Suriye’de Sadece Rusya Değil, İran da Sahnede!

Aron Lund

Rus Hava Kuvvetleri 30 Eylül 2015’te Suriye’ye müdahale ettiğinde savaşın yönü değişti. İdlib, Cisru’ş-Şuğur, Palmira ve Havran bölgesi gibi yerlerde, bir yıl boyunca yaşanan acı bozgunlardan sonra Beşşar Esed yönetimi, durumu tekrar dengeledi. Yılsonuna kadar, Esed güçleri kuzey Lazkiye bölgesinde yani Halep’in doğusuna doğru, birkaç cephede daha ilerliyordu. Şubat 2016’da, ordusu Halep-Türkiye sınırında muhaliflere destek hattını kesti ve Mart ayı sonlarında Esed’in Rus destekli askerleri, İslam Devleti’nden (IŞİD) Palmira’yı aldı. Esed güçleri, şimdi muhalifler arasında haftalarca süren talihsiz çatışmaların yaşandığı Guta bölgesine (Şam’ın doğusu) doğru hareket ediyorlar.

Esed’in mevzi kazanımları, kısmen ABD ile Rusya arasındaki mutabakatla tesis edilen “ateşkes anlaşması”na bağlı olarak son zamanlarda azaldı. Yönetim, Halep, Lazkiye, doğu Humus bölgelerinde bile mevzi kaybetti. Daha da önemlisi, Suriye ekonomisi felaket bir görünüm aldı ve bu, Esed’in askerî ilerleyişini daha da baltalayabilir. Fakat Rusya’nın müdahalesinin, Esed’in konumunu büyük ölçüde kıymetlendirdiği ya da Suriye’de savaşın gidişi konusunda Moskova’nın etkisinin olduğu konusunda şüphe yoktur.

Genel manzara bu şekilde! Bununla birlikte, bir şeyler dikkatten kaçmamalı!

2015 sonbaharında olan şey, sadece Rusya’nın Suriye hava sahasında uçuşa başlaması değildi. Rusya’nın müdahalesinin başarılı olması, İran’ın karadan müdahalesinin eşlik etmesiyle de ilişkiliydi. Haydi, ne olup bittiğine yakından bakalım!

İran’ın Suriye’de Büyüyen Varlığı

İran, 1979’dan beri Suriye’deki Esed ailesiyle müttefiktir. Aralarındaki dikkat çekici ve yakın ilişki zamanla gelişti. İlk aşamalarında bu ilişki, Suriye’nin lehine bir dengede duruyordu fakat 2000’li yıllara gelindiğinde durum değişti. Bununla birlikte İran’ın dinî lideri Ali Hamaney, Suriye’nin kaçınılmaz bir bölgesel müttefik olduğu görüşünü hep dillendirdi. Bu, kısmen Esed rejiminin, İran destekli Şii İslamcı grup Hizbullah’ın mekân tuttuğu Lübnan’da, İran etkisine imkân sağlamasından dolayıdır. Bu, İran’a “baş düşmanı İsrail’e karşı” askerî üstünlüğünü dengelemesine yardımcı oluyor. Hamaney’in dış siyaset müsteşarı olan Ali Ekber Velayeti’nin 2012 yılında söylediği gibi “Suriye, İsrail’e karşı direniş zincirinin altın halkasıdır.

Mevcut çatışmalar 2011’de başladığında, İran Esed’e güçlü desteğini artırdı. Fakat başlangıçta sahnenin arkasında durmayı tercih etti. Desteğin ilk görünümleri, teknik yardım, uzman ekip ve askerî eğitim sağlamak şeklindeydi. Daha sonra İran, Irak petrolünün nakli, milyarlarca dolarlık yatırım ve krediyi içeren hayati bir ekonomik destek sağlayacaktı. 2012 yılından başlayarak, Tahran Esed rejimine, Ulusal Mukavemet Kuvvetleri adıyla bilinen hükümet destekli militer gruplar oluşturmada yardımcı oldu.

Daha 2011 yılının başlarında, İran’ın teşviki ve desteğiyle Lübnan Hizbullah’ı, Suriye ordusunu eğitmeye başladı ve uzman yardımının diğer formlarını sundu. Grup 2013 baharında fiilî savaşta rol üstlenmeye başladı.

