Dr. Halid Hoca İle Suriye’de Bir Yılı Geride Bırakan Halk Hareketini Konuştuk
Mart 2011’de Der’a’da başlayan ve kısa sürede tüm Suriye’ye yayınlayan Baas karşıtı gösteriler bir yılı geride bıraktı. Tunus, Mısır ve Libya’daki diktatörlerin devrilmesine yol açan Ortadoğu intifadasının en kanlı sürecinin yaşandığı Suriye’de yaşananlara oranla Türkiye ve dünya kamuoyunda yeterli bir duyarlılığın oluştuğu söylenemez. Suriye rejiminin İsrail ve ABD karşıtı bir konumda algılanmasının ve rejim karşıtı hareketin Batı destekli olduğu yolundaki suçlamaların kısmi de olsa bu duyarsızlıkta pay sahibi olduğu söylenebilir.
“Suriye’de bir yıldır neler yaşandı? Suriye muhalefetini besleyen referanslar neler? Muhalifleri temsil edenlerin ideolojik arka planı ne? Özgür Suriye Ordusu kime hizmet ediyor ve silahları nereden buluyor? Suriye rejimi gerçekten de Filistin davasına hizmet eden bir rejim mi? İran ve Hizbullah’ın Baas yakınlığının sebepleri ne?” vb. birçok tartışmalı konu hakkında Suriyeli muhaliflerin ne düşündüğünü Tunus'ta yapılan Suriye dostları toplantısının arifesinde Dr. Halid Hoca’ya sorduk.
RÖP: M. ALİ ASLAN
Suriye’deki Baas diktatörlüğüne karşı geçtiğimiz yıl Der’a’da başlayan ve Suriye’nin tümüne yayılan direniş bir yılı geride bıraktı. Bugün gelinen noktayı kayıplar ve kazanımlar bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hiç şüphe yok ki, Yüce Allah'ın “Ruhumuzdan üfledik.” dediği insanoğlunun vahşi bir şekilde kıyıma uğraması ve bu muamelenin Suriye toplumunda derin iz bırakması en büyük kayıptır. Şu ana kadar şehit sayısının 10.000'i geçmesi ve bir o kadar da kayıp insanımızın olması, 25.000 kişinin mülteci, 75.000 kişinin göçmen duruma düşmesi ve 60.000 kişinin tutuklanması dikta rejimlerinden kurtulmanın her zaman kolay olmayacağını gösteriyor.
Bunun karşısında Suriye halkı dünyanın takdirine şayan bir onur mücadelesine devam ediyor. En büyük kazanım ayaklanmanın başında halkın dillendirdiği "Eş-şa’b yurid" (Halk istiyor) sloganının Baas rejiminin sergilediği tüm vahşete rağmen pratiğe dökülmesidir. Artık diktatörlerin değil, halkın istediği oluyor. Bu durum Hz. Musa'nın Firavun'a karşı mücadelesini andırıyor. Nitekim geleneksel hale gelen Cuma eylemlerinin birine "Allah bizimledir" adı verilmiştir. Bu da Rabbimizin Hz. Musa ve Harun'a hitaben söylediği “Gidin (Firavun'a). Ben sizinleyim.” ayetini çağrıştırıyor. İşte en büyük kazanım budur: Yıllardır kaybedilmiş toplumsal bilinç yerine gelmiştir.
Bu toplumsal bilinci örgütleyen ana damarlardan bahsedebilir misiniz? Muhalefeti temsilen Suriye Milli Meclisi, Suriye Yüksek Devrim Konseyi gibi yapılanmalar ön plana çıkıyor. Bu oluşumların içerideki halk kitlelerini ve ölümüne sürdürülen devrim hareketini temsil ettiğini söyleyebiliyor musunuz?
