Bir başka felaket daha 6 Şubat’ta Suriye’nin kuzeybatısını vurdu. Merkez üssü Türkiye’nin güneyi olan depremler savaş yüzünden evinden edilmiş 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapan bölgeyi yerle bir etti. Binlerce bina binlerce insana mezar oldu.
Suriyeli arama-kurtarma ekibi Beyaz Miğferler ve bölgedeki gönüllüler enkaz altında kalanları kurtarmak için molozları çıplak elleriyle derhal kazmaya başladılar. Depremi takip eden ilk 72 saatlik hayati süreçte mümkün olduğu kadar çok hayat kurtarmalarına yardımcı olması için ağır makineler, kurtarma ekipleri ve ekipman isteyerek dünyaya yardım gönderilmesi için yalvardılar. Ancak hiçbir yardım gelmediği için mahsur kalanların çığlıkları sert ve soğuk kış gecelerinde bir bir dindi.
İlk üç günde Şam rejimine en az iki düzine afet yardımı gönderildi ancak hiçbiri kuzeybatı Suriye'de muhalefet kontrolü altındaki bölgelere ulaşmadı.
İdlib bölgesine geçen kurtarma ekipleri yalnızca Mısır'dan gelen küçük bir gönüllü grup ve İspanyalı bir ekipten oluşmaktaydı. Acil yardım, ağır ekipman veya afet yardımı yerine yalnızca battaniye ve temel malzemeleri taşıyan Birleşmiş Milletler konvoyu ise ancak dördüncü günde gelebildi. Beyaz Miğferlerin ve Suriyelilerin depremden etkilenen hayatları kurtarmak için çaresizce yalvarışları dünyanın dört bir yanında yankılandı ancak bu çığlıklar ne duyuldu ne de dikkate alındı.
Tüm dünya Türkiye ve Suriye’nin rejim kontrolü altındaki bölgeleriyle dayanışma içerisindeyken, arama-kurtarma ekipleri ve afet yardımları Venezuela, Kanada ve İzlanda kadar uzak ülkelerden yalnızca birkaç saat içerisinde gönderilirken, böylesine bir ihtiyaç anında muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde mahsur kalan Suriyeliler neden ölüme terk edildi? Neden? Neredeyse 12 yıl boyunca yerinden edilmiş ve zulme uğramış, daha deprem olmadan dahi yaşanamaz koşullarda çile çeken bu insanlar, neden asla ulaşmayan yardım vaatleri ile kaderlerine terk edildiler?
BM’den duyacağınız muhtemel açıklama “lojistik sorunlar” ve depremler neticesinde yardım dağıtımında kullanılan tek sınır kapısı olan Babu’l-Hava’nın uğradığı hasar olacaktır. Dört milyondan fazla kişinin insani ihtiyaçlarına hizmet etmek için sadece tek bir sınır kapısının bulunmasının nedeni ise Rusya'nın BM Güvenlik Konseyinde yaptığı şantajdır. Moskova yönetimi yıllardır, BM aracılığıyla yapılan insani yardım faaliyetlerinin tamamını veto etme tehdidiyle diğer tüm sınır geçişlerini tamamen kaldırmakta.
Türkiye ile Suriye arasında, depremden etkilenen bölgelere yakın ve hâlihazırda devletler ve devlet dışı aktörler tarafından insani yardım taşımak için kullanılan birkaç sınır kapısı var. Örneğin Suudi Arabistan, Cinderes yakınlarındaki el-Hamam geçidinden bir insani yardım konvoyu gönderirken, Irak Kürdistanı ise Afrin'e yardım göndermek için Babu’s-Selam sınırını kullanıyor.