Buna karşın, İran vatandaşları kayda değer bir ölçüde Suriye savaşında yer almadı. Elbette İran’ın İslam Devrimi Muhafızları’ndan ve Kudüs Güçlerinden küçük ölçekli bir askerî varlık söz konusuydu. Kara, hava ve deniz kuvvetlerine sahip Devrim Muhafızları, teşkilat olarak İran’ın Arteş diye bilinen resmi ordusundan ayrıdır. Devrim Muhafızları, doğrudan Ayetullah Hamaney’e bağlıdır. Kudüs Güçleri ise seçkin bir istihbarat ve özel kuvvetler koludur. Resmiyette Devrim Muhafızları’nın bir bölümüdür ama Hamaney’e doğrudan bilgi vermek konusunda, komuta zincirini dikkate almaz. Devrim Muhafızları ve Kudüs Güçlerinin askerleri temelde Suriye’de danışmanlık, Şii militanları, bir dereceye kadar da Suriye ordusunu eğitmek ve desteklemek için bulunuyor görünmektedir. Bununla birlikte savaşın ilk yıllarından itibaren ve özellikle de Devrim Muhafızları’nın 2014 yılında daha aktif bir rol oynamaya başlamasından sonra İranlıların ölüm haberleri geliyordu. Fakat kayıp sayısındaki yükseliş 2015 sonbaharında başladı.

2015 Yılındaki Rus-İran Müdahalesi

Suriye’deki Rus hava saldırıları, 30 Eylül 2015’te başladı. Bu zamana dek İran zaten hava yoluyla Irak’tan Suriye’ye Şii savaşçı nakletmeye başlamıştı. Onlarla beraber ilk kez, çok sayıda İran uyruklu savaşçı da geldi. Bir habere göre İran’ın Suriye’deki Devrim Muhafızları birliğini 700 askerî danışmandan 3000’e çıkardığına inanılıyor. Bu arada İran medyası, Suriye’ye müdahalenin ahlaken adil ve İran’ın çıkarlarını koruyan bir müdahale olduğuna, vatandaşlarını ikna etmek için bir propaganda kampanyasına başladı. (Aynısı, Ukrayna’dan Suriye’ye doğru aniden yer değiştiren, Rusya’ya ait devlet propaganda merkezlerinin muhabirleri ve kaynakları için de söz konusudur.)

Rus hava saldırılarının ilk iki haftasında, İran Halep’e bir kara saldırısı başlattı. Suriyeli olmayan Şii milisler, saldırının ağırlığını teşkil ediyordu. Bunlar da Devrim Muhafızlarına bağlı küçük gruplar tarafından idare, koordine ediliyor ve destekleniyordu. 2016 baharına kadar Rus hava kuvvetleri tarafından da desteklenen Suriyeli ve yabancı Şii savaşçılar, Halep’in kuzey hattındaki muhalifleri kırıp geçirdiler. Bu, kuşatma altındaki Nubbul ile Zehra yerleşim birimlerini rahatlattı. Bu yerler, Türkiye’nin muhaliflere destek hattını kesiyordu. Bu büyük bir başarı ve Suriye’deki Rus-İran akınlarının doğrudan sonucuydu.

Ekim 2015’te, iki Amerikan düşünce kuruluşu (Her ikisi de genellikle İran’a karşı sertlik yanlısı politikalarla ilişkilidir.) Washington Yakın Doğu Siyaseti Araştırmaları Enstitüsü ve Amerikan Enterprise Enstitüsü araştırmacıları tarafından İran’ın kayıplarına dair gerçekleştirilen bir araştırmadan yola çıkarak, İran’ın Suriye’de gitgide artan varlığı belgelendirilebilir. Erişime açık kaynaklardan elde edilmiş istatistiklere göre İran uyruklu olup Suriye’de ölenlerin sayısı, 2015 sonbaharında artmaya başladı. Ayrıntısına inildiğinde Ekim 2015 ile Şubat 2016 arasında, 160 İranlının öldürüldüğü ve 300’ünün de yaralandığı görülmektedir. Bu rakam, 2011’den beri Suriye’de ölen İranlıların sayısını ikiye katlamaktadır. Kayıp listeleri, savaşın ilk dönemlerinde nadiren öldürülen kıdemli askerlere ek olarak, çok sayıda orta ve üst düzey askeri de içeriyordu. Albaylar ve tümgeneraller muhtemelen eğitim programlarını organize etmede liderlik için oradalarken teğmenler ve yüzbaşılar daha muhtemeldir ki çatışma alanlarında askerleri yönlendiriyorlardı.