Sokak hareketini temsil eden üç ana organizasyon var. Onlar da Suriye Yüksek Devrim Konseyi, Yerel Koordinasyon Komiteleri ve Suriye Devriminin Genel Kuruludur. Bunun yanında özellikle Humus ve Hama'da etkili olan organizasyonlar var. İlk üç organizasyonun muhalefetin çatı organizasyon olarak bir araya geldiği Suriye Milli Meclisinde resmi temsilcileri var. Ayrıca diğer oluşumlarla da günlük temas halindeyiz. Tabi ki Özgür Suriye Ordusu adı verilen ve Esed'in ordusundan ayrılıp ayaklanan, halkı koruyan ve gençlerin de katılımıyla sayıları 30.000'i bulan askerlerle de koordinasyon halindeyiz.
Suriye Milli Meclisi (SMM) Başkanı Burhan Galyun ve Sözcüsü Basma Kodmani ile ilgili eleştiriler var. Bu isimlerin Suriye muhalefetini kirlettiğine yönelik eleştiriler hakkında neler söylemek istersiniz?
SMM kurulurken birçok entelektüel figür ve akademisyen kurucu üye veya grup bazında katıldı. Bunların içerisinde gayrimüslim veya farklı mezhebe mensup olanlar, liberal düşünceye yatkın isimler de var. Suriye'nin birçok kentinde camilerden start alan sokak hareketi bu oluşumu tanıyarak bir cuma eylemine "Suriye Milli Meclisi beni temsil ediyor" adını verdi. SMM, Suriye'nin mozaiğini yansıtan bir oluşum.
HALK HAREKETİNİN REFERANSI İSLAM’DIR!
Tabi ki SMM sonuçta bir platform. Bu da dışarıda devrimi temsil etme iddiasındaki oluşumun söylemini “katliamın durdurulması, insan hakları ve özgürlükler” bağlamında ortaklaşılan değerler üzerinden yapmasını getiriyor. Ancak içerideki muhalif gösterilere, direnişçilerin söylemlerine baktığımızda çok net İslami bir söylem ve şiar yoğunluğu görmekteyiz.
Elbette! Bir kere rejime karşı yapılan gösteriler cami merkezlidir. Camide toplanan halk, namaz sonrasında gösterilere başlıyor. Dolayısıyla muhalif hareket kendisine referans olarak İslam’ı alıyor. Cuma eylemlerine verilen isimlere ve sloganlara baktığımızda Kur’an’dan referans alındığını açık bir şekilde görürüz. Şehit düşen göstericilerin çoğu Cuma namazı sonrası başlayan protestolarda şehit düştü.
İhvan’ın pozisyonu ve muhalefetteki temsil oranı nedir?
Baas rejimine karşı ilk başkaldırı 1963'te İhvan’ın kalesi olan Hama'da başladı. 1982’de Hafız Esed tarafından yakılıp yıkılan Hama’da İhvan ağır bedeller ödedi. 1982 katliamından bu yana İhvan, muhalefeti birleştiren birçok siyasi oluşuma katkı ve destek sağladı. Bütün bu süreci hesaba katarak diğer muhalif gruplar tarafından İhvan'a büyük saygı var. SMM’nin genel sekreterliğinde İhvan’ı temsil eden 5 üye var. SMM’nin başkan yardımcılığını da İhvan'ın tanınmış figürü olan Muhammed Faruk Tayfur Bey yürütüyor. Taban itibariyle de İhvan’ın, Suriye'deki sokak hareketinin önemli kısmına hitap edebildiğini söyleyebilirim.
İhvan’ın yanı sıra muhalefette etkili İslami oluşumlar var mı?
İhvan’la birlikte etkili İslami bir oluşuma Halk Hareketini örnek verebiliriz. Der’a, Lazkiye, Banyas gibi yerlerde etkili olan bu hareket, tamamen cami merkezli bir harekettir. İmamların/hatiplerin liderliğini yaptığı bu harekette aynı zamanda SMM yürütme kurulunda bulunan Der’alı imam Muti el-Buteyn, yine Halk Hareketi adına SMM’de bulunan Şeyh Enes Ayrud ve SMM genel sekreterlik üyesi de olan Banyaslı İmadeddin Reşid gibi hatipler etkili.
