Yüzyıllardır Batılı ülkeler tarafından yağma edilen ve tarihin en büyük sömürgeleştirilme politikasına maruz kalan Afrika kıtası şimdi emperyalizmin yeni oyunlarına sahne oluyor. Sudan'da 1989 yılında iktidara gelen ve kıtada İslami bir dönüşüm yaratma idealini potansiyel olarak içinde barındıran Hasan Turabi ve onun öğrencilerinin kurdukları İslami rejim, İsrail etkinliğinin yoğun olduğu bilinen Etyopya, Eritre ve Uganda'nın emperyalist destekli saldırılarıyla dize getirilmeye çalışılıyor. Sudan'a yönelik içerden ve dışarıdan yapılan saldırıları bütün gücüyle destekleyen Amerika, Sudan üzerinde baskı oluşturarak Sudan'ı İslami seçiminden vazgeçirmeyi amaçlıyor
Sudan, kapatılan Ümmet Partisi'nin lideri ve İslami yönetime karşı içerdeki muhalefeti temsil eden Sadık el-Mehdi'nin şüpheli bir şekilde ülkeden kaçışıyla birlikte ülke bugünlerde hiç olmadığı kadar kuşatılmışlığı yaşıyor. Ülkeden kaçışına kadar siyasi bir muhalefetle sınırlı katan ve silahlı mücadeleye başvurmayan Sadık el-Mehdi'nin şimdi şiddet yolunu seçmesi Sudan yönetimini devirme girişimlerinin ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Sudan'da başbakanlık yaptığı yıllarda Jhon Garang'ın ülkenin Arap ve İslami kimliğini yok etmek istediğini söyleyen el-Mehdi'nin şimdi onun komutanlığı altında İslami rejime karşı verilen silahlı mücadeleye katılması ise muhalefetin gerçek kimliğini ortaya koyması açısından güzel bir örnek. Eski düşmanların İslami rejim karşısında, aralarındaki kimlik, din ve dünya görüşü farklılığına rağmen bir araya gelmeleri başta Amerika olmak üzere Batılı ülkelerin Sudan'ı devirme çabalarının gerçek yüzünü gösteriyor.
Sudan'ın saldırılara cevabı
Sudan ise kendisine yönelik komploları boşa çıkarmak amacıyla dışarıda Arap ülkelerini kapsayan bir mekik diplomasisi oluştururken içerde de Sudan halkına bu saldırılara karşı ülkeyi koruma çağrılarında bulundu. Bu çağrılara büyük bir coşku ve içtenlikle cevap veren Sudan halkı İslami rejimi ve bağımsızlığını korumak için öğrencisi ve işçisiyle, kadını ve erkeğiyle cepheye koştu. Dışarıda ise Sudan'la ilişkisini çeşitli nedenlerle sıcak tutmaya çalışan Yemen, Katar, Ürdün, Libya ve Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan'ı desteklediklerini açıkladılar ve "Kurtuluş Devrimi"nin gerçekleştiği 1989 yılından beri ilişkileri Batı'nın politikalarından etkilenmeyen İran başta olmak üzere Suriye ve Irak gibi ülkeler ise Sudan'a yönelik emperyalist komploları kınadıklarını bildirdiler. Saldırılara cevabın bir başka boyutu ise, Sudan'ın kendisine düşman olan ülkeler içerisindeki İslami olsun-olmasın rejim muhalifi hareketleri desteklemesidir. Özellikle mevcut Sudan yönetiminin Eritre İslami Kurtuluş Cephesi'ni İsrail yanlısı rejime karşı desteklemesi Arap ve İslami kimliğini reddeden İsiyas Ufuruki yönetimine önemli darbeler vurulmasını sağladı. Ayrıca Eritre'de üslenen ve buradan kalkarak Sudan içlerine saldırıların yapıldığı eğitim kamplarına Eritre İslami Kurtuluş Cephesinin yaptığı baskınlar Sudanlı muhaliflerin biraz da olsa dizginlenmesini kolaylaştırmış oldu.
Sudan'ın Etyopya ile sınır problemi dışında komşularıyla ciddi bir problemi olmamasına karşın düşmanca bir politika izlemelerinin izah edilebilir tek yanı bu ülkelerin Amerika tarafından Sudan'a saldırttıldığıdır. Örneğin şu an İsrail'in sadık bir dostu olan ve Etyopya'dan bağımsızlığını henüz kazanan Eritre ve onun devlet başkanı İsiyas Ufuruki, yıllarca her türlü desteği gördüğü halde bağımsızlığını kazandıktan sonra Sudan'daki İslami rejime düşman kesilmiştir. Hatta Sudan'daki İslam Devrimi'nin ilk yıllarında dahi ilişkiler sıcaklığını korumuş fakat her gün biraz daha fazla Amerika ve İsrail'e yanaşan Eritre, bağımsız bir ülke olmasını kendisine borçlu olduğu Sudan'a adı konulmamış bir savaş açmıştır. Etyopya ile olan problem ise yeni değildir, yıllarca süren etnik ve dinsel çatışmaların bir ürünü olarak önceki iktidarlardan tevarüs etmiştir. Şu anda Sudan'la fiili savaş içerisinde bulunan tek ülke sadece Etyopya'dır. Diğer ülkeler zaman zaman Sudan topraklarına girerek saldırılarda bulunsalar da daha çok Jhon Garang liderliğindeki Hristiyan gerillalara ve Sudan muhalefetine askeri destek sağlamakla yetinmektedir.
Uganda ile ciddi problemler yaşamayan ilişkinin tarihi, Sudan rejimindeki İslami dönüşüm ile birlikte bozuldu. İran İslam Cumhuriyeti'nin bir kaç defa aracılık yapmasıyla düzelen ilişkiler Uganda'nın Sudan'ın güneyinde İslami rejime karşı mücadele eden hristiyan gerillaları desteklemesiyle tekrar eski konumuna döndü. Sudan'ın Sürekli diyalog arayan ve komşularıyla kendi arasındaki ilişkilerin Batılı ülkelerin politikalarından etkilenmemesi gerektiğini vurgulayan yumuşak tutumuna rağmen Etyopya.Uganda ve Eritre'nin kışkırtıcı ve saldırgan tavırlarında hiç bir değişiklik olmadı.
Sudan'a karşı saldırının bir kaç boyutu olduğunu belirtmek gerekiyor. Saldırının birinci boyutu Afrika'nın göbeğindeki göller bölgesindeki hakimiyetin ele geçirilmesiyle ilgili. Çünkü bu bölgelere sahip olmak Afrika'daki su kaynaklan dolayısıyla da önemli bir güç kaynağını ele geçirmek anlamına geliyor. Zaire'de yaşanan Hutu ve Tutsi kabileleri arasındaki savaş ve kıtada Amerika ile Fransa arasında yaşanan rekabet egemenlik mücadelesinin bir uzantısını oluşturuyor. Sudan'a saldırının ikinci boyutu ise İslami rejimin Amerika ve İsrail'in bölgedeki planlarına çomak sokması. Hasan Turabi'nin Afrika'daki birçok ülkede etkinliği olduğu ve yaptığı İslami çalışmalarla önemli İslami duyarlılık yarattığı ve anti-emperyalist yönelimleri desteklediği biliniyor. Bu yüzden de sık sık siyasal İslam'ı ve Sudan'daki rejimi ihraç etme suçlamasıyla karşı karşıya kalıyor. Tüm bunlar da Amerika ve İsrail'in bölgede Sudan'a karşı bir savaş başlatması için yeterli nedenleri oluşturuyor.