler hakkında ne düşündüklerini dile getirmeleri hedefleniyordu.
Sempozyumda bir kapanış bildirisi yayınlanmasını isterdik. Ancak böyle bir şey bazı nedenlerden dolayı yapılmadı. Yalnız son gün panelde konuşan hoca efendiler sempozyumda geçen gelişmeleri özet bir şekilde sundular.
Tevhid konusunda Sünnilerin bir tevhidi, Şiilerin bir başka tevhidi, Sünnilerin bir ilahı, Şiilerin de bir başka ilahı olduğu şeklinde bir şey görmedik. Sadece şunu gördük: Herkes bir olan Allah'a inanıyordu.
Kur'an meselesinde de Kur'an'ın müslümanların ilk teşrii kaynağı olduğu hususunda görüş birliğine varıldı. Ayrıca Kur'an'ın kesinlikle hiçbir yerinde batıl gelmeyeceği hususunda da birliğe varıldı. Kur'an'ın tahrifiyle ilgili olan rivayetler hakkındaysa hem Sünniler, hem Şiiler kesinlikle bu rivayetlerin batıl olduğu konusunda birlikte aynı görüşü paylaşıyorlardı. Ve kesinlikle Kur'an'da hiç bir ziyade ve hiç bir eksikliğin olmadığı bir kez daha beraberce vurgulandı.
Sünnet konusundaysa, Sünniler de ve Şiiler de sünnetin müslümanların teşrii hususunda ikinci kaynağı olduğunda görüş birliğine vardılar. Ancak ihtilaf konusu sünnete giden yol üzerindeydi. Sünnetin teşrii olduğu konusunda kesinlikle bir ihtilaf söz konusu değildi.
Bilindiği gibi Kur'an ve Sünnet çeşitli meselelerde istinbat yapmak içindir. Acaba Sünnilerin kendilerine özgü bir iktisadi sistemleri, Şiilerin de kendilerine özgü bir iktisadi sistemleri mi var? Sünnilerin kendilerine özgü bir siyasi sistemleri, Şiilerin de kendilerine özgü siyasi sistemleri mi var? Sünnilerin kendilerine özgü sosyal bir sistemi, Şiilerin de kendilerine özgü sosyal bir sistemi mi var?
Ben konferansta şunu söyledim: Şii olan Ayetullah Şehit Bakır es-Sadr'ın yazdığı "İslam Ekonomi Doktrini" adlı kitap müslümanların kitabıdır. Aynı şekilde Şehit Seyyid Kutub'un yazmış olduğu "İslam'da Sosyal Adalet" kitabı da yine tüm müslümanların kitabıdır.
Tüm bu birlikteliğe rağmen öyleyse ihtilafın sebebi nedir? Kitap bir, Allah, Peygamber, Sünnet bir. Tüm bu birlikteliğe rağmen görüyoruz ki Sünniler ile Şiiler arasında bir ihtilaf sözkonusu. Tüm bu birlikteliğe rağmen bu ihtilafın nedeni nedir? Nasıl oluyor da bir Sünni, bir Şii'ye açılamıyor, bir Şii bir Sünniye açılamıyor? Herhalde ortada bir sebep olsa gerek.
Birinci sebep siyasidir ki, ben ondan bahsetmek istemiyorum. Çünkü ben bir siyasetçi değilim. Bu değerlendirmeyi siyaset adamlarına bıraktım.
İkinci sebep ki, beni ve sizleri ilgilendiren en önemli sebep bu olsa gerek: Müslümanların inanmış oldukları İslam'ı bilemeyişleri. Birbirlerini tanımamış olmaları. Zira cehalet daima taassubu yanında getirir.
İnsan İslam'ı bir bütün olarak algıladığı, öğrendiği zaman ihtilaf gayet basit, küçük bir biçimde kalır.
Ancak zihni sadece bu ihtilaflarla meşgul olursa, bu ihtilaflar gözünde o kadar büyür ki sonunda din fikri de bu ihtilaflardan ibaret olur.
Bu sempozyumda edindiğim diğer bir intiba da sempozyuma katılan ulemalar ve özellikle Türk kardeşlerimiz -bunu riya olarak söylemiyorum- gerçekten geniş ufuklu insanlardı. Taassuptan gayet uzaktaydılar. Hatta bu kardeşlerimizden bir tanesi artık ihtilaflar, çekişmeler devri geride kalmıştır. Şimdi biraraya gelme, buluşma zamanıdır şeklinde ifadeler kullanmıştı. Tüm bu olumlu gelişmeler mübarek İslami uyanışın bir ürünüdür.
Konferans Şiilere mahsustu. Ancak konferansa katılan kardeşlerimiz şunu gözlemlediler ki, müslümanları bekleyen tehlike sadece Şiilere mahsus değildir. Müslümanları gözetlemekte olan düşmanlar bizi hep birlikte yok etmeyi planlıyorlar.
Ve sempozyumda Bosna-Hersek'te, Filistin'de, Azerbaycan'da, Tacikistan'da ve İslam dünyasının diğer yelerindeki yaralarımızı gündeme getirdik. Müslümanların dertleriyle ilgilendik ve en son olarak da Hz. Peygamber'e küfreden Salman Rüşdü'nün Şeytan Ayetleri kitabı meselesi gündeme geldi.
Sempozyumda elde edilen önemli neticelerden bir tanesi de aslında Şii olmayan ama Şii mezhebine sızmış bulunan bir takım sapık mezheplerin ki bunlar kitap falan tanımazlar, Şia mezhebinden ayrı tutulmasıydı.
Sizleri yordum. Daha fazla yormak istemiyorum. Allah'ın selamı, bereketi üzerinize olsun.
İSAV'ın tertiplediği sempozyuma tartışmacı olarak davet edilen Tahran Üniversitesi öğretim görevlisi Ayetullah Dr. M. A. Azerşeb, bu konuşmasını, misafir olarak katıldığı İslam Dünyası Tarih ve Kültür Araştırmaları Merkezi'nde 17.2.1993 Çarşamba günü yapılan Şiilik sempozyumunun sonuçlarını değerlendirme oturumunda yapmıştır.