AK Parti Hükümeti ile Gülen Cemaati arasında kızışan kavga farklı cephelerde olanca şiddetiyle devam ederken, ciddi savrulma ve ilkesiz tutum alışları da beraberinde getiriyor. Bu bağlamda Suriye’ye giden tırlar üzerinden açılan gündem ve girişilen operasyonlar kavganın belki de en çirkin ve en acıklı sayfalarından birini teşkil etmekte. Oysa mazlumlara uzanan yardım elinin politik hesaplarla kesilmeye ya da zayıflatılmaya çalışılmasının ne anlama geldiğini tahmin etmek hiç de güç değil. Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç kimsenin böyle bir vebali yüklenmeyi göze alması, alabilmesi de mümkün değil!
Kamuoyunda içlerinde silah olduğu iddiasıyla gündeme gelen tırlar vasıtasıyla Hükümetin uluslararası arenada zor duruma düşürülmeye çalışıldığına dair güçlü bir kanaat oluşmuş durumda. Bu operasyonların güvenlik ve yargı bürokrasisi içinde Gülen Cemaatine yakın unsurlarca kotarıldığı düşüncesi genel kabul görmekte. Zaten uzunca bir zamandır Batı medyasında terörist unsurlara destek vermekle itham edilen AK Parti Hükümetinin bu şekilde hepten köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığına inanılıyor.
Mezkûr çevre bekleneceği üzere bu iddiayı reddediyor ve tır operasyonlarının kendileriyle ilgili olmayıp, devletin rutin işleyişini yansıttığını savunuyor. Ama ne savunma!
Bir yandan bizim bu işlerle ilgimiz yok deniliyor ama aynı zamanda mevzuya büyük bir iştahla ve balıklama dalınıyor. Gülen Cemaatine yakın medya organlarında konuşan, yazan isimler büyük bir gayretkeşlikle tırların durdurulmasını savunuyorlar, aranması gerektiğini ileri sürüyorlar, savcıların görevlerini yapmalarının engellendiğinden yana yakıla şikâyet ediyorlar. Doğrusu bu cemaat mensuplarının son zamanlarda bir hayli kabaran kanun-nizam duyarlılıkları göz yaşartıyor!
Madem sizinle ilgisi yok, öyleyse neden bu operasyonları bu kadar hararetle savunuyorsunuz? Doğuracağı sonuçları bile bile niçin bu mevzuya dört elle sarılıyorsunuz?
Bu mevzuda epey bir gayretkeşlik sergilendikten ama neticede Hükümetin net ve kesin bir tutumla tüm bu çabaları püskürtmesinden sonra Cemaat sözcülüğüne soyunmuş bir polis eskisi, bu operasyonların MİT içindeki Aydınlıkçı kanatın işi olabileceği tezini gündeme getirdi.
Keşke öyle olsaydı! Keşke bu zalimane ve çirkin eylemlerin, Tayyip Erdoğan ile birlikte Suriye direnişini darbelemeye matuf saldırıların ardında devlet içinde örgütlenmiş Kemalist zihniyetli yapılar bulunsaydı! Zaten İslam düşmanlığı ile maruf, Suriyeli mazlumlara kin duyan bu tescilli Baasçılardan da ancak bu beklenirdi diyebilseydik keşke! Bunu gayet doğal karşılar, lanet olsun bu zalimlere der ve işimize bakardık. Ne yazık ki böyle olmadı, olaylar böyle gelişmedi!
Ve ne enteresandır ki, halen Cemaate yakın medya organları bu kirli girişimlere arka çıkan tutumunu sürdürüyor. Televizyon programlarında, gazete köşelerinde Cemaatin sözcüleri kanunun sadece MİT mensuplarının soruşturulmasını başbakanlık iznine bağladığını, dolayısıyla tırların aranmasına karşı konulamayacağını, savcıların tırlarda arama yapmalarının engellenmesinin hukuku katlettiğini falan anlatıp duruyorlar. Bu arada El-Kaide’ye silah gönderildiğine dair kuşkuların oluştuğunu, bunun Türkiye’yi ileride çok zor durumlara sokabileceğini ve kendilerinin bu vahim durumdan ötürü tedirginlik duyduklarını vurgulayarak bir tür aba altından sopa göstermekten de geri kalmıyorlar.
