"Allahın selamı üzerinize olsun.
Derginizin son sayısında yayınlanan Hamza Türkmen'e ait "İslam Tarihi Tevhidi Mücadele Sürecidir" başlıklı yazının bir bölümünü anlayamadım. Cevdet Said'den ve biraz da başka yayınlardan anlayabildiğim kadarıyla ben insanın tarihi boyunca sürekli bir maddi ve beraberinde manevi bir ilerleme kaydettiği kanısındayım. Lut kavmi veya Muhammed kavmi durumlarına noktasal bakılmalı diye düşünüyorum. Genel olarak insanın bir tekamül süreci izlemesi ve sonunda da kemale ermesi gerekmez mi? Ama siz insanın tarihinin inişli çıkışlı olduğundan bahsediyorsunuz. Görüşlerinizi merak ediyorum. Hoşça kalın."
Ali Hüseyin
Değerli okuyucumuz,
Rabbimizin yarattığı insan fıtratı Hz. Adem döneminde ne idi ise bugün de odur. İnsan evrensel bir fıtrat üzere biçimlendirilmiştir. Değişen araç ve gereçleri kullanan insanoğlu her dönem için imtihan ve kulluk göreviyle yaratılmıştır.
İnsanlık "değer" olarak kulluk görevini yerine getirdiğinde tarihin akışı tevhid ve adalet ekseninde yükselmiş, acze düştüğünde insanlığın değerleri de süflileşmiştir. Kimi toplulukların ilahi sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınmaları, helak olmaları ve yerlerini yeni topluluklara bırakmaları neticesini doğurmuştur.
Firavunların ulaştığı güce, İrem'in şehirlerindeki zenginlik ve tekniğe bakacak olursanız, Kur'an'da sınavın medeniyet ve teknolojik tekamülde değil; tevhid ve adaletin ikamesinde arandığı görülecektir. Bu da kendi özündekini değiştiren topluluklar için iniş ve çıkışlarla dolu bir seyir demektir. İslam coğrafyasında yaşanan tarih de bunun göstergesidir.
Tevhid ve Adalet ehlinin mücadelesi ve günümüzde İslami hareketlerin özlemleri ile, saltanat rejimlerinin ve günümüz sahte "İslam Devletleri"nin konumları da bu açıdan değerlendirilmelidir.
İlerlemeci (lineer) tarih anlayışı Batılı (modernist) bir bakış açısıdır. Yunan ve Hind felsefesinden İslam coğrafyasına bulaşmış olan "felsefik tasavvuf" da aynı paradigmanın temellerinden beslenmektedir.
İnsanın maddi yanından sıyrılarak, ruhi olana tekamül edip "enel hakk"a ulaşacağını bir tekamül nazariyesi olarak İddia eden felsefik tasavvuf, judeo-grek idealizminin bir yansımasıdır. Maddeci felsefe ise bu idealizmin sadece tersinden okunmasıdır. Her iki yaklaşım da Kur'ani tarih perspektifine yabancıdır.
Selamlar!
Haksöz