ÖZGÜR SURİYE ORDUSU HALKI KORUYOR!
Uzun bir süre gösteriler şeklinde devam eden muhalefet, son zamanlarda Özgür Suriye Ordusu ile silahlı direniş sürecine de girmiş oldu. Özgür Suriye Ordusu nedir? Ne gibi bir hedef güdüyor? Merkezî bir yapılanmaya sahip midir?
Özgür Suriye Ordusu askerlik yeminine sadık kalıp Suriye'yi ve Suriye halkını koruyan bir ordudur. Halk tarafından da büyük destek görüyor. SMM ile koordinasyon halindedir. Amacımız bu orduya hem organizasyonel hem de donanım bazında destek sağlamaktır. Henüz merkezî bir yapılanmadan bahsetmek erken ama o seviyeye doğru ilerliyoruz.
Peki, Özgür Suriye Ordusu silahları nereden temin ediyor? Bu konuda öne sürülen iddialar hakkında bir fikriniz var mı?
Sağlanan silahlar çoğunlukla askerlerin ordudan ayrılırken beraberinde götürdükleri silahlardır ve ne yazık ki çoğu zaman cephane bulunmadığı için işe yaramıyor. Dış güçler tarafından silah verildiği iddiasının gerçekliği yoktur. Özgür Suriye Ordusunun en sıkıntı çektiği konu da yeterli ve etkili silahın olmayışıdır. Nitekim katliamların yaygın olmasının sebebi Özgür Ordunun henüz caydırıcı bir güç konumuna sahip olamamasıdır.
Katliamların yaygın olmadığı, hatta katliamın yaşanmadığı ve yaşananların çatışmadan ibaret olduğu tezleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Gerçekleri görmek için Youtube'a “Suriye” yazıp on binlerce belge izlemeniz yeterli. Görüntüler ve vahşet tablosu halen bir şeyler anlatmıyorsa burada temel bir sorun var. Görüntülerde savunmasız insanların, çocukların, kadınların yaşadığı binaların nasıl bombalandığı açık değil mi? Bu da yeterli gelmiyorsa geçen hafta BM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Navy Bilay’ın belgelerle Suriye’de rejimin onayı ile işlenen insanlık suçlarını dünya kamuoyuna duyurduğunu hatırlatmak isterim.
MÜSLÜMANLARIN MÜDAHALE ETMESİNİ İSTİYORUZ!
Suriye muhalefeti ABD’ye, İsrail’e karşı tutumunu yeterince ortaya koyamıyor mu? Bu hususlarla ilgili de eleştiriler var. Muhalefetin sürekli Batı’yla temasta olduğu iddialarına ne dersiniz?
Öncelikle her gün onlarca ölüm yaşayan bir halka gayrimüslim de olsa şart koşmadan yardım etmek gerektiğini düşünüyorum. Hem Müslüman ülkelerle hem de Batılı ülkelerle ile ilgili temaslarımız bu çerçevede geçiyor. Tamamen katliamın durdurulmasına yöneliktir. SMM olarak Suriye halkının yıllardır benimsediği politikalardan farklı bir çizgimizin olmayacağını birçok münasebette açıkladık.
Suriye halkının yıllardır benimsediği politikalar derken…
Suriye halkı mazlumdan yanadır ve zalimlerin karşısındadır. Bu anlamıyla ne ABD’ye ne İsrail’e ne de başka bir dış güce dayanmamaktadır. Müslümanların, mazlumların aleyhinde emperyalist güçlerle hareket etmeyecek bir bilinçtedir.
Peki, NATO müdahalesine ya da genel olarak dış müdahale olayına nasıl bakıyorsunuz?
Şu andaki derdimiz akan kanı durdurmaktır. Bunun için NATO'ya gerek duymadan Müslüman ülkelerin müdahale etmesini bekliyoruz. Özgür Suriye Ordusuna gerekli donanım sağlanmalı. Ve Müslüman ülkelerden oluşan barış gücü askerleri gönderilmeli. Öte yandan NATO yetkilileri zaten Suriye'ye kendileri tarafından herhangi bir müdahalenin söz konusu olmayacağını ifade ediyorlar.