Uzun Dönemde

Kış saldırılarındaki kazanımların ve Rus-Amerikan mutabakatı ile varılan ateşkes kararının ertesinde İran bazı birliklerini geri çekti. Bu, askeri birliklerin rutin nöbet değişiminin bir parçası da olabilir. Bu durumun sanki sürekli bir geri çekilme yaşanacağı izlenimi doğurduğu da görülmekte.

Gerçekten, birçok Batılı hükümet asker naklini, İran’ın müdahale öncesi pozisyonuna dönüşü olarak yorumladı. Örneğin, Associated Press’in (AP) haberine göre 26 Şubat ABD kongre oturumunda, ABD Devlet Sekreteri John Kerry, “Devrim Muhafızları birliklerini gerçekten Suriye’den çekti. Ayetullah Hamaney, kayda değer sayıda askerini geri çekti. Onların varlığı fiilen Suriye’de azaldı.” dedi. Bununla birlikte 9 Mart’ta, önde gelen Devrim Muhafızları komutanı, Suriye’de askerî birlik görevlendirmelerinde geçici bir durdurmanın olduğunu kabul etmedi. İki hafta sonra, nizamî İran ordusu Suriye’deki Tahran müdahalesi için komando birliklerini de eğittiğini açıkladı. Hemen sonra, ilk kayıplarını 11 Nisan’da veren ordu birlikleri karada görevlendirildi. Mayıs ayının başlarında Velayeti, Şam’da Esed ile görüştü. Orada İran’ın, bölgedeki mazlum uluslara karşı suç işleyen teröristlerle onların ılımlı ya da aşırı şeklindeki komik tasnifine aldırmaksızın savaşmak için tüm kaynaklarını seferber edeceğini de söyledi.

Kremlin, düşmanlıkların durma noktasına gelmesini, Esed’i doğuya, IŞİD ile savaşmaya yoğunlaşmaya zorlamak için kullanmış görünüyor. Fakat İran ve Hizbullah, Esed’in iktidarda kalması için daha kritik öneme sahip Halep ve diğer bölgelere odaklanmaya devam ediyor izlenimi veriyor.

Rus ve ABD destekli ateşkes, etkisini yitirdiğinden dolayı çatışmalar birden alevlendi. Bazen savunma rolünü oynasa da İran öncülüğündeki Şii birlikler, bu yenilenmiş şiddetin merkezindedir ve olmak zorundadırlar da. Suriye ordusunun İran ve Şii milis desteği olmaksızın yalnız bırakılırsa Rus hava gücü desteği olsa bile 2016 baharında şekillendirilen cephe hatlarını tutabilmesi ihtimal dâhilinde değildir.

Gerçekten, Esed’in iktidarda kalması için İran’ın nasıl yatırım yaptığını Suriye’deki kayıplarına dair raporlar gösteriyorsa bu, Tahran’ın verdiği sözlere sıkı sıkıya bağlı kaldığını da gösteriyor. Erişime açık bir kayda göre (http://link.tl/FVSk) Mart ve Nisan 2016’da 75 ölü var ve sadece 7 Mayıs’ta, İran medyasındaki haberlere göre Halep’te 13 İranlı askeri danışman öldürüldü ve 21’i de yaralandı. Farklı bir gelişme ortaya çıkmazsa İran’ın Suriye’deki duruma müdahil oluşu daha da artacak görünüyor.

Suriye’de Batı, Arap ve Rus stratejilerini analiz ederken Tahran’ın, Esed yönetimini korumaya dönük derinleşen sadakatini dikkate almak gerekiyor. Bununla birlikte Rusya ve İran 3. Cenevre görüşmelerinde fikir ayrılığına düşebilir. Şu çok nettir: İran Suriye’de karada yürütülen mücadelede, anahtar bir role sahip hale gelmiştir. Şam ve Moskova, Suriye’deki kendi stratejilerinde başarıyı garanti altına almak için İranlı savaşçıların sürekli varlığına bağımlı haldedir.

 

Carnegieendowment / 23 Mayıs 2016 / Çev: Murat Kayacan