Geçtiğimiz ay Emirlik televizyon kanalı Al-Ghad, Tunus’taki işsizliği protesto gösterileriyle ilgili bir haber yayınladı. Ancak haber görüntülerinde yayınlanan şey ülkenin sosyal sorunları ile hiçbir ilgisi olmayan Bizerte’deki futbol kulübü ve ABD’nin “Yüzyılın Anlaşması”na yönelik aylar süren gösterilerin görüntüleriydi.
Bu yanlış haber içeriği bir kaza değildi elbette. Bu, Tunus demokrasisini başarısız olarak göstermeyi amaçlayan kampanyanın bir parçasıydı.
3 Haziran’da Tunus parlamentosu Libya’daki çatışmalara karşı devletin tutumunu tartışmak için toplandı. Suudi ve BAE destekli medya kuruluşları oturumu canlı yayınlıyor ve “Gannuşi’yi Sorgulamak” gibi tartışmalı ve yanıltıcı başlıklar ile yayınlıyordu.
Meclis Başkanı Raşid Gannuşi’nin görevinden uzaklaştırılması konusu, Arap Baharı ve diktatörlüklerin sonlandırılmasının yabancı güçlerin bir komplosu olduğu ve siyasal İslamcıların terörist ve Tunus’un asıl düşmanları olduğu tezlerine önceki seçimde de odaklanan eski rejim politikacısı Abir Musa tarafından gündeme getirilmektedir.
Bu kavramların her ikisi de Abir Musa’nın Özgür Anayasa Partisinin despotik doğasını ortaya çıkartıyor. Siyasal İslam'ın ortadan kaldırılması konusundaki takıntısı sadece eski Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin politikalarını hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda Tunusluların siyasi örgütlenme ve ifade özgürlüğünün temel anayasal hakları olduğunu kabul etmeyi reddettiğine de işaret ediyor.
Musa, Tunus Parlamentosunda Müslüman Kardeşlerin yasaklanmasını istedi.
Musa ve partisi, bu konularda demokratikleşme sürecini eski Arap rejimine doğrudan bir tehdit olarak gören Suudi-BAE ekseniyle hemfikir.
Aynı konu, Suudi Arabistan ve BAE'nin ülkenin özgürce seçilen ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin devrilmesini desteklediği Mısır'da da doğrudan gündeme getirilmişti.
Suudi ve BAE'nin siyasal İslam’ı terörist bir hareket olarak tanımlama saplantısına sahip olduğu da bilinmektedir. BAE, Birleşik Krallık hükümetini Müslüman Kardeşleri terörist eylemlere dâhil olarak nitelendiren bir rapor yayınlaması için lobi faaliyeti gerçekleştirdi.
Ayrıca ABD'yi, Müslüman Kardeşleri terörist bir grup olarak gösteren yasaları uygulamaya zorladılar. Yasa Kongre onayında beklemekle birlikte, Başkan Donald Trump'ın yeniden seçilmesi durumunda hızlı bir şekilde yeniden gündeme gelecek.
Libya’da Hafter’in Desteklenmesi
Siyasal İslam'a karşı bu haçlı seferinin temelinde özellikle birtakım karmaşık etkenler var: Körfez ülkelerinin toplumsal tabanında çok yüksek aks-i seda bulabilecek iyi organize olmuş ve motivasyonu yüksek muhafazakâr gruplar varlığının korkusu.
İlaveten politik kazanım için bir çeşit “yumuşak güç” olan “ılımlı İslam”a ideolojik inanç, Müslüman Kardeşler ideolojisi de dâhil olmak üzere İslam’ın diğer yorumlarını varoluşsal bir tehdit olarak görmektedir. Yine de paradoksal olarak daha aşırı görüşlere sahip olanların hedef göstermesini hoş görmektedir. Örneğin Libya'da Suudiler ve Emirlik, aşırı selefi bir grup olan Madhali-Selefileri, Müslüman Kardeşlere karşı güçlendirme konusunda hiçbir problem görmüyorlar. Libya, hem Müslüman Kardeşlere hem de demokrasinin kendisine karşı Emirlik-Suudi savaşının önemli bir aşamasındadır.
Emirlik ve Suudiler, Mareşal Halife Hafter’in tamamen askerî çözümünü desteklemeyi seçtiler: Tek bir otoriter liderin egemenliğine dayanarak tüm rakipleri yok etmek ve eski lider Muammer Kaddafi'ninkine benzer bir rejim kurmak.
BAE bu anlamsız savaşın ana finansörü gibi görünmektedir. Nisan ayında sızdırılan BM raporu, BAE'nin Hafter'e güçlü desteğini benzeri görülmemiş bir ayrıntıda gösterdi. Fakat Hafter ve müttefikleri savaşı kaybederken, giderek irrasyonel eylemlerde bulunuyorlar.
Tunus’a Baskı Yapmak
Hafter, Batı Libya'daki büyük bölgelerde yenildikten sonra, 2015 Shirat Anlaşması da dâhil olmak üzere kırılgan bir siyasi çerçeveye dayanan BM kapsamında herhangi bir bağlantıyı sürdürmemeyi tercih etti. Siyasi İslam ve Müslüman Kardeşler de dâhil olmak üzere sivil, demokratik olarak seçilmiş ve çeşitli siyasi grupları içeren her oluşum Emirlik ve Suudiler tarafından reddedilmektedir.
Libya’da çatışma durmayacak. Hafter’in destekçileri son yenilgileri, daha fazla silahlanarak çatışmaları yoğunlaştırmak ve komşu ülke Tunus’a baskı yapmak için bir fırsat olarak görüyor.
Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in Libya’daki tavrı iki noktayı vurguluyor. İlk olarak, Ulusal Mutabakat Hükümetinin (UMH) tanınmasına yol açan BM destekli anlaşma da dâhil olmak üzere uluslararası meşruiyet. İkinci olarak, çatışmaları körükleyen yabancı müdahalesi olmadan sadece Libya’ya özgü barışçıl bir çözüm.
Buna ek olarak, Tunus’un son yasama seçimlerinde en çok sandalye kazanan İslamcı en-Nahda Partisi de UMH’yi açıkça savunuyor.
Nahda’nın lideri Gannuşi’nin, geçtiğimiz günlerde Libya Başbakanı Fayez es-Sarrac'ı UMH’nin stratejik el-Watiya hava üssünü yeniden ele geçirdikten sonra tebrik etmesi çizgiyi aştığı yönünde eleştirilere sebep oldu.
Türkiye’nin Rolü
Birkaç ay önce, Gannuşi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek üzere Türkiye'ye sürpriz bir ziyaret yaptıktan sonra da benzer eleştiriler gündeme gelmişti.
Açıkçası, Türkiye'nin artan rolü Libya’daki denklemde önemli bir yer ediniyor. Özellikle Ankara UMH’nin hava gücüne hâkim olmasına ve Hafter güçlerinin hava üstünlüğüne son vermesine yardımcı olduktan sonra. Bu durum Emirlik-Suudi ekseninde kaygı uyandırmaktadır.
Eksen ideolojik olarak konuşlandığı için bu çatışma kolayca sona ermeyecektir. Ve Türkiye’nin her iki devlete karşı tahammülsüzlüğü giderek daha da artıyor.
Middle East Eye / 8 Haziran 2020 / Çeviren: Mehmet Suyuti Dindar