Ya Libya’daki gibi bir müdahale zemini oluşsa?
Kaddafi güçleri Bingazi’ye 15 km yaklaştığında NATO müdahalesi gerçekleşti. Yani, Kaddafi, Bingazi’de büyük bir katliam yapacağı sırada. Bu nedenle bombardıman altındaki Libyalılar NATO müdahalesine doğal olarak tepki göstermediler. Suriye’de böyle bir durum oluşsa muhtemelen benzeri bir tablo yaşanır. Dikkat edin Babu Amr diye bir yer kalmadı, neredeyse haritadan silinecek. Böyle bir olay Hama ya da Humus gibi yerlerde yaşansa ne yapılabilir ki? Tabi ki, dış güçlerin müdahalesine karşıyız ama binlerce kişinin kanı akarken “NATO gelme!” demek de garip olmayacak mı? Ancak bizim talebimiz az önce de dediğim gibi Müslüman ülkelerin müdahale etmesidir.
İŞBİRLİKÇİ REJİMLERDEN KURTULMAK FİLİSTİN’E EN BÜYÜK DESTEKTİR!
Esed rejiminin Filistin davasını savunduğu ve rejim değişikliğinin “direniş ekseni”ne zarar vereceği iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhalefet genel olarak Filistin davasına nasıl bakıyor? Bu konuda etkili aykırı sesler var mı?
Öncelikle şunun altını çizmekte fayda var: Suriye rejimi İsrail'e karşı değil, kendi halkına karşı mücadele ediyor. Bu da İsrail’e yapılabilecek en büyük iyiliktir. Esed’in, İsrail'le anlaşma yolunu seçtiği aşikârdır. Suriye, Golan'ı İsrail'e hediye ederek 45 yıldır sınırı İsrail lehine korumaktadır. İsrail adına Filistinlilere karşı Lübnan'da Tel Zaatar'da katliamlar yapan Falanjistlerle birlikte hareket eden Hafız Esed'in ta kendisidir. İsrail uçakları Beşşar Esed'in kaldığı sarayın üstünden geçerek Deir Zor'da bulunan orduya ait inşaatı vururken Esed sessiz kaldı. Ama Der’a'da 14-15 yaşlarındaki çocukların reform talepleri karşısında çılgına döndü ve İsrail'e karşı yönlenemeyen tanklarının namluları bu çocuklara karşı yöneldi.
2000'li yıllarda Hamas'ın güçlü potansiyelinin ortaya çıkması ve Suriye halkından destek alması Esed'e iktidarı sürdürme noktasında yeni bir fırsat oldu ve Esed bu fırsatı Hamas'ı destekleyerek kullandı. Türkiye'nin arabuluculuk görevini üstlendiği Esed-Netanyahu görüşmeleri başlayınca Esed, Halid Meşal'e kapıyı göstermişti. İsrail Gazze'ye saldırınca halkın tepkisinden çekinerek Meşal'i göndermekten vazgeçti ve saldırıyı yeni bir fırsat olarak gördü. Velhasıl, rejimin aksine Suriye halkı her zaman Filistin'den yanadır. Filistin davasına verilebilecek en ciddi destek de bölge halklarını bu işbirlikçi rejimlerden kurtarmaktır.
