30 yıl boyunca ülkelerine komünizmin girmesine müsaade etmeyen Tacikistan halkı, bugün yeniden İslami bir mücadeleyi başlatmış bulunuyor. 2 yıl önce komünist rejimin dağılma sürecine girmesi sonrasında parlamentoyu feshetmek ve yeni bir yönetim oluşturmak amacıyla genel seçimlerin yapılabilmesi için Tacik halkı yoğun bir mücadele içerisine girmiş bulunuyor. Son 6 ay içerisinde muhalefet partileri (İslami Diriliş Partisi, Demokratik Parti...) serbest seçimlerin yapılabilmesi için gösteriler yapmaktaydı. Son olaylar 26 Mart'ta başladı; parlamento ve hükümet binası önünde Duşenbe Azadlık Meydanı'nda haftalarca devam etti.
Tacikistan Cumhuriyeti'nin eski komünist parti üyelerinin denetimindeki parlamentosu, muhalefetin isteklerini görüşmeyi reddedince Müslüman gruplar silahlı direniş ikazında bulunmuşlardı. Muhalefetin isteği parlamento başkanı Seferali Gencayev'in istifa etmesi ve anayasa değişikliğine gidilmesi idi. Bunu müteakip yönetimi uyaran sert bir ültimatom yayınlandı. 26 Mart'ta başlayan gösteriler aralıksız devam ederken, muhalefet liderleri isteklerinin kabul edilmemesi halinde kendi ordularını kuracaklarını açıklamışlardı. Görüşmelerin sonucunda İslami Diriliş Partisi'nin lideri Muhammed Şerif Himmetzade zor kullanarak değil ama halkın çoğunluğu isterse İslami bir düzen kurabileceklerini açıkladı. Bir ara durulan gerginlik Seferali Gencayev'in görevde kalmasına karar verilmesiyle tekrar alevlendi. 21 Nisan günü yapılan olağanüstü parlamento toplantısında 5 muhalefet milletvekiline 30 kadar milletvekilinin destek vermesine rağmen çoğunluk Başkan'ın istifasını kabul etmedi. Bu yüzden 10 parlamenter miting alanında sabaha kadar rehin tutuldu. Ertesi gün serbest bırakıldılar. Bütün bu gelişmeler 35. gününü doldururken TC Başbakanı Demirel'in Orta Asya gezisi programının içinde yer alan Tacikistan ziyaretine imkan vermedi. Cumhurbaşkanı Rahim Nabiyev 6 aylığına Parlamento Başkanı'nın tüm yetkilerini üstlenerek olayları yatıştırmayı planlıyordu. Ancak bu yolla direnişin kırılabileceği pek mümkün değil; zira direniş sağlam temellere oturmuş görünüyor. Endişe edilen husus ise Cumhurbaşkanı'nın KGB ve ülkede halen mevcut olan Kızıl ordu ile işbirliği yaparak 20 Ocak 1990 Baku kanlı olaylarının bir benzerini tekrarlatabileceğiydi. Ancak dağlık bölgelere tamamen hakim olan muhalefet ve özellikle İslam Diriliş Partisi Afganistan'daki Tacik Mücahidlerinin desteğini de alarak Ruslar'ı ülkeden çıkarabilecek güçte görülmekte idi.
Ancak bu arada komünistler de protesto mitingleri ve gösteriler yaptılar. Tacikistan parlamentosu üyeleri Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Gali'ye bir mektup göndererek, doğrudan başkanlık sistemi istediler. Rahman Nabiyev ise özel bir askeri birlik oluşturulmasını kararlaştırdı. Doğrudan Nabiyev'den yetki alacak olan bu birlik Duşanbe'de Milli Muhafız Birliği gibi faaliyet gösterecekti.
Bütün bu gelişmelere rağmen 4 Mayıs günü Müslümanlar Devlet Başkanlığı konutunu işgal etmeye çalıştılar, içişleri Bakanlığı'na bağlı Omon timleri tarafından durdurulmak istenen Müslümanlar hükümet tarafından İslami bir yönetim kurmaya çalışmakla suçlanıyorlardı.
Duşanbe'de 5 Mayıs günü ilk çatışma yaşandı. Müslümanlarla yönetim taraftarları arasında çatışmalar çıktı. Buna müteakip çıkan çatışmalarda 60 kişi öldü. Olağanüstü durum uygulamasından sonra başkent Duşanbe'de denetim büyük ölçüde müslümanların eline geçerken, Ulusal Muhafızlar'ın komutanı General Behram Rahmanov da muhalefeti desteklemeye başladı. Başkentteki bütün giriş çıkışlar muhalefetin eline geçti. TV merkezini ellerine geçiren Müslümanlar televizyondan askerlere, "olaylara karışmama", halka ise "sakin olma" çağrısında bulundular. 7 Mayıs günü ise müslümanların direnişine dayanamayan Devlet Başkanı Rahman Nabiyev yandaşlarıyla birlikte parlamento binasını terkederek kaçmak zorunda kaldı veya gizlendi. Nabiyev'in iktidarı bırakmasıyla müslümanların önderliğindeki muhalefet, ülkeyi yönetecek karma bir "Devrim Konseyi"ni oluşturdu. Yeni yönetim başkent Duşanbe'de başta parlamento, radyo evi ve diğer resmi binalarda kontrolü ele geçirirken sokaklara dökülen binlerce müslüman gösterici "İslam Devletinin kurulması için slogan attı. Tacikistan Ulusal Ordu komutanı General Said Kyomdin Gozi toplanan 10 bin göstericiye yaptığı konuşmada "Ne istiyorsunuz?" sorusuna "İslam, İslam" cevabını aldı. 1938 yılına kadar Kızılordu'yu topraklarına sokmayan bu halk şimdi Allah'ın sistemini kurmak için yeni ve aktif bir çabanın içine girmişti.
