Tağuti Sevdalara Kurban Edilen Dünya

Bünyamin Doğruer

İblisin olanca iğvasıyla yaşanılan dünyada, bunca zulüm, bunca alçaklık, bunca tuğyan bu kirletilmiş yeryüzünde tertemiz kalmayı başarmış insanların içini yakıp kavuruyor. Asya ve Hint okyanusunda dolaşan küfrün gemileri ölüm yağdırıyor mazlum halklara. Ama bu yıkıntılar bir gün öfke olacak, yumruk olacak, kol kola girip yürüyecek üstüne üstüne emperyalistlerin, kralların, şahların saraylarının sütunları zangır zangır titreyecek, müminlerin izzeti ve onuru karşısında, vakarlı duruşları korku salacak onlara.

Bakın şöyle bir etrafınıza. Topraklar oluk oluk kan, toprak bile toprak olmaktan tedirgin, üstünde olan bunca zulümlere bakıp. Ah, tağuti sevdalara kurban edilen dünya ne hallerde, her yer yangın yeri, bu yangınlar ekin olacak, nesil olacak, sevgi olacak... "And olsun ki, biz mustazafları yeryüzünün varisleri kıldık" kutlu ilahisi yerini bulacak. Evet çocuğum... Güzel insanım, biz duruşumuzu bozmayalım, siperimizi kaybetmeyelim, tebessüm olacak gülücükler olacak bu gözyaşları. Çünkü ağladığımız gecelerin koyu elleri yüreğimiz üstünde. Öte yandan oğullarını kaybeden yaralı annelerin gencecik yürekleri sütleri gibi ak, işte umudumuz, cesetlerimizin bile yaraları mor çiçekler gibi açıyor.

Sizler istediğiniz kadar ağızlarımızı tıkayın, daha gür çıkacak çığlıklarımız, canımız daha çok bağırmak isteyecek, zincirleri daha çok kırmak isteyecek ellerimiz. Şunu bilin ki, biz de diz çöküp ölmek yoktur, dimdik vakarımızla ölürüz biz ölürsek, karanlıklar dağılıncaya kadar bu direniş sürecek dostum. Tarih bize şahit olacak, şimdilik gözyaşlarımızı gizlese de mazlum insanları gömse de, insanları uyutsa da tarih, bir gün biz yazacağız, biz yapacağız tarihi, acılı anaların yürekleri dağlanmış kadınların, işsizlerin, açların, mahrumların, varoşların çamurlu sokakların, ikinci sınıf yerine konan siyah vatandaşların tarihini zafer türküleriyle beraber biz yazacağız. Tarih bizi bembeyaz kapılarında karşılayacak. "Biz günleri aranızda döndürür dururuz..." Rabbim Sen ne büyüksün!..

Bir gün zorbalığın soluğu kesilir, aydınlık şarkıları yayılır havaya. Nemrut'un ateşi söner, ateş düzeni bozulur, hayat ve ölüm birlikte vurur kıyılarımıza. Ateşi gülşene çeviren, Nil'i önümüzde eğdiren Allah bozacak ateş düzenini. Bu kapkara çağda Musa olalım, İbrahim olalım, cehaletin üstüne üstüne doğalım Muhammed'in varisleri olarak... "İnsanlar tarafından rabbler edinilen ve Allah'ın kullarını kendi kulları, mallarını da kendi malları olarak gören zorbaların sonun ne olduğunu görmek istiyorsanız, tarihin çöp sepetine bakınız, ey saraylarda ve onların kapıkulları...

Bu kapkara çağda atmosferde kasvetin kristalleştiği, hüzünlü bir Ramazan akşamını yaşıyorum. Müthiş hüzünlüyüm, sevinçlerimize el konulmuş, ağzımızın tadı çalınmış, açlık-sefalet diz boyu. Öte yanda şımarık toklar, inanın zor sığıyorum kentin sokaklarına, güllerine kırağı düşmüş bu kente karşı sevda sözleriyle direniyorum.

Suskunlar sorulsa da gecelere, bu kapkara çağa sessiz kalmak, alkış tutmak benim işim değil. Yıllarca damıtılmış acılarımla bu bozgun sayfalarını kapatamam. Bekledikçe bilenen bir yüreğim var. Bu hayat, yeniden fışkıracak varoşlardan, çıplak ayaklılardan, biz yerlilerden...

Madem inançlarımız işgal altında, bu zulüm dolu kangren dolu günlere direnmek gerek. İftar sofrasında dudaklarımıza çok şükürler kondurup, göbek üstünde kahveler yudumlanırken oralarda karanlık sarsıntılar olacak, birazdan bombalar düşecek, bir çocuk yine anasız kalacak, bir ana kolsuz ve kocasız kalacak. Şimdi orada Filistinli, Keşmirli, Çeçenyalı, Afganlı çocuklar vurulup düştüğü yerde yıldızlı bir özgürlük gecesi bırakırlar geride. İşte ben tüm ölümleri topluca yaşıyorum çocuğum...

Kainatın damarları tek tek parçalanıyor, kaçmak istiyorum, uzaklaşmak istiyorum gökyüzünden düşen kan damlalarını alıp Afgan'a bakıyorum. Yüreğimin coğrafyasına bakıyorum. Akan ırmaklar konuşuyor, ben susuyorum, dövünüyor yağmurlar, ateşle dövülen tarihine bakıp Afgan'ın ve tüm ümmetin...

Ey zulme çarpan adam, bil ki bu sevda uzunca bir yoldur. Geceyi ağartan ateşe sen de karış. Gözünü korkutmasın uçurumlar, acının ateşini çekedur, bu insanlık yapısının harcını güzel dökersek, acıların mührünü sökeriz, erir taş kesilmiş kapkara çağ ve tüm zincirler kopar... Biz ki, bu yola baş koyduk delikanlım, sakın düşme. Sakın düşme... Tağuti sevdalara kurban edilen dünyada sakın düşme! Ağrıyan yanlarını ovmalısın sevdayla köpüren öfkeyle. Ay batsa da batma sakın. Aşktır insanı ayakta tutan delikanlım, sakın aşkını kaybetme. Bu sevdamız uzun bir yoldur, dava aşkıyla dokumalı bütün kumaşları...

Dört bir yanı yanarken coğrafyamızın, yağmur gibi geçelim bu yerlerden, bir daha uyandıralım hüzünlerimizi, çiçek açan imanlarımızla yeniden: BİSMİLLAH