Bu tespitleriniz önemli. Nitekim Kudüs’te bulunan İslami Hareket mensupları da Baas rejimine direnen Suriye halkının yanında yer alarak bu konuya dikkat çektiler. Gazze’de de Suriye direnişini destekleyen gösteriler yapılmaya başladı. Bu noktada başka bir tartışmaya dikkat çekmek istiyoruz: Suriye halkının genelinin muhalifleri desteklemediği iddiasına ne dersiniz? Şam ve Halep gibi kritik şehirlerin kitlesel gösterilerle kendini yeni yeni göstermeye başlamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Suriye'de şu an itibariyle ayaklanmayan şehir yoktur. Geçtiğimiz günlerde Şam'da Esed'in kaldığı saraydan sadece 3 km uzaklıktaki Mezze ilçesinde 35.000 kişi protesto eylemi yaptı ve Baas rejiminin katlettiği muhaliflerin cenazesine sahip çıktı. Tabi Şam ve Halep, Şebbiha dediğimiz katil timler, istihbarat birimleri ve cumhuriyet muhafızları vasıtasıyla çok sıkı korunuyor. Bu yüzden bu gibi kritik şehirlerde protesto eylemi yapmak ölüme doğru yürüme ile eşdeğerdir.
SURİYE HALKI İRAN’IN İHANETİNİ ZOR UNUTUR!
İran ve Hizbullah’ın tutumlarının “mezhepçi” bir saflaşmaya yol açacağı kaygılarını taşıyor musunuz? Suriye’deki gelişmelerin giderek tüm İslam dünyasını kaplayan büyük bir mezhep savaşının fitilini ateşlediği iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu fitne ortamının önüne geçebilmek açısından kendinize de düşen bir sorumluluk olduğunu düşünüyor musunuz?
İran ve Hizbullah Esed'in stratejik müttefikleri olduklarını ve onu sonuna kadar koruyacaklarını defalarca dile getirdiler. 1982 Hama katliamına İran'ın seyirci kalmasını kabullenememiş de olsa Suriye halkı 2006'da Hizbullah'a saldıran İsrail’e karşı Hizbullah’ın askerlerine ve ailelerine kucak açmıştı, Şam sokakları Nasrallah'ın posterleriyle donanmıştı. Sünni âlim olan Yusuf Kardavi Nasrallah'ın yanına gidip asker olarak kabul edilmesini talep etmişti.
2011 Mart ayında reform talepleri karşısında Esed’in maskesi düştü ve gerçek yüzü net bir şekilde görülmeye başladı. Esed, bir Şaron'dan veya Karadziç'ten farklı olmadığını ortaya koyup Humus'u Gazze ve Bosna gibi bombardımana tutunca, Nasrallah da mezhepçi yüzünü gösterdi ve Suriye'nin her şehrinde adı katil Esed’le birlikte anılmaya başladı. Şu anda Nasrallah ve İran rejimi kasap Esed'in bıçak bileyicisi hükmündedirler. Suriye halkının İran ve Hizbullah tarafından kendisine yapılan hıyaneti unutması kolay görülmüyor. Ayrıca İran’ın, Irak'ta mezhepçiliği körüklemeye çalıştığı da gerçektir. Bölgede İran faktörü olmadan mezhep savaşı olması mümkün değil. “Biz insanoğlunu onurlu kıldık.” ayeti ışığındaki hareket ve projeleri desteklememiz lazım. SMM'nin tüzüğünde bu konuya önemle değiniliyor.
Özgür Suriye Ordusuna bağlı “Yezid bin Muaviye” adlı bir tugayın kurulduğu iddia ediliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Suriye’deki halk hareketi içinde böyle bir tugay yok. Bu, bana gizli servislerin kara propagandası gibi geliyor. Bunu da demin bahsettiğiniz mezhep fitnesi çerçevesinde değerlendirmek lazım. Suriye’de Yezid ismine itibar yok ki, öyle bir tugay kurulsun. Olsa olsa kendi başına buyruk küçük bir grubun kışkırtıcı bir girişimi olabilir, belki de istihbaratın işi. Bilemiyorum.
TOPRAK İNSAN KANINDAN DAHA DEĞERLİ DEĞİL!