60'a yakın kişinin ölümünden sonra anlaşma masasına oturan taraflar bir anlaşma metni imzaladılar. Bu anlaşma, muhalefet liderleriyle aydınların da katılacağı bir koalisyon hükümeti kurulmasını öngörüyordu. Varılan anlaşmaya göre Başkan Yardımcısı Narzullo Dustov, Başsavcı Nurullo Huvaydulayov ve Radyo-TV kurumu başkanı Alakan Sayfulayev istifa edecekti. Seferali Genceyav'in durumu ise parlamentoda ele alınacaktı. Ancak Nabayev'in kaçışından veya gizlenişinden sonra müslümanların kontrolü ellerine geçirmeleriyle birlikte bu anlaşma müslümanların bugünkü canlılıklarını ve direnişlerini sürdürmesi halinde kağıt üzerinde kalacağa benziyor. Bu arada Duşanbe'de bu gelişmeler sürerken Tacikistan'ın kuzeyindeki Hucand bölgesi bağımsızlığını ilan etti.
Demokratlarla aralarında çıkan anlaşmazlıklara rağmen Müslümanlar bir İslam devleti kurabilmek için Afganistan ve Özbekistan'dan yardım istediler.
Üç ayrı hareketin (radikal bir çizgi izleyen muhalefetin en güçlü kanadı M. Himmetzade liderliğindeki İslami Diriliş Partisi, Batı tipi bir demokrasi isteyen Sadman Yusufov başkanlığındaki Demokratik Parti, İslami ve demokratik partilerin karışımından oluşan bir programa sahip olan Tahir Abuccabar liderliğindeki Rastokez Hareketi) güç birliğinden oluşan muhalefet içindeki müslümanların ne denli güçlü olduğu, yönetimin sallanmaya başladığı günlerde daha belirgin bir şekilde ortaya çıktı.
Tacikistan'daki İslami muhalefetin güçlenmesinde Afganistan'daki İslami hareketin etkisi yanında İranlı müslümanların da önemli rolleri var. Bunu anlayabilmek için Duşanbe'de açılan büyükelçiliklere bakmak yeterli. Sovyetler Birliği'nin dağılarak yerine Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT)'nun kurulmasından sonra, Duşanbe'de, İran, Türkiye, ABD, Çin ve Afganistan büyükelçilikleri açılmış. Diğer büyükelçiliklerin çeşitli zorluklar çekmelerine rağmen Iran Büyükelçiliği 20 kişilik kadrosuyla yoğun bir çalışma içerisinde.
Bu olaylardan sonra mevcut yönetim ile muhalefet liderleri arasında yapılan toplantıda bir takım diplomatik manevralar sonucunda maalesef ki laikliği temel ilke olarak benimseyen 'Ulusal Uzlaşma Hükümeti"nin kurulmasına karar verildi. Bunun üzerine Müslümanlar tepkilerini göstermeye devam ettiler ve Kulyab kentinde hükümet kuvvetleriyle çarpışmaya başladılar.
Bu gelişmeler yaşanırken, Müslümanların yönetimi ele geçirip devleti yönetebilecek kadrolara sahip olmadıkları, henüz bu seviyeye gelmedikleri yorumlarıyla da karşılaşıyoruz. Yine de Tacikistan müslümanlarının Afganistan ve İran'dan çok şey öğrendikleri, Amerikan sistemine özenti duymadıkları ortada. Müslümanların günden güne güçlendikleri ve tecrübelerini artırdıkları da bir gerçek. Hele hele, Batı basınının sadece Tacikistan'da değil tüm Kafkas ve Orta Asya Cumhuriyetlerindeki İslami gelişmeler hususuna endişeyle bakmaları ve Moskova'yı sürekli olarak bu hususta uyarmaları tesbitlerimizi doğruluyor. İslami Nahda (Diriliş) Partisi'nin İran çizgisindeki politikaları, Özbekistan ve Tacikistan'daki Müslümanların yer altı faaliyetleri bunlara küçük birer örnek.
Aslında tüm bu kıpırdanmalar Tacikistan kadar olmasa da diğer bazı Orta Asya ve Kafkas Cumhuriyetlerinde de yaşanmakta. Batı basınının özellikle Fransa'da çıkan Le Monde Diplometique gazetesinin endişe dolu yorumlarla ve Moskova'yı uyaran bir dille bu gelişmeleri aktarması bizler için bir hayli umut verici. Gazete bütün bu olayların post-komünist Rusya'da İslam faktörünün önemini gösterdiği hususu üzerinde duruyor ve tesbitlerini şu cümlelerle noktalıyor:
"Unutmamak lazım ki Rusya'daki İslami hareketlenme İslam'ın dirilişinin bir göstergesi. Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri bunun önemini çok önceden sezdiler. Şimdi Moskova'daki yeni yönetime bunu kavramak düşüyor."