Peki, BM bu geçişleri kullanabilir mi? Evet, kullanabilir. Suriye Kardeşlik Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği (SACD), Özgür Suriyeli Avukatlar Derneği ve diğer birçok örgüt iki yılı aşkın bir süredir İdlib'e BMGK onayı olmaksızın yardım gönderilmesine izin veren bir yasal dayanağın var olduğu hakkında seslerini yükseltmekte. Söz konusu örgütlerin bu tutumu uluslararası hukuka dayanıyor ve pek çok uluslararası hukukçu ve Uluslararası Af Örgütü tarafından da bu tutum benimseniyor. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, tüm sınır kapılarının yardıma açılması çağrısında bulunurken, ABD'nin eski Suriye elçisi Joel Rayburn ise lüzumsuz bir BMGK onayı olmaksızın bölgeye doğrudan yardım ulaştırılması için yeni bir ABD-Türkiye-AB ortak mekanizmasının oluşturulması gerektiğini savundu. BM ise bu çağrılara karşı tepkisiz kaldı. Peki neden?
SACD'nin de işaret ettiği üzere, BMGK onayı acil yardımın kuzeybatı Suriye'ye ulaşmamasının asıl nedenini örtbas etmek için bir sis perdesi olarak kullanıldı. Yardımın ulaştırılmamasının arkasındaki asıl sebep ise Suriye rejiminin ve müttefiklerinin gaddarlığıyla ve bölgedeki depremzedeleri bastırmalarıyla ilgili.
Brookings Enstitüsünün Orta Doğu Politikaları Merkezinde kıdemli araştırmacı olan Steven Heydemann daha ayrıntılı bir açıklamada bulundu: “Suriye'ye ulaşan yardımın %90’ını alan rejimin kontrolündeki bölgelerde bulunan BM insani yardım ekipleri, rejimin ülkeye gelen yardımın tek alıcısı ve dağıtıcısı olması yönündeki ağır ısrarına uyması için rejim tarafından korkutulmaya devam ediyor. Bu, bağışçıları rejimin egemenliğini kabul etmeye zorlamak için yapılan alaycı bir jestken, insani yardımın kötüye kullanılması ve çalınmasıyla ilgili kabarık bir sicile sahip olan ve çatışma hatlarından kuzey Suriye'ye yardım ulaştırmayı reddeden, dünyanın en yozlaşmış rejimlerinden birine kritik insani yardım kaynakları üzerinde kontrol sağlıyor.”
Başka bir deyişle BM, yetkisini Suriyeli sivilleri korumaya uygun şekilde kullanmak yerine Baas rejiminin afet için gönderilen yardımları kendi çıkarları çerçevesinde kullanmasına izin veriyor. Tam da bu noktada İdlib’e neden acil yardımın ulaştırılmadığının asıl sebeplerine geliyoruz: Beşar Esed vahşetinin normalleştirilmesi ve Suriyelilerin insanlıktan çıkarılması.
Yerinden edilmiş Suriyelilerin Avrupa'da, Lübnan'da, Türkiye'de ve özellikle kuzeybatı Suriye'de nasıl insanlıktan çıkarıldığına yıllar boyunca ilk elden tanıklık ettim. Orada yaşayan 4 milyon insan, Suriye rejimi ve Rusya tarafından anlatılan bölgenin "fanatik İslamcıların" ve "teröristlerin" yuvası olduğu yönündeki hikâyesi doğrultusunda kayıt dışı bırakıldı.
İdlib’de rejim bombardımanından, soğuktan ya da tıbbi imkânların yetersizliğinden can veren çocuklar manşetlere çıkmıyor. Artık dipnot bile değiller. Hikâyelerinin artık bir önemi yok gibi görünüyor. İşte bu nedenle Suriyeli kuruluşların yardımın Suriye'nin kuzeybatısına ulaştırılabilmesi için alternatif bir yasal dayanağı kabul etmeye yönelik çağrıları BM ve kilit aktörler tarafından göz ardı edildi. İşte bu nedenle Beyaz Miğferler ve diğer Suriyeli aktivistlerin ağır ekipman ve arama-kurtarma yardımı talepleri duymazdan gelindi. İşte tam da bu nedenle Suriye'nin kuzeybatısındaki Cinderes, İdlib, Azmerin ve Harem'den gelen yardım çağrılarına cevap verilmedi.
Al Jazeera / 13 Şubat 2023 / Çeviren: Hamza Gökgöz