Suriye’deki süreçle ilgili olarak bazı Müslümanlar arasında ortaya çıkan kafa karışıklığını ve ne acıdır ki, zalim bir despotun desteklenmesine dek varan tutum alışları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçenlerde Türkiye’deki bir cemaate ait bir TV programında iki gazeteci Şam ziyaretlerini aktarıp Esed'in ne kadar adaletli bir dindar olduğunu ve gece namazı kıldığını anlatıyorlardı! Ulusalcı dediğimiz kesim de Esed'in laik ve anti-emperyalist duruşundan bahsediyor! Bu tür bakış açıları haliyle elinde bıçak bulunduran eli görmediği gibi Müslümanın hayatını Kâbe’den daha hürmetli kılan Hz. Muhammed (s)'in anlayışının çok uzağında kalıyor. İslam, insanın kanını topraktan daha değerli görür. Sizde söylendiği gibi “Vatan sağ olsun!” gibi bir yaklaşım yok İslam’da. İnsan olmadan vatanın, toprağın değeri olabilir mi?
Bakın, Hz. Muhammed (s) mürtet olduğu hükmüyle bir toplulukla savaşan Halid b. Velid’e kızıyor. “Halid’in yaptıklarından sana sığınırım Allah’ım!” diyor. İnsanlar Esed’in elindeki bıçağı görmüyor; değer atfedilen birtakım yerleri korumak adına (!) dökülen insan kanını görmüyor. Benim kanaatim, ideolojiler insani değerlerin önüne geçtiği zaman değerler sistemi tamamen bozuluyor ve bu kargaşa içerisinde zaman zaman zıt kutupların aynı noktada buluşabildiğini fark ediyorsunuz.
Suriye sokaklarında yankılandığı gibi “Allah’tan başka kimsemiz yok!” diyen Suriyeli kardeşlerimizin yaşadığı acı tablonun başta Türkiye olmak üzere dünya Müslümanları nazarında yeterli bir hissiyata ve kitlesel eylemlere dönüşen bir duyarlılığa yol açtığı söylenemez. Bilgilendirme eksikliğinin elbette duyarsızlık için asla mazeret olamayacağını vurgulamakla beraber, bu noktada eksikliklerinizin olduğunu düşünüyor musunuz?
1980'den bu yana kuşakların değişmesiyle birlikte İslami hassasiyet eşiği ve insani değerlerin algısı da değişime uğradı. 1982 Hama katliamına karşı Türkiye'de hissettiğimiz öfkeyi şu anda özelikle Humus'ta benzer katliam yaşanırken göremiyoruz. Esed rejimini protesto etmek için 1000 kişiyi bir araya zor getiriyoruz. Ama bunun yanında geçen süre içerisinde Esed rejimi hem Türkiye'deki İslami camiada hem de sol camiada iyi PR hamleleri yaparken Suriye diasporası dağılmışlık durumunu korudu ve rejimin bir gün düşeceği varsayımına karşı projeler üretemedi. Bu noktada eksikliklerin olduğu hususunda haklısınız.
Son olarak gelişmelerin yakın ve orta vadede nasıl bir seyir izleyeceği konusunda düşüncelerinizi almak istiyoruz. Maalesef ki, dünyanın genelde Suriye’de yaşanmakta olan katliama seyirci kalma pozisyonunu sürdüreceği görülüyor. Bu durumda Esed diktasının gidişini sağlayacak gelişmeler, adımlar neler olabilir?
Biliyorsunuz Arap Liginin ikinci inisiyatifinden sonra uluslararası arenada hareketlilik yaşandı. BM Güvenlik Konseyinde Rusya ve Çin'in vetosuna takılan kararlar BM Genel Kurulundan 12 oya karşı 137 oyla onay alarak geçti. Bu, bağlayıcı olmamakla birlikte Arap inisiyatifi çerçevesinde Suriye'ye müdahil olmak isteyen ülkelere bir meşruiyet zemini sunuyor demektir. 24 Şubat Cuma günü Tunus'ta yapılacak Suriye dostları toplantısı bir dönüm noktasıdır ve Arap Ligi kararlarına uygulayıcı mekanizma sağlanması bekleniyor. En önemli karar ise Suriye halkına koruma sağlanması kararı ve barış gücü askerleri ile ilgili olacaktır. Özgür Suriye Ordusunu destekleme kararı çıkması da uzak bir ihtimal değil.