O kadar komik ve de utanılması gereken bir konuma kendilerini mahkûm ettiler ki, mecbur kalıp Kimse Yok mu Derneği üzerinden Suriyeli mağdurlara yeni bir yardım kampanyasına girişmek durumunda kaldılar. Bugüne kadar Suriyeli ihtiyaç sahiplerine ne kadar çok yardım yolladıklarının altını kalın kalın çizme mecburiyeti hissettiler. Oysa ne gerek vardı bu tür zorlamalara ve de zorlanmaya?
Neye karşı çıktığınızı kendinize bir sorun bakalım! Hangi maslahata, hangi ulvi hedeflere binaen Suriyeli mazlumlara ulaştırılmaya çalışılan yardımlara set oluyorsunuz? MİT mensuplarıyla çatışmayı göze alarak emniyet ve jandarma güçlerini operasyona sevk eden bu kararlı duruşu bugüne kadar hangi olayda gösterdiniz?
Birbirinden bağımsız ya da irtibatlı iki gaye söz konusu olabilir. Ya asıl hedef Hükümeti zor duruma düşürmektir ve tır mevzusu bunun için bir araç olarak gündemleştirilmektedir. Veya doğrudan ABD, Batı nezdinde Hükümetin “aşırı unsurlarla irtibat” içinde olduğuna dair imajı pekiştirerek uluslararası güçlere mesaj vermektir amaçlanan! Ya da ikisi birden!
Her halükarda gayrı ahlaki, gayrı İslami ve gayrı insani bir tutum söz konusudur! Nasıl bir kumpas içerisine girildiğini görebilmek için çok basit sorular sormak yeter oysa!
Suriye’de zalim bir rejim var mı? Var!
Bu zalim rejime karşı direniş meşru mu? Evet!
Öyleyse bu direnişe destek vermek neden yanlış olsun? İnsanlardan yardım toplayıp Suriyeli mağdurlara ulaştırmaya çalışıyorsunuz? Niçin? Tok ölsünler diye mi?
Batı medyası çok uzun bir zamandır Suriye sorununu Esed rejiminin varlığıyla ve vahşetiyle değil, İslami örgütlerin oluşturduğu tehlike ile tanımlamakta. Ve bu bağlamda Türkiye aleyhine de yoğun bir atmosfer oluşturmakta. Siz de yaklaşık son bir yıldır yayınlarınızda aynı temaları sıklıkla işliyor, sık sık hükümetin kulağını çekiyorsunuz! Batılı medyaya paralel bir tarzda Suriyeli muhalifleri karalayan yayınlara imza atıyorsunuz. Yazarlarınız, akademisyenleriniz Türkiye’nin maceracı bir dış politika izlediğinden, Suriye’de vahim yanlışlar yapıldığından, aşırı unsurlara kucak açıldığından dem vuruyor. Ardından Hükümet ile kavganın en kızıştığı bir konjonktürde ardı ardına tır operasyonları patlıyor. Eş zamanlı olarak İHH’yı hedef alan garabet girişimler sahneleniyor. Ve siz de hararetle tartışmanın tarafı oluyorsunuz. Tüm bunlar birbiriyle bağlantısız şeyler mi, tesadüf mü?
İslami camianın genelinde tüm bu görüntü Gülen Cemaatinin Batı destekli ve Batılı çıkarlara hizmet eden bir yapı olduğu algısını güçlendiriyor. Bu çok acı, hüzün verici bir netice değil mi? Bunca gayretin, bunca fedakârlığın, sayısız insanın hasbi çabalarının gelip varması gereken durak burası mı olmalıydı?
Son söz, bu gayretlerle Hükümete pek fazla zarar verdiremeyeceğiniz görülüyor ama varsayalım ki, verdirdiniz. Amacınıza ulaştınız ve Hükümeti bir hayli yıprattınız! Bu sonuç İslami camiada size ilişkin nasıl bir kanaatin oluşmasına neden olacak? Sonuçta kazanmış olacak mısınız, kendinizi kazanmış sayacak mısınız?
Ve daha önemlisi, politik hesaplarınızda kazandınız ya da kaybettiniz; peki, Suriye direnişine verdiğiniz zararı nasıl izah edecek, mazlumların vebalini nasıl yükleneceksiniz? Hesap gününün dehşeti siz hiç korkutmuyor mu?