Aaron David Miller, Foreign Policy dergisinde ABD Başkanı Obama’nın Ortadoğu danışmanlarından Robert Malley ile bir röportaj gerçekleştirdi. Malley, bu röportajda ABD’nin Suriye politikasındaki önceliklerini bir kez daha anlattı: Devlet kurumlarını koruma ile insani meseleler arasındaki dengeyi sağlama ihtiyacı ve ülkenin bütüncül bir anarşiye düşerek güç boşluğu oluşmasını engellemek.
Geçen üç yıl boyunca özelde bu görüş mevcut ABD yönetiminin sınırlı Suriye politikası olmakla kalmadı aynı zamanda bu konuda yazı yazanların birçoğu Şam’ın savunulması konusunda açık ve imalı birçok yorumda bulundu. War on the Rock isimli internet sitesinde iki makale yayınlandı. Bu makalelerin birinde yazar, Esed’i acımasız olarak nitelemekle birlikte, onu en azından seküler, çoğulcu ve en önemlisi çalkantılı Ortadoğu’daki medeni ve merkezî otorite olarak tanımladı. Diğer makalenin yazarı Emile Hokayem, büyük bir ustalıkla mezhebî dinamiklere dikkat çekerek Suriye merkezî devletinin ardından geriye gerçekten ne kalacaktır sorusunu soruyordu.
Yalanlama
Beşşar Esed, geçen yıl İdlib savaşında kuvvetleri yenilgiye uğradığında bir açıklama yaptı ve rejimin silahlı güçlerinin büyük bir personel eksikliği çektiğini itiraf etti ve bazı bölgelerdeki cephelerden çekileceğini söyledi. Gazeteler, onun bu umutsuz askere alma ve istihdam çağrısından çok önce bu konuda yayınlar yapmışlardı. Geçen Temmuz ayında, çöküşün eşiğine gelen Esed’in talihi, Rusya ve İran’ın savaşa müdahil olmasıyla değişti. Bu yılın Şubat ayında ülke içindeki ve dışındaki analistler, hükümetin, İran ve Rusya’nın çabalarının başarıya ulaştığına inandığını belirttiler.
Rejimin silahlı güçlerini uzun yıllardır takip ettiğim ve araştırdığım için ben bu kanaatte değilim. Rejimin gücü üzerinde yapılan gözlemler analitik bir eksiklik taşıyor. Bu gözlemler sahadaki asker sayısına ve elde tutulan bölgelerin metrekaresine aşırı vurgu yapıyor. Hâlbuki bunların yerine yönetimsel ve ekonomik meselelerde hükümetin elinde tuttuğu ve yönettiği araçlara bakmak gerekiyor. Rejim çöktükçe, güç yapısı da çöküyor. Bizim Irak ve Afganistan’da devlet kurma maceralarımız bize bir şeyler öğrettiyse, hatalı ölçümlerle yapılmış renkli harita kodlamalarını ve zayıf devlet kurumları tuzağını göz ardı etmemeliyiz. Bu meselenin temeli iç savaşın toplumsal hayatın ve kurumların temel öncüllerinden birisi haline gelmesidir. İç yönetim meseleleri, cephelerdeki başarılar kadar önem arzetmektedir. Suriye’de savaşan erkek nüfus bitmedikçe, küçük ordular ve kamyonlar bitmeyeceğine göre, yapısal dinamiklere odaklanmak daha iyi olacaktır.
İşin gerçeği, beş yıllık savaşın ardından, görünen odur ki rejimin yapısı muhalif milislerden tamamıyla farklı değildir. Suriye Arap ordusu iskeleti oluşturmakla birlikte, hükümetin savaşan güçleri yerel milisleri, yabancı unsurları ve yerel savaş ağalarını içermekte. Eymen et-Temimi, farklı arka planlarına vurgu yaparak sadık milislerin profili hakkında bir bakış açısı ortaya koyuyor. Bu grupların arasından sadece çok azı taarruz kabiliyetine sahip. Geri kalan grupların çoğu mezhepsel ve nüfussal sınırlamaya haiz. Bu bölünme, yerel ekonomik yönetimsel baskıların doğrudan bir sonucudur. Totaliter Suriye merkezî devleti zayıfladıkça onu oluşturan mezhepçi, çıkarcı ve vahşi gruplar Şam’dan bağımsızlaşmaya başlayacaktır. Esed rejimi diğerlerinin iddia ettiğinin aksine Suriye’nin şehirli Sünni nüfusu ile anlaşmış değildir. O, iktidarını elde tutmak için ülkenin en vahşi unsurlarıyla iş tutmakta ve mezhepsel, kabilecive eşkıya gruplarıyla çalışmaktadır. Bugün, Suriye’nin batı eyaletlerini yekpare bir şekilde rejimin elinde gösteren haritalarda dahi, onlarca hatta yüzlerce küçük grubun Esed’e ancak sözde bağlı olduğu anlaşılmalıdır. İşin gerçeği, ülkenin tamamında rejime bağlı olduğu düşünülen güvenlik güçleri, yerel bazda devletin hızlıca çöküşünün hem sebebi hem de sonucu olarak işlev görebilirler.
Suç ve Ceza: Hama’daki Kaplan Güçleri
Suriye iç savaşını yakından takip edenler, iki hareketli oluşumun rejimin bütün ağır yükünden sorumlu olduğunu bilirler. Kendilerini “Kaplan Güçleri” ve “Çöl Şahinleri” olarak isimlendiren bu gruplar Halep’te ve Lazkiye’de yerleşikler. Bu birimler silahlı ateş tugayı olarak görev icra ediyorlar. Ülke çapında saldırılar düzenliyorlar, yerel bazda büyük operasyonlara katılıyor ve isyancıların saldırılarına müdahale ediyorlar ve fırsat buldukça kendi saldırılarını gerçekleştiriyorlar. Onlar bu faaliyetleri gerçekleştirirken muhalefet gibi hareket ediyorlar. Yerel savaş ağalarından, rejim artıklarından ve yabancı destekten oluşan bu gruplar geçici ittifaklar kuruyor ve istihbarat paylaşımı yapıyorlar.
Kaplan Güçlerine bir girizgâh yapmak için Robert Fisk’in onlara yalakalık yapan internet hesabına bir göz atalım. Fisk, şunları söylüyor: Kaplan Güçlerine, Esed’in gözde askeri Süheyl Hassan komuta etmektedir. Hassan, rejimin korkulan grubu Hava Kuvvetleri İstihbarat Birimine bağlı çalışan bir subaydır. Bu birim, hükümetin savaşan güçlerinin en elit birimidir ve Hassan’ın da varil bombalarının ve tarım arazilerini yakma uygulamalarının mimarlarından birisi olduğu düşünülmektedir. Hassan, rejim destekçileri arasında popüler bir şöhret olmaktan haz duymaktadır.
Kaplan Güçlerinin gerçek hikâyesi ise o kadar çekici değildir ve rejimi anlamak isteyenler için öğreticidir. Hassan, Esed’e karşı başlatılan ayaklanmanın ilk günlerinde, Hama’da gerçekleştirilen protestoları bastırma görevini koordine etti. Bu bastırma çabasına katiller, hava kuvvetleri subayları ve bölgesel kabile liderleri katıldı. Hassan’ın etkinliği yerel güçleri bir araya getirmekten değil, daha önceden devlet kurumlarına olan bağlılığından kaynaklanmaktadır. Ayaklanmanın başlarında oluşturulan bu şebeke, daha sonraları Kaplan Güçleri ismini aldı. Bu birim, milislerden, suçlulardan ve kaçakçılardan oluşmuştur. Birim, Suriye’nin orta kesimindeki Hama’da etkinlik göstermekte. Ancak ona bağlı olanlar ülke çapında haydutluk, kaçakçılık ve hukuksuzlukla ün yapmışlardır. Bu yılın başlarında, doğrudan Hassan’a bağlı olan Ali Şelli, Tell Salhab kasabasında yaptığı haydutluklar yüzünden rejim tarafından tutuklandı ve hapse atıldı. Ancak, birkaç gün içinde salıverildi ve cepheye geri döndü. Bu tarz vakalar, çürümüşlükle mücadeleden öte bir anlam taşımaktadır. Gerçekleştirdiğim röportajlara dayanarak söylüyorum, Hassan’a sadık savaş ağaları muhalif bölgelere ve IŞİD’in etkin olduğu yerlere silah, insan ve petrol kaçakçılığı yapmaktalar. Bu tarz etkinlikler, rejimin savaş çabalarını doğrudan baltalamaktadır. Fakat merkezî hükümetin çok fazla bir seçeneği yoktur ve çaresizlik içindedir. Suriye Arap ordusunun bölgesel güvenlik konseyinin geçen ay yazdığı raporda Şelli güçlerinin buğday çuvalları arasına gizlenmiş kaçak silahlarının nerede yakalandığı belirtilmektedir. Onlar, devlet güvenlik güçleriyle uzun süre çatışmışlar. Ancak bundan hiçbir sonuç çıkmamış. Neden böyle olduğu merak edilebilir. Ancak bunun cevabı oldukça basittir. Şam’a sadık hiçbir güç bu haydutları hizaya getirecek bir güce sahip değildir. Birkaç gün sonra 5 askerî istihbarat mensubu pusu kurularak öldürüldü. Bu pusu, Şelli’nin çetesinin bölgesi olan el-Gabın güneyinde atılmıştı. Bazı devlet kurumları umutsuzca Kaplan Güçlerini kontrol altına almaya çalışıyor. Ortada dolaşan söylentilere göre, Hassan’ın kendisine karşı askerî istihbarat karargâhında bir suikast dahi planlandı.
Petrol Faktörü
Tarımsal ürünlerle birlikte yakıt, silah ve insan ticareti Suriye’nin tamamında ekonomik faaliyetin egemen formu olarak ortaya çıkmış durumda. Sadık milisler de bu işin içerisindeler. Sözde, Esed’in sancağı altında olan silahlı gruplar, yerel ekonomideki çıkmazlardan çıkar sağlamayı çarçabuk öğrendiler. Onlar böylelikle kendilerini Şam’ın ekonomik vesayetinden kurtarabilmekteler. Özellikle, paraya hemen çevrilebilmesi mümkün olan yakıt ticaretini bu gruplar da yapmaktadırlar.
Bir diğer olay, bu yaz Hama’da gerçekleşti. Suriye askerî kuvvetleri, kaçak petrol yüklü çok sayıdaki tankerin IŞİD bölgesine giriş yaptığını fark etti. Subaylar yağmalanmış bu tankerlere el koymak ve onları dağıtmak yerine, yakıtları, yerel hava istihbarat biriminin depolarına götürdüler. Hama’daki yerel kaynakların aktardığına göre bu kaçak yakıtlar yeniden ortadan kayboldu. Suriye bir petrol ülkesi olmamasına rağmen savaştan önce gelirlerinin %25’ini petrol satışından elde ediyordu ve ülkenin önemli miktardakidöviz rezervleri bu satıştan elde edilen gelirlerden oluşuyordu. Savaşla geçen yıllarla birlikte, ülkenin devlet kontrolündeki ekonomisi ve karbonhidrat sektörü çöktü.
Bu yaz, IŞİD militanları ülkenin faaliyette olan son gaz tesisini de havaya uçurdular. Suriye’nin ekonomik ve mali kargaşasının hızlanmasıyla, tasarruflar ve ücretler düştü. Bunun sonucunda sadece milyonlarca kişi fakirleşmedi, aynı zamanda ülkenin para birimi de değer kaybetti. Karaborsadaki fiyatlara bakınca bu durum oldukça net bir şekilde görülmektedir.
Enflasyonun etkisi, askerî personel alımlarında da kendini göstermektedir. Cari fiyatlar ve temel malların ithalatı aşırı şekilde pahalandı. Bu esnada hükümetin fiyat kontrolleri ve üretimde tekel oluşturması, yerel üreticilerin işsiz kalmasına yol açtı ve kaçakçılık özenilen bir ekonomik faaliyet halini aldı. Bu kaçak mallar ülkeye sınırdan giriyordu. Bunların sonucunda da malların fiyatları arttı, bazı ürünler piyasadan çekildi ve karneyle dağıtılmaya başlandı. Ülkenin ekonomisi oldukça zayıfladı. Kaçakçılık konusunda uzman ve kas gücüne sahip olanlar zenginleşti.
Şimdi de rejimin ikinci saldırgan birimi Çöl Şahinlerini ele alalım. Kaplan Güçlerinin de rakibi olan bu birim, Muhammed ve Eymen Cabir kardeşler tarafından kurulmuştur. Cabir kardeşler kaçakçılıkla güç kazanmış kişilerdir. Onlar ilk servetlerini 1990’ların sonunda Irak’ta yiyecek karşılığı kaçak petrol satarak kazanmışlardır. Onlar kazandıkları bu parayı, Beşşar’ın ilk özelleştirme dalgasında Suriye sahillerindeki devlet imtiyazlı yerlere yatırarak değerlendirdiler. Esed, artan dış yasaklamalar ve isyancıların ilerlemesiyle, işadamlarına şahsi servetlerini korumaları için kendi milis güçlerini kurma izni veren kararnameyi 2013 yılının Ağustos ayında imzaladı. Geçen üç yıl boyunca, Cabir kardeşler Irak ve Lübnan’daki petrol tesislerini korumak için petrol konvoyları ve kara para aklama operasyonları gerçekleştirdiler. Bu süreçte de rejimin en korkunç savaşçı oluşumunu kurdular. Onlar Şam’a bağlılıklarını bildirirken, uygulamada egemenlik, finans, istihdam ve hatta üretim konusunda rejimden bağımsız hareket ediyorlar.
Şahinler üç defa düzenli ordu maaşı alıyor ve kendi savaş aletlerini üretiyorlar. Böylesi bir bağımsızlık savaş alanında anlaşmazlığa sebep olabilir. Mart ayındaki Palmira saldırısında Şahinler ve diğer sadık gruplar arasındaki gerginlik su yüzüne çıktı. Cabir, Kaplan Güçlerini kendilerine saldırmakla suçladı. Bu saldırıda 9 kişi ölmüş, onlarcası yaralanmıştı. Birçok kaynağa göre, milisler silahlarını Hassan’ın adamlarına doğrultmuş ve onları öldürmekle tehdit etmişti. Sonunda, Şam yönetimi üst düzey bir heyeti, savaş ağalarını barıştırmak ve onları tekrar saldırgan konuma getirmek için görevlendirdi. Ancak bu birimler ondan sonra aynı cephe hattını paylaşmadılar.
Kuşatma Ekonomisi
Belirli silahlı gruplar, kaynak tekellerinin peşine düşmek yerine mazlum halkı istismar ederek kâr etmeye çalışıyor. Başkent Şam’ın hemen üstünde yer alan et-Tal kasabasını düşünün. Rejimle ateşkes antlaşması kapsamındaki bu ufak muhalif topluluk şimdilerde başkent etrafından gelen yüzbinlerce evsize ev sahipliği yapıyor. Kontrol noktalarına adam atamakla görevli hükümete sadık yerel milisler, hükümetin bu bölge ile ilgili garantisine rağmen, bugünlerde bölgeye giren her yiyecek için vergi artırımına başladı (Kilogram başı 100 Suriye Lirası). Ilımlı bir tahmine göre bile aylık el konulan paralar milyon dolarları bulmaktadır. Aslında bu miktar kuşatma kordonundaki insanları ve ailelerini beslemek ve desteklemek için yeterlidir. Bir denetleme kurumu olan “Siege Watch” Suriye’de rejim güçleri tarafından kuşatılmış sivil sayısını 850 bin olarak açıkladı. Bu kuşatılmış bölgelerde, darboğaza çekilmiş personel ile birlikte yaşam maliyetleri katlanmış durumda. Diğer bir deyişle, Şam da dâhil hiçbir bölgede rejim askerlerinin ve ailelerinin finanse edilmesi mümkün değil, bu sebeple kuşatılmış ve vergiye tabi kılınmış siviller rejim için ön cepheyi sağlam ve memnun kılmak yolunda bir ekonomik getiri olarak görülüyor.
Suriye rejiminin kötülüğünü gösteren tek şey değil ama anlamak için önemli bir nokta: Maaşlar askere alınanların kendilerini ancak besleyecekleri kadar yeterli oluyor ve Esed’in adamları toprakları ve sivil popülasyonu kendi faydalarına kullanıyor. Bugün artık rejime sadık güçlerin büyük bir bölümü ekipman ya da gelir konusunda rejime güvenmiyor. Rejim açısından stratejik olarak değerli olmasına rağmen kuşatma altındaki bölgelerde, özellikle de Şam kırsalı, Humus ve Kalamun’un dağlık bölgelerinde süren kuşatmanın rejim tarafından kontrol edildiği söylenemez. Şam-Guta arasında sürekli hareket halinde olan yerel bir kaynak Suriye Arap Ordusu tarafından işletilen yerel isyancı taburlardan bahsetti. Ülkenin yönetim ve ekonomi kurumları bocalamaya devam ederken, Suriye halk dilinde ‘şebbiha’ (hayaletler) olarak bilinen bu gruplar rejimin hizaya soktuğu hortlayan suçlular olarak anılıyor. Renklerle kodlanmış “kontrol” haritasının gösterdiklerine rağmen aslında Beşşar Esed elinde bulundurduğu toprakların üzerinde çok az bir otoriteyi koruyabiliyor. Ve savaş ilerledikçe de bu dinamikler, yerel savaşçılar ve yanı sıra Şam ile dış destekçileri arasında çıkar farklılıklarına yol açacaktır.
Köşeye Sıkıştırılmış Rejim
Bu yılın Şubat ayında gerçekleşen bir hadise önümüzdeki vakıa için örnek teşkil edebilir. Harbinafsah kenti yakınlarındaki muhalif güçler ile çatışma halinde olan milis lideri Ahmed İsmail, komşu kasaba olan Barin’deki bir silahlı grup liderinden umutsuzca destek istedi. Barin’deki silahlı grupların başı olan Fadi Karibiş ise bu talebi terbiyesiz bir üslupla reddetti. Takip eden günlerde bölgede ateşkes antlaşması yapılınca Ahmed İsmail ihanet duygusu içerisinde silahını Karibiş’e çevirdi. Çok geçmeden İsmail hava kuvvetlerine katılmış ve militanlar bir nevi ortada kalmıştı. Ama Karibiş kombine ataklarla iyi savaşmış ve yollara kendi kontrol noktalarını yerleştirmiştir ve İsmail’in rotasını kesmişti. O zamandan beri rejim güçleri Barin’i rahatsız etmekten kaçınmaktadırlar.
Esed, emri altında savaşanları zorlamak için çok güçsüz ve onlara rüşvet vermek için maddi olarak yetersiz durumda. Hal böyle olunca Esed emri altında çalışanları Şam’a bağlamak için politik yollarla epey çaba sarf etmiştir. Bu Nisan ayında parlamentoda yapılan “seçim” rejimdeki merkezî devletten savaş ağası karmaşasına doğru oluşan yapısal değişimi netleştirmiştir. Baas yönetimine uzun yıllar hizmet vermiş bürokratlar, yerel yüksek rütbeliler, rejimin sütunları olan geleneksel rant sisteminin mensupları yerlerini kaybederken türedi kaçakçılar, milis liderleri ve kabile şefleri öne çıkmıştır. Eski dönemin öne çıkan unsurları rahatsızdırlar. Seçimlerin sonuçları açıklandıktan sonra Hama’da rejimin eski temsilcileri Esed’in çevresindeki yeni unsurlarla alakalı Esed’i uyarmak için acil bir heyet gönderdiler ama Esed’in bu insanları yanında tutması gerekiyordu ve alternatifi yoktu.
Bunlardan bazıları sorunu daha da keşmekeş hale getirebilir. Esed’in yolsuzlukla maruf anne tarafından kuzenleri, Mahluf kardeşler ile onların özel bir vakfı olan el-Bustan derneği, savaştan önce hem insani yardımları hem silahlı milisleri finanse etmiştir. Bunların yayılışı ve ellerindeki toprakların genişliği rejimin kontrolü dışındadır. Aynı zamanda Baas Partisi’nin eski siyasi rakibi SUSP (Suriye Ulusal Sosyalist Partisi) yeniden sahneye döndü ve zaten büyüyen askerî kanadı için Ortodoks Hristiyan ve Dürzi toplulukları içinde yayılma gösterdi. Mahluf ailesinin SUSP içinde tarihsel rolü düşünüldüğünde, Şam’da birçok kişi rejimin parçalara bölünmesi konusunda endişeli.
Esed’in yabancı sponsorları da ona çok yardımcı olmuyorlar. İran ülke genelinde kendisine bağımlı ağını geliştirmek için karışık durumla alakalı çok memnun olduğu görüntüsünü veriyor. Bu arada Rusya, muhtemelen rejim karışıklığı konusunda en endişeli ülke ve bütün sorunlara kayıtsız görüntüsü veriyor. Rusya’nın memur ve askerleri kabile şefleri ve milislerle dostça ilişkiler kurarken fotoğraflandı. Bir örnekte, Rusya askerleri sözde dağ taburu tarafından çevrili görünüyordu. Bu tabur geçen sene küçük bir Alevi intihar kadrosu olarak manşet olmuştu.
Sonuçlar
Geçtiğimiz üç yılda yabancı askerî yardım ve desteğe rağmen Esed kontrolündeki rejim giderek yükselen bir tempoda körelme gösterdi. Eğer bu eğilim devam ederse, Esed kendisini gücü sembolik olarak bölen zayıf bir hırsızlar ve derebeyleri koalisyonu içinde eşitlerin birincisinden hallice olarak bulacak. Böylelikle güçlü devlet, ordu ve parti teşkilatının ağır çekim zayıflamasıyla Esed’in şahsı sonuçta devletin değil ama rejimin ve halkına karşı yürüttüğü vahşi savaşın son sütunu haline gelecek gibi gözüküyor.
Bugün Suriye’deki güçlerin büyük çoğunluğu ve özellikle rejimin azınlık destekçileri, kendi özel topluluklarını korumak adına giderek bölgesel savaşa yöneliyor. Bu savunmacı hedefler Esed’in şahsında somutlaşan rejimin devam edebilirliği algısı üzerinden Suriyelilerin çoğu için bir anlam ifade etmeyen ve aynı zamanda taraftarlarına zarar veren bir şekilde ulusal vizyona tahvil edilmeye çalışılıyor. Despotik iktidarın çökme sürecine girmesi savaş ağaları arasında ateşlenmeye yol açabilir ama bu durum bu güçlerin tümüyle dağılması ve ellerinde bulundurdukları bölgelerin göçmesi anlamına gelmez. Lazkiye Esed’in hayali dört müfrezesi tarafından değil Muhammed Cabir ve onun Çöl Şahinleri tarafından korunuyor. Eğer gerçekten rejimi kurtarabilecek ve canlandırabilecek bir bürokratik sistem ve askerî sınıf kalmadıysa ve eğer rejime bağlı milis grupları giderek rejimden özerkleşmekteyseler bu durum Batılı politikacıların yanılmasına yol açabilir. Böyle bir durumda Suriye Cumhurbaşkanı sadece mevcut devleti temsil eden güç konumunu kaybetmekle kalmaz, hatta yerel ateşkesler önündeki son engel haline de gelebilir.
Suriye devletinin içi boşalmış kurumlarını koruma çağrısı Batılı başkentler ve Moskova’da sıkça yankılanmakta ama bunun gerçekten neye tekabül ettiği anlaşılmıyor.
Esed tarafından yönetilen ulusal rejim bu savaşta en kötü suiistimalleri yapmaktadır. Bu rejimin kurgusu Alevi gençleri, ülkenin her yerinde, sahildeki dağlarda, Hama ovalarında savaştırmaktı. Devletin kontrolünden çıkmış ve bölünmüş yerlere onları göndererek, oralarda kullanmaktı. ABD, bu plana ortak olmamalıdır. Suriye devleti kesinlikle gidicidir. Bu noktada, onun çökmesini beklemektense, işini çabucak bitirmek daha tercih edilebilir bir durumdur.
Suriyeliler ilk ayaklandıklarında sadece Esed’in değil, nizamın devrilmesini istediler. Yaygın kullanımda rejim olarak çevrilen nizam aslında sistem anlamına gelmektedir. Suriye’deki insani acılar, devletin başarısızlığı ve terörizm, birbirlerini dengeleyen meseleler değildirler, bunlar tek bir hastalığın belirtileridir. Bu sorunların kaynağı Esed’in, bağlılarının, adamlarının ve küçük suçluların kötü yönetimidir.
------------------
*Tobias Schneider, Jhon Hopkins okulundan yeni mezun ve serbest savunma analisti biri olarak Ortadoğu’daki orduların üzerinde durdu. O, rejim güçleri ve rejime sadık güçler arasında, hem içeride hem dışarıda bir yıl geçirdi.
War On The Rock / 31.08.2016 / Çev: Murat Yürükoğulları ve Gökhan